Sel ve yangın tarım ve orman

Şahin Akdemir Köyceğiz’in 25 yaşında bir delikanlısı idi. Marmaris’teki yangın onun da ciğerlerini dağladı.

Vatanın akciğerleri yanıyordu. Gözünün önünde ağaçlar alev alev çatırdıyor, ağaçlarla birlikte orman içinde ne kadar canlı varsa yanıyor, kül oluyordu.

Bir ay kadar önce de yine yangın çıkmış ve o zaman da Şahin boş durmamış, seyretmemiş, yangın yerine koşmuş; yangını söndürmeye çalışan itfaiyecilere yardım etmişti.

Artık ne zaman yangın çıksa Şahin ne yapacağını biliyordu. Bu sefer de motosikletine atladığı gibi Marmaris’in yanan ormanlarını söndürmeye çalışan itfaiye erlerine içme suyu taşıdı pet şişelerle Şahin.

Yılmadı, yüzü karalar bağladı, yorulmadı, usanmadı. Motosikletini fütuhata koşan dervişgazilerin atı gibi kullanıyordu.

Dumanlar ciğerlerini doldurmuştu. Yine de durmadı Şahin. Motosikleti ile dönüp yeniden su doldurmaya hamletti. Gözleri karardı, motosiklet kaydı, yangın giderek yaklaşıyordu ve sonunda baygın düşen Şahin’i yakaladı.

Şahin şehitlik mertebesine yükseldi. Cennetin bütün şelaleleri, berrak suları artık onundur.

Şahin motosikletiyle su taşırken yangın yerine; kimileri düğündeydi, toydaydı.

Hep böyle olur. Şehitler can verir yurdu yaşatmak için; kimileri de nutuk atar, demeç verir, olay yerinde gözükmesi gereken zamanı kollar, ne zaman halkın vicdanına başkalarının yazdığı kelamla su serpeceğinin hesabını yapar.

Öyle birkaç saat değil, günlerce yandı güneyimiz. Birkaç dakika içinde seferber olması gereken devlet, ne hazindir ki yine demeci kimin vermesi gerektiğini tartışıyordu. Tartışma ve istişare yoktu tabii, ne gezer; tivitler kontrol ediliyordu; öyle ya artık enformasyon ile dezenformasyon savaşı vardı.

Şimdi dezenformasyon suçlaması yapabilmenin de hududunu yaktı geçti yangınlar. Yanan sadece ormanlar değil dezenformasyon suçlamasının bütün gerekçeleri berhava oldu artık. pkk denen örgütün yaktığı belli oldu. Çokbilmiş stratejistler hemen demeç verdiler iki üç kelimeyle: “Yunanistan ve pkk birlikte korkunç bir oyunun içindeler” diye… Sanki kırk yıldır başka bir şey oluyormuş gibi…

Hemen bazıları Orman Bakanlığı ayrılsın hesabına giriştiler. Sanki et ve tırnak ayrılırmış gibi…

THK’nun nicedir kayyum eliyle yönetildiğini ve o gece kayyumun düğünde gezdiğini de öğrendi halkımız.

Bazı kanallarda THK yangın söndürme uçaklarının kapasitesinin ihalede devre dışı bırakılması için iktidarın çaba gösterdiği söylendi. Yangın varsa THK birinden talimat mı alması lazım diye soran olmadı. Bir afetle karşılaştığımızda herkes elini taşın altına koymalı değil mi? THK kayyumu, yangını duyduğunda neden hemen bölgeye uçaklarını göndermedi?

Bir şube şefinin yapacağı herhangi bir konuda bile olay mahallinde açıklamalar yapan Sayın Cumhurbaşkanı niçin günlerce sustu?

Niçin yandaş medya yine Sayın Erdoğan’ın devrilip devrilmemesi sorununa bağladı her şeyi?

Göçmenler elini kolunu sallayıp geçiyor ve ülkenin yolgeçen hanına döndüğü tezleri gırla gidiyor. Yolgeçen hanına dönse iyi. Kalıcı her gelen… Dolayısıyla Batı’nın sinsi planı işliyor: Türkiye artık uluslar arası bir göçmen kampıdır. Bu gündemi perdeleyen kuzeyde seller, güneyde yangınlar tam bir felaket…

Sade bizde değil aslında bütün Akdeniz bölgesinde bir çevre felaketi yaşanıyor. Yangının sabotaj olma ihtimali güçlü ama sadece pkk denen kanlı örgütü suçlamak vicdanları rahatlatmaya yetecek mi?

Sayın Erdoğan memleketindeki çay bitkisi ile dolu yamaçların niçin kaydığını ve o müthiş toprak erozyonunu iyi tarif etti. Keşke felaket gelmeden tedbir almayı da bilse devlet. Dere yataklarına, su toplama havzalarına, meralara, tarım arazilerine doldurulan betonların vebalini de birileri üstlense artık.

Sakın ola bu bahaneyle tarım ile ormanı ayırmaya kalkmayın. Önce yangın söndürmeyi öğrenin…

A Ragıp Akyavaş, ‘Bir Kova Su, Bir Tahta, Bir Battaniye’ başlıklı 60’larda yazdığı bir makalede tarım ile orman münasebetini şöyle aktarmıştı: “Hadise yarım asır önce geçiyor. ABD’de Orman Umum Müdürü Pinchot parlamentoya davet edilir; zira parlamenterler kanun tasarısı için ikna olmamış gibidirler. Bu ağaç peygamberi elinde bir kova su, tahta ve battaniye ile kürsüye çıkar. Elindeki tahtayı duvara dayar ve üzerine su dökmeye başlar. Su akar zemine… Sonra battaniye ile tahtayı sarıp üzerine su döker, battaniye suyu kâmilen emer. Pinchot kongre üyelerine döner: “İşte efendiler, ormanların ziraat toprakları ve su rejimi için oynadıkları rol budur!” ormanları tahrip edilmiş, iklim münasebetleri ve su muvazenesi bozulmuş bir memlekette artık refah ve saadetin ve huzur içinde yaşamanın mümkün olamayacağı anlaşılmıştır.” *
---
*A Ragıp Akyavaş, Edeb Yâhû, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 2008, s 288

TARİHE NOT

Gözünde cennetin şelalesi var
Aşkının gülleri var, lâlesi var
Başında belli ki, sây hâlesi var

Yüreğin pırlanta, iraden demir
Ruhun şad ola Şahin Akdemir

YORUMLAR (9)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
9 Yorum