Dünya Değişirken Biz ve Y-Z Kuşakları

Son dönemde sıklıkla Y ve Z kuşaklarından bahsediyoruz. Geleceğimize bunların iyi anlamda yön vereceğine dair olumlu bir inanç var.

Y ve Z kuşaklarının eski kuşaklardan farklı oldukları birçok nokta var ve bu da normal. Sonuçta bu nesiller internet çağında ileri teknoloji ile büyüdü. Ama buna rağmen eski nesillerin ağır gölgesi hala üstlerinde.

Demokrasi ve özgürlüklerin gelişmesi ekonomik gelişme ve teşebbüsü şahsi ile doğru orantılı olduğu ve bizde de bunlar az olduğu için açıkçası çok da ümitli değilim. Ekonomik bağımsızlığı olmayan bir neslin kaderimizi değiştirebilmesi bu nedenle çok zor.

Ve yine hangi kuşaktan olursak olalım büyük oranda mirasçısı olduğumuz kuşağın genel-geçer tavırlarının önemli bir kısmını farkında olmadan sahipleniyoruz. Bu siyasi tavır almada da inançsal değerleri taşıma konusunda da böyle.

Y ya da Z kuşağından diye hiç kimse birdenbire aydınlanmıyor yani… Ama bizde bir kesim bunun böyle olduğuna inanıyor. Aslında bu ham bir hayal… Ve hayalin sebebi genelde kendince karşı cenahlardaki kopmalar. Halbuki kendi mahallesindekinin konuşmasına bile tahammülü yok.

***

Türkiye gerçek meselelerini hiçbir zaman konuşmadığı ve konuşur gibi yaptığı için bu duruma çok da şaşırmamak lazım. Kendimden, geldiğim yerden, büyüdüğüm ortamdan, mücadelelerimden bunu biliyorum.

Yıllarca inanç özgürlüğü için mücadele ettikten sonra dönüp dolaşıp geldiğim nokta -diğer tüm sorunlarda olduğu gibi- aslında kimsenin gerçekten eşitlik ve hak temelli bir düzen talebinin olmadığı ile yüzleşmek oldu. En çok bağıran ve en önde koşanların pek çoğunun aslında gerçek bir çözüm arayışında olmadıklarını anlamam biraz uzun sürdü.

İslamcılar(!) için de durum bundan ibaret. Hiçbir zaman bu hareketin içinde yer almasam da hasbelkader yükselişlerini ve onlardaki dönüşümü yakından izleme şansım oldu. Bu süreçte en azından daha liberal ve özgürlükçü bir Türkiye’ye katkı verebileceklerini düşünerek destek verdiğim isimlerin pek çoğunun bugün geldikleri nokta benim açımdan gerçekten hayal kırıcı ve çok ibretlik. Yıllarca devletin ceberrutluğundan şikayet ederken bugün pek çoğu büyük bir hevesle o çok kızdıkları devlete eklemlendiler ve kendilerini gerçekten de devlet sanıyorlar.

Gerçekten samimi bir şekilde inanan ve mücadele edenlerin çoğu ya unutuldu ya küstürüldü ya da itibarsızlaştırıldı.

Kürt meselesi zaten başından beri çok kanlı bir kısır döngünün içine hapsolmuştu ve maalesef bu döngüden kurtulma ihtimali de çok düşük. Keza Aleviler de benzer bir şekilde büyük bir açmaz içinde Cumhuriyet kazanımları ile varoluş tezatları arasına sıkışmış durumdalar.

***

Değişmek dönüşmek için bir şeyler yapılmalı ama yapılamıyor, neden? Çünkü hep sanal gündemler üzerinden konuşuyor ve duygu üretiyoruz.

Düşünsenize din-mezhep konuları bu topraklarda hala 1400 yıllık hikayeler üzerinden konuşuluyor. Ak Parti her sıkıştığında hala başörtüsü diyor, vs. vs. ...

Gerçek hayatta olan bitenlerin bugün için rasyonel bir karşılığı var mı yok mu o bile belli değil ama varsa yoksa oradan beslenen bir kavga ortamı.

İnançlıyı inançsızdan, sağcıyı solcudan ayıran bir fark ortaya koymuyor bu tartışmalar. Taraf olmak bizi diğerlerinden daha iyi, daha ahlaklı yap(a)mıyor. İşin kötüsü kimsenin de böyle bir beklentisi yok.

Bu nedenle Ankara-İstanbul otobanında ya da herhangi bir kavşakta sizin herhangi bir kimliğe sahip olmanız kurallara daha fazla ya da daha az uymanıza sebep olmuyor.

Peki, Y ve Z kuşakları nerede duruyor burada…

Aslında bu kuşaklar da eski kuşakların cezasını çekiyor. Eskiler yapamadıkları, yokluğunu çektikleri ne varsa çocuklarına vermeye çalıştı, vermeye çalışırken de değişen ve dönüşen dünyayı algılayıp buna göre bir değerler dünyası yaratamadı. Maalesef çarkların eskisi gibi dönmediğini fark edenler de bu konuda çaresiz. Buna rağmen çocuklar ebeveynlerinin dünyalarından da kopmakta zorluk çekiyor ve onların pek çok hezeyanlarını da farkında olmadan sahipleniyorlar. Ve bu kitle sanıldığından da kalabalık.

Fark eden ve karşı çıkan küçük azınlık ise hemen her mahallede aforoz ediliyor ve bu farkedişin bedeli fazlası ile kendilerine ödetilmeye çalışılıyor.

Bu yüzden kafası karışan, kendinde biraz cesaret gören ve imkânı olan ülkeyi terketmek için fırsat kolluyor.

Kemalist mahallede de muhafazakâr-milliyetçi mahallede de bunlardan az ya da çok var ancak bunlar siyasetin başat aktörü olabilir mi? İşte burası şimdilik bir muamma…

Şu ana kadar da hiçbir siyasi hareket de bu kitleye hitap edecek, onları içine alabilecek ve umut verebilecek bir dili henüz üretemedi…

İşte Türkiye’nin dramı biraz da burada yatıyor.

YORUMLAR (5)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
5 Yorum