İtaat et rahat et

Şu anda tecrübe etmekte olduğumuz, karakterini sistemin zirvesindeki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın belirlediği, onun yorumladığı Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde kimin bakan olduğu, kimin olmadığı çok önemli midir?

Bakanlar için ve bakanların aile efradı, sosyal muhiti için mutlaka önemlidir.

Bakan olur ve mutlu olur adam.

Bazı maddi manevi imkanlara kavuşur. Uygun gördüğü kimseleri bu imkanlara kavuşturma imkanına da kavuşur.

Biliyorsunuz, günümüzde kavuşan kavuşana!

Hepsi bu kadar mı? Mümkün olan iyi şeyler bakan ‘yapılan’ zatın şahsı ve muhitindeki efrat ile mi sınırlı?
Hayır.

Gerçekten, memlekete hizmet etmek istiyorsan bakan olarak atanmak bir fırsat olabilir.

Güzel işler yaparsın, insanların hayır dualarını alırsın.

Sistem sana inisiyatif alanı bırakmıyorsa bile küçük küçük iyilik vesileleri bulursun.

Cumhurbaşkanı açısından da önemli olabilir kimin bakan olduğu.

Dışarıdan bakılınca en önemli bakanlık kriteri –aynı kriter memuriyetler için de geçerli olmalı– ‘uyum’ gibi görünüyor.

Bunun yadırganacak bir tarafı yok.

Belki şurasını yadırgarsınız:

En önemli kriter ‘uyum’ olmamalıydı. Evvela ehliyet ve liyakat gözetilmeliydi.

Bunlara ilaveten ‘uyum’ da tabii ki lazım.

Normal şartlarda ‘uyum’ bir ‘karşılıklılık’ içerir.

Burada pek öyle görünmüyor.

Uyumlu olmakla yükümlü olan tarafların sadece biri.

Yani ‘uyum’ ‘itaat’le aynı anlama geliyor.

İtaat de çeşit çeşit.

Birinci çeşitte misyonunuz itaat etmektir. Sloganınız, ‘itaat et, rahat et.’ Ne olursa olsun, doğruya, yanlışa, her şeye.

Bu durumda, itaat edenle itaat edilen arasındaki ilişki mutluluk üretir.

Aşağı yukarı ‘razıyeten merzıyye’ durumu.

Bu itaat çeşidinin pek çok örneği var.

Geçen hafta sonu adalet bakanlığına tayin edilen Bekir Bozdağ’ın şimdiye kadarki sicili iyi bir örnek olduğunu düşündürüyor.

İtaatin bir başka çeşidinde yine itaat edersin ama çok gönüllü değilsindir.

Sormaksızın, itiraz etmeksizin denileni yaparsın.

Fakat itaat ettiğin merci senin kelimesiz ve sessiz ‘çekince’lerini hisseder.

Bu ilişkinin ürettiği ‘mutluluk’un kalitesi iki taraf açısından da biraz düşüktür.

Ama katlanılabilir.

En azından daha uyumlu biri bulununcaya kadar.

Dedikodu olmasın diye şu anda görevde olanlardan bir örnek vermek istemiyorum.

Fakat, giderayak verdiği vicdani mesajlara bakarak, görevden alınan TÜİK başkanı Sait Erdal Dinçer’in itaat şeklini bu kapsama sokabiliriz.

Bir de itaat edenin itaat ederken çekincesini hissettirdiği bir ilişki türü vardır.

Dediğinizi yapar, ama bunun kendi fikri olmadığını hissettirecek davranışlar sergiler.

Ara sıra kendi görüşünün farklı olduğunu ihsas eden beyanlarda bulunur.

Görevinden kendi talebine uygun olarak ‘affedilen’ adalet bakanı Abdülhamit Gül’ün durumu daha çok bu üçüncü örneğe uyuyor.

Reformcu bir tarzı vardı. Yargı süreçlerinin ‘insanileştirilmesi’ yolunda adımlar attı. Yerel yargının AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarına uymamasını eleştirdiğini hatırlıyorum. Hukukçu kimliğini siyasete ezdirmemeye çalıştı.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yla hukuk anlayışları farklıydı.

Gül, bu konudaki rahatsızlığını zaman zaman hissettiriyordu.

Sonuçta Soylu’nun temsil ettiği anlayışın dönemin ruhuna daha uygun olduğu anlaşıldı.

YORUMLAR (38)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
38 Yorum