Cennete bonus biriktirirken biraz da bu tabloya bakalım
Konda araştırma şirketi geçtiğimiz günlerde 10 yıllık toplumsal değişim raporu açıkladı. Raporda 2008 ile 2018 arasında çeşitli alanlarda karşılaştırmalar yapıldı. Rapora göre ateist oranı yüzde 1’den yüzde 3’e çıkarken, “İnançsız”ların oranıysa yüzde 1’den yüzde 2’ye çıktı. Dindar oranı da yüzde 55’ten yüzde 51’e geriledi.
Raporda yer alan “İbadet” ve “Örtünme” bölümlerine göreyse oruç tutanların oranı yüzde 77’den yüzde 65’e geriledi.
“Başörtüsü” oranı yüzde 52’den 53’e çıkarken, “Türban” oranıysa yüzde 13’ten yüzde 9’a düştü.
Son derece düşündürücü bir tablo... Ama eminim ki bu sonuçlar, hiçbirimiz için çok da şaşırtıcı olmayacaktır. Son yıllarda yaşananlara dindar dünyanın penceresinden baktığımızda, dinle hayat arasındaki mesafenin negatif anlamda giderek açıldığını ve dindarların Müslümanlık algısının bir takım ritüellere hapsedildiğini görüyoruz, yani şekilsel ve zahiri dindarlık... Unutmayalım ki gerek Osmanlı’nın son dönemi, gerekse Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki tepeden inmeci jakoben modernleşme de şekilcilik üzerinden icra edilmiştir. O dönemde özellikle kadınların kıyafetleri üzerinden dayatmacı bir zihniyetle hayata geçirilmeye çalışılan modernleşme modeli nasıl gerçek anlamda bir modernleşmeyi üretememişse, daha çok tepkisel bir refleksle ve de şekilcilik üzerine bina edilen bir dindarlık anlayışı da bizi hiçbir zaman dinin esasına götürmeyecektir.
Oysa biliyoruz ki İslam’ın hayata dair getirdiği bilgiler, esas itibariyle Müslümanların günlük hayatını, toplumsal ilişkilerini güzelleştirmek ve bütün bir hayatımızı İslam’ın rahmetiyle buluşturmak için gelmiştir.
Ancak günümüz dünyasında İslam’ın evrensel mesajı belli ibadetlerin ve görsel ritüellerin dar alanına hapsedildiği için, daha kapsamlı bir dindarlık bilinci ne yazık ki gelişememiştir. Bu yüzden de Müslümanların zihin dünyasında insan haklarının korunması, özgürlüklerin teminat altına alınması, hakka-hukuka riayet edilmesi gibi kavramlar bir anlam ifade etmemektedir.
Meselenin daha net olarak anlaşılabilmesi için toplumda yaşanan bazı örnekler üzerinden gitmekte yarar var. Mesela yılbaşından birkaç gün önce insanlar bir Milli Piyango gişesi önünde yeni yıla dair umutlar besleyebilmek için bilet almaya gelmişler. Tam bu sırada bir televizyon sunucusu geliyor ve insanlara “Milli Piyango haramdır almayın” bildirisi dağıtmaya ve bilet satışını engellemeye çalışıyor.
Benzer bir başka örnekte ise, bir din pazarlamacısı çıkıyor öbür dünya için “yanmayan kefen” satıyor. Maalesef ahirete gidiş için adeta ‘promosyon bilet gişesi’ kurma telaşına kapılan bu din pazarlamacıları, toplumda gizli bir dünyevileşmenin öncüsü konumundadırlar. Esas itibariyle dünyevileşmeye lanetler okuyan bu insanlar, zahiri dindarlık anlayışıyla dinin evrensel ilkelerini adeta buharlaştırarak hayatın dışına sürgün ettikleri için bilerek ya da bilmeyerek toplumda dramatik bir dünyevileşme inşa etmektedirler.
Maalesef İslamcı aydınlar, akademisyenler ve İslam uleması zihin dünyalarını yaşadığımız yüzyıla taşıyamadıkları için eski gelenekten devraldıkları bilgileri bu çağın şartlarında da aynı kalıplar içinde tekrarlamakta ısrar etmektedirler. Ve bu yüzden de din artık hayatımıza, evlerimize uğramaz olmuştur. Çok üzücü ama meydan din şarlatanlarına kalmıştır.
Şayet şekil muhtevanın yerini almaya başlamışsa, ahlak buharlaşarak hayatımızdan uçup gitmişse, insan hakları ihlalleri dindarların yüreğini sızlatmıyorsa, ‘emanet’ ehil olanlara değil, liyakatsizlere teslim edilir hale gelmişse ve en önemlisi de Allah’ın Kur’an’da açıkça emrettiği “Adalet” dindarlara artık hiçbir şey söylemiyorsa o toplumda Müslümanca bir bilinçten söz edilemez.
Eğer insan oluşumuzun özünü oluşturan ahlakı, ticaretten siyasete, ekonomiden eğitime kadar her alanda içselleştiremezsek geriye ruhsuz bir dindarlık anlayışı kalır ki, bu dindarlık anlayışıyla yeni nesillere asla İslam’ı anlatamayız. Kimse kusura bakmasın ama sarık, cübbe ve yanmayan kefen safsatasını neredeyse dinin bir rüknü gibi sunanlar ve Milli Piyango bileti üzerinden dindarlık gösterisi yapanlar, içinde bulundukları fantastik dünyadan henüz yaşadığımız bu çağa gelebilmiş değiller. Bu zihniyetin, modern zamanların insanlarına anlatacağı bir din olamaz ve doğal olarak yeni kuşaklarda dindarlığın artması da mümkün değildir.