Dindarlar toplumun vicdanı olmalı
İster siyasette, ister medyada, isterse de toplumun farklı katmanlarında yer alsınlar dindar insanlar her zaman toplumun vicdanı olmak zorundadır. Çünkü Peygamberin ifadesiyle "Mümin, elinden ve dilinden insanların emin olduğu kişidir."
Eğer bu temel ilke inananlar için bir anlam ifade ediyorsa, ki öyledir o zaman dindarlar adildirler, merhametlidirler, şefkatlidirler ve de sırat-ı müstakim üzeredirler. Yani dindarlar zulmedici olamazlar, hukuk tanımaz değildirler, doğruları söylemekten asla imtina etmezler.
Eğer dindar ve muhafazakar dünyanın güvenilirliğinden söz etmek gibi bir iddiamız varsa, her zaman dindarların sözünün bir değeri olmak zorundadır. Tarihin bütün aşamalarında dindar toplumları farklı ve anlamlı kılan, herkesin onlardan 'emin' olması ve en zor zamanlar da bile sığınabilecekleri tek liman olmalarıdır.
Evet medeniyet hafızamızın bize tarif ettiği 'dindarlık anlayışı' böyledir. Yaşadığımız dünyada bu tarifin tezahürü nedir diye baktığımızda, ne yazık ki önümüzde çok da pırıltılı bir fotoğraf yok. Türkiye dışındaki görüntüyü bir tarafa bırakalım. Peki biz nerede duruyoruz?
Gelin konunun daha anlaşılabilir olması açısından çerçeveyi biraz daraltalım ve şöyle bir soru soralım; mesela bugün medyada dindarların sözünün değeri nedir?
Eminim bir takım komplekslerimizi, küçük hesaplarımızı bir tarafa bıraktığımızda, sahiden yüreğimizin sesini dinlediğimizde böyle bir soruyu cevaplamakta oldukça zorlanırız. Yıllardır bu ülkedeki medyanın vesayet dönemi iktidarlarının mikrofonu olmaktan öte bir anlam ifade etmediğini, bu coğrafyanın değerlerine yabancılaştığını ve de toplumun sesine kulaklarını tıkadığını söyleyegeldik. Elhak doğrudur... Peki şimdi biz nerede duruyoruz? Yani dindarların konuştuğu medya diğerlerinden farklı olarak bugün bize ne söylüyor?
Zira dindarlar sosyal olaylara ve iktidara dair ya da küresel ölçekteki gelişmelerle ilgili bir söz söylediklerinde zihniyet olarak farklı kompartımanlarda yer almış olsak da muarızlarımız bile "Evet dindarlar adildir, kendi iktidarları da olsa doğruyu söylemekten, yanlışa yanlış demekten asla imtina etmezler" diyebiliyorlarsa eğer, dindarların gerçekten sözünün bir değeri var demektir. Eğer bunu başaramazsak dindar olmanın esasını oluşturan 'vicdanlı olma hali'ni kaybederiz ki esas tehlike budur.
Hiç tartışmasız kabul etmek zorundayız ki, dindarlığı ve muhafazakarlığı, kendisinden olanı yücelten, farklı olanı yargılayan ve dışlayan bir hayat biçimi olarak göremeyiz. Bu perspektiften baktığımızda, maalesef bugün muhafazakar medyanın da giderek tıpkı laik ve seküler medya gibi dışlayıcı, ötekileştirici bir görüntü sergilediğini söylemek zorundayız.
İster siyasette, ister medyada, isterse başka bir alanda olsun benim anladığım dindarlığın yolu nihai olarak demokratik zihniyete çıkmak zorundadır. Eğer dindarlığımızı egolarımızın ya da kendimize ait olduğunu sandığımız ısmarlama ideolojilerin aracı haline dönüştürmüşsek vay halimize...