Zor

Katar’a yönelik oldu-bitti ablukasının dumanı tüterken, küresel terör odaklarının mikseri bu defa İran’da görüldü.

Yine sembolik ve işlevsel değeri zirvede olan Meclis binası ile güneydeki Humeyni türbesine yönelik iki canlı bombalı terör saldırısı, projektörleri Tahran’a çevirdi.

Terör saldırılarını beklendiği üzere DEAŞ üstlendi.

Son zamanlarda projektörler Ortadoğu’nun ve Batı’nın çeşitli başkentlerindeki epey sarsıcı terör eylemlerinin üzerine çevrilip durmada. Peki ne görülüyor? Kimilerine göre bütün bunlar, çoktan başlamış olan 3. Dünya Savaşı’nın artık saklanamayan görüntüleri. Kimileri ise bazı derin güçlerin dünyaya taşeron örgütler aracılığıyla ayar verme çabalarının ve tabii ki çıkar savaşlarının kanlı sonuçları olarak bakıyor bu görüntülere.

Şöyle ya da böyle kanlı, cansıkıcı zamanlardan geçiyoruz hep olduğu gibi.

Hiçbir ülkenin, coğrafyanın terör bağlamında dokunulmazlığı yok. Bunu anlamak için her ülkeye tek tek dokunulması mı gerekiyor?

Merhum Halit Ziya Uşaklıgil “İnsan üzüntülü ve sevinçli zamanlarında, kalbinin dayanamayacağından fazlasını duyarlı bir kalple bölüşmek ister” demişti. Elhak doğru. Lâkin artık kişisel olanlar da dâhil olmak üzere sevinç değil ama kalbin dayanamayacağı çok sayıda üzüntülü anların arasından hemen herkes geçtiği için; üzüntüyü paylaşacak o kalbi bulmak da biraz zorlaştı sanki.

Ve günde öldürülen yaklaşık 1000 Müslüman’ı öldürenin kimliğine baktığınızda daha da zorlaşıyor her şey.

Bu zorluğu bozacak bir zor mu bekliyoruz?

Neyi bekliyoruz? Ve ne var O’nun yardımından, merhametinden, tuzakları boşa çıkaran tuzağından başka.

Yar ola.

7 Haziran

30 yıl olmuş.

Dün 7 Haziran’dı. Her 7 Haziran’da olduğu gibi Çocuk Vakfı yine Küplüce’deki anma hazırlıklarını yapmış; yakınları, sevenleri, okurları servilerin altında, orada toplanmıştı.

Kur’an sesleri, biraz kuşlar. Çocuklar.

17-06/08/8krr13-mevlana.jpg

Kara gözlü gerçek mi gerçek Ahmet büyümüş, bir çift bakışın yerini çoktan almıştı.

Kelimeler geçiyordu Boğaz’dan. Cümleler. Yaşamak’lar. Bir Değirmendir Dünya’lar. Ona Cahit diyen biri.

Sonra bir şey oluyordu. İnsan orada kalıyordu.

Feta

(…) Bunlardan birisi de yüz kırk üçüncü bölümden ‘Feta/fütüvvet ehli (yiğit, delikanlı) ne zaman diye sormaz’ bahsidir. Feta cezalandırılmaktan korkar ve vaktin oğlu olur (ibnu’l-vakt). O mekanla sınırlanmadığı gibi zamanla da sınırlanmaz. ‘Hadi, bismillah’ dediğinde ‘nereye?’ diye soranla arkadaşlık etme. Feta’nın zamanı şimdiki zamandır; yok olan bir şeyle kendini sınırlamazken sürekli varlık, başka bir ifadeyle şimdiki zaman ona aittir.

“Yiğit Ali’dir” denilmiştir, çünkü o vasidir ve velidir. Fütüvvet ehli manevi mekânların başkanlarıdır ve mekanlar onlara aittir. Susturucu delil, otorite ve burhan onlara aittir. Varlığın sütunları onların üzerinde durur. Onlar sır ilminde Huzeyfe kademindedirler. Temyiz ve eleştiri onların işiyken hâl ve akid ehli de onlardır. Onların hükmünde bir çelişki olmadığı gibi çelişkilerini uzlaştıracak kimse de bulunmaz. Veciz konuşurlarsa aciz bırakırlar, tafsilata girerlerse, yorarlar. İstinatgâh onlar iken itimat da onlara edilir. İbn Arabî- Fütuhat-ı Mekkiyye’nin Özeti- Tercüme: Ekrem Demirli-Litera Yayıncılık

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.