Siyasetsiz Bayram
Burası Göynük. Çocukları Paşazade lokantasında bıraktım. Yazı yazmak için bir kahvehanenin bahçesine vardım.
Hoş bir Göynüklü muhabbeti var etrafımda.
İki kişi tamam. Okeye üçüncü ve dördüncü arıyorlar.
“Zeynelabidin, gel” diyor masadaki adam. Şimdi onun ismini de soracağım.
“Zeynelabidin kim?” diye sordum oturduğum yerden. Adam heyecanlandı. “Benim” dedi.
“Demin seni çağıran adamın adı neydi?” dedim.
“Karamanlis” dedi.
“Nasıl Karamanlis” dedim.
“Yahu adı Mustafa da Karamanlis diyoruz” dedi.
Bunlar, Kıbrıs harbine yetişmiş kuşaktan. İyi ki Makariyos demiyorlar.
Karamanlis, “Gel batak yapah” dedi. Zeynelabidin kalktı.
Galiba yapacaklar.
Zeynelabidin’in aksanı buraların aksanından farklı. Kürt-Türkmen arası.
Vanlıymış, gelmiş buraya yerleşmiş.
“Memnun musun buradan” diyorum. “Allah’a şükür” diyor. Karamanlis’e soruyorum. O da memnun.
Aslında adam olana bu kadar bayram havadisi yeter. Birbirlerinden memnun bir Vanlı ile bir Göynüklü.
“Ben bu bayramdan razıyım” desem terbiyesizlik mi etmiş olurum?
Haklı olarak, “Önemli olan bayramın senden razı olması” diyecekler çıkabilir.
Bunun cevabını verebilecek durumda değilim. Teşebbüs bile etmem.
Bayram arefesi, çocuklarımı, bütün hane halkımı, torunlarımı bir minibüse doldurdum. İrili ufaklı on beş kişi varız.
Potlar’a, babamın yanına gittim. Kardeşlerim de oradaydı.
Akşam Follu’nun kahvesine bile çıktım.
Tuhaf. Bana ne Follu’nun kahvesinde ne başka bir yerde siyaset sordular.
Bana siyaset sormamaları hoşuma gitti.
Zaten ne haber dinledim ne yorum. Yani birisi bir şey sorsa da, hiçbir şey bilmiyorum.
Döviz çıktı mı? Lira indi mi? Trump bir şey dedi mi? Hiçbir şey.
Bundan da memnunum.
Kafa ütülemeden, “Yediğin içtiğin senin olsun, gördüklerini anlat” cümlesine uygun bir yazıdan başkasını yazasım yok.
Sonra Düzce’ye gittik. Kayınvalidem, başka akrabalarım. Hastalar, ustalar. Yetişebildiğim kadarını ziyaret ettim.
Tamamı yüz kişiye baliğ olmuştur. Bu, büyük bir zenginlik.
Oradan, Düzce’nin Samandere Köyü’ne çıktım.
Orada da akrabalarım var.
Zekai, rahmetli İbrahim Amcam’ın kızı Nurten’in kocası. Bir Alabalık tesisi işletiyor. Samandere Şelalesi’ne yakın bir tesis yapmış.
Gece orada kaldık.
Şehirlerin Ağustos sıcağı buralara çıkamıyor. Hava serin ve rutubetsiz. Yanısıra gürül gürül akan Asar Suyu’nun şavultusu.
Suyun sesi insanı dinlendiriyor galiba. Uyandığımızda hepimiz çok zindeyiz.
Sabah yürüyüşe çıktım. Yürürken, arkamdan birisi “Yusuf Bey” diye seslendi.
Aaaa! Daha önce Star’da beraber çalıştığımız bir arkadaşım.
Ailece komşu bir pansiyonda kalmışlar.
Kim olduğunu diyemem.
Eşi başka bir gazetede çalışıyor. Zaman kötü. Benimle merhabası olduğu için bir sıkıntıya düşmesin.
Medyada, böyle ‘merhaba’ları sorun eden acayip, hastalıklı tipler türedi. Ne olur ne olmaz. Allah şerlerini ırak etsin.
Onlarla biraz oturduk, bir iki çaylarını içtim. (Siyasetin mesleki tarafını biraz konuştuysan onlarla konuştuk.)
Bayramın güzel taraflarından biri de bu karşılaşmaydı.
Sonra, Sinekli Yayla’ya çıktım.
Aşağıya, Abant’a indik. Gölün etrafını turladık. Bir kalabalık, bir kalabalık.
Bu da hoşuma gitti.
Oradan Mudurnu, sonra işte Göynük.
Göynük Belediye reisinden Allah razı olsun. Göynük’ü bir Osmanlı kasabasına benzetmiş.
Buraların ne güzel insanları var!
Akşemseddin Türbesi’ni ziyaret ettik.
Şu yazı bitince Taraklı’ya doğru hareket edeceğiz.
Taraklı’dan birkaç defa geçmiştik. Bu defa bir iki saat etrafa bakınırız. Sonra ver elini İstanbul.
Kaldığım köylerde telefon çekmiyor. Bu da iyi bir şey.
Bayramda siyaset devam etmiştir mutlaka. Ama bana isabet etmedi.
İşte başardım. Siyasetsiz bir bayram yazısı yazdım.
Şimdi baktım, ben yazı yazarken Karamanlis ve arkadaşları üçüncüyü de dördüncüyü de bulmuşlar, oynuyorlar.
Zeynelabidin’in işi çıkmış, gitmiş.
Bayrama isabet eden yazılarımda, galiba bayram tebrikini unuttum.
Türkçedeki “Geçmiş Bayramınız Mübarek olsun” lafını da seviyorum ama, geçmeden bayramlaşmak daha güzel.
Kurban Bayramınız Mübarek Olsun.