Efsanelerden doğan geçici ihtişam

Avrupa’da ve özellikle Almanya’da aydınlanma karşısında entelektüel direniş gösteremeyen dini ikame etmek için sıkça efsanelere, mitlere ve masallara başvuruldu. Ulus bilincinin oluşmasında, dinin otoritesini kaybetmesiyle oluşan kutsiyet ve aidiyet boşluğu mitler, efsaneler, anlatılar ve masallarla dolduruldu. Efsanelere konu olan olaylar, kahramanlar özellikle 19. yüzyılda günün siyasi ihtiyaçlarına uygun hale getirilerek tedavüle sokuldu. Bu anlatıların çoğunu masal, film, opera halinde bugün bile tüketiyoruz.

Alman kültüründe Barbarossa’dan Nibelungen efsanesine, Rhein nehri hakkındaki hikayelerden, Köln’deki Dom kilisesine, meşe ağacından, ormanlara ve sayısız masala kadar birçok anlatı 19. yüzyılda belli aralıklarla ulusal kimliği belirleyen ana unsur olarak ön plana çıktı.

Nibelungen efsanesi hiç şüphesiz bunlardan en önemlisi ancak bu yazımızda hem ortaya çıkış şekli hem de dolaylı etkileri nedeniyle bizimle alakası olan Barbarossa efsanesinden bahsedeceğiz.

***

Friedrich Barbarossa 1155-1190 tarihleri arasında Roma Alman İmparatorluğu’nu kralıydı. Barbarossa ismi kendisine bir efsaneye dönüşmesi esnasında kızıl sakallarına binaen verildi. Haçlı seferlerine katılan Barbarossa sefer esnasında Göksu Irmağı’nda boğularak öldü. Bu ölümle birlikte Avrupa’da efsane haline geldi. Ölmediğine inanıldı. Kyfhaeuser isimli bir bölgede yer altında bir şatoda yaşadığı ve fildişinden yapılmış bir tahtta mermer bir masa başında insanları kurtarmak için beklediği efsanesi ortaya çıktı. Her yeni yüzyılda cüce kölesi Albricht’e dışarı çıkıp kargaların uçup uçmadığına bakmasını istiyor ve kargalar uçuyorsa bir yüzyıl daha bekliyordu. Karga siyasi karmaşayı ifade etmek için kullanılan bir metafor.

Bu efsane savaşlar, hastalıklar ve felaketlerin eksik olmadığı Almanya’da yüzyıllar boyunca halk arasında anlatıla geldi. Aslında halkın masum bir kurtuluş beklentisini ifade eden bu anlatı 19, yüzyılda Almanya’da ulus bilincinin gelişmesiyle, merkezi bir anlam kazandı.

Kyfhaeuser bölgesinde içinde Barbarossa’nın heykeli olan dev bir anıt yapıldı. Bu miti en yoğun kullanan kişi ise Alman imparatoru 2. Wilhelm oldu. Osmanlı İmparatorluğu’na üç kez ziyarette bulunan İkinci Wilhelm bu ziyaretlerin ikincisinde 1898 yılında Kudüs’e de gitti. Bu ziyaretin sembolik önemi ise Barbarossa’nın yolunda hayatını kaybettiği Kudüs’e ihtişamlı bir giriş yaparak efsanede beklenen kurtarıcının kendisi olduğunu Alman kamuoyuna göstermekti.

***

Barbarossa’nın torunu İkini Friedrich Kudüs’ü savaşmadan ele geçirmiş ve Hıristiyanlar geçici bir süre de olsa Kudüs’te hakimiyet kurmuştu. İkinci Wilhelm kendisini Kudüs’ü yeniden savaşmadan ele geçirilen Barbarossa’ın torunu ile özdeşleştiriyordu.

İkinci Wilhelm’in bu ziyareti Alman kamuoyunda ‘’Birinci Barışçıl Protestan Haçlı Seferi’’ olarak anıldı. İmparatorun Kudüs’e girişi esnasında 1300 at ve katır 100 taşıma aracı, 230 çadır sayısız refakatçiden oluşan bir heyet vardı. Bu sıradan bir ziyaretten ziyade, gerçekten de ‘’Kudüs’ün fethi’’ görüntüsü veren ihtişamlı bir boy gösterisi olmuştu.

Osmanlı bürokratları ikinci Wilhelm’in bu ziyaretinde, kendi içi kamuoyunu verdiği siyasi mesajların ne kadar farkındaydı bilinmez. Ancak Babıali bu ziyareti dikkatle izledi. İmparator 2. Wilhelm’in heyetine başlarında Mehmet Şakir Paşa’nın bulunduğu 127 kişilik bir memur ve asker grubu eşlik etti. Mehmet Şakir Paşa bu ziyaret hakkında Sultan Abdülhamid’e 17 sayfalık bir rapor sundu.

***

İmparator İkinci Wilhelm’in oynadığı Barbarossa tiyatrosuna dair Mehmet Şakir Paşa’nın raporunda da izler bulunuyor. İslam geleneğine göre Kudüs’e ana kapısında girme hakkı yalnızca bu şehri fetheden hükümdarlara ait. İkinci Wilhelm’e bu hak tanınmıyor ancak ana giriş kapısı olan Yafa kapısının yakınına başka bir kapı kurularak imparatorun bu yeni kapıdan girişi sağlanıyor.

Ziyaretin İkinci Wilhelm ve Almanya için bir başka prestijli yönü ise Almanlar tarafından yaptırılan Erlöserkirche isimli kilisenin açılışı oldu. İkinci Wilhelm bir fatih gibi girdiği Kudüs’te bir Alman kilisesi de açarak, kendisinin sadece Almanların değil tüm Hristiyan dünyasının kurtarıcısı olduğunu dünyaya göstermek istiyordu.

İkinci Wilhelm’in bu ihtişam saplantısı tüm Avrupa’yı kendisine düşman etmesi ve 1. Dünya Savaşı ile sonuçlandı. İkinci Alman Krallığı (Birincisinin Barbarossa’nın kurduğu krallık olduğuna inanılıyordu) savaş sonrası yıkıldı.

Barbarossa mitini kullanan diğer Alman lider ise Hitler oldu. Üçünü Krallık (Drittes Reich) olarak isimlendirilen Nazi Almanya’sı Barbarossa mitinin Almanya’da son olarak kullanıldığı dönem oldu. Hitler, Sovyetler Birliği’ne karşı yürüttüğü saldırıyı Barbarossa harekatı (Unterhenmen Barbarossa) olarak isimlendirdi. Hezimetle sonuçlanan bu harekattan sonra, Barbarossa miti Alman siyasetindeki misyonunu tamamlayarak tarih sayfalarındaki yerini aldı.

Not: Bu yazı için Die Deutschen und Ihre Mythen, Herfried Münkler (Almanlar ve mitleri) kitabı ile Ö. Kürşad Karacagil’in “ 2. Wilhelm’in Osmanlı İmparatorluğunu ziyareti ve mihmandarı Mehmet Şakir Paşa’nın günlüğü” isimli makalesinden istifade edilmiştir.

YORUMLAR (4)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
4 Yorum