Yol ayrımında mıyız diplomasi mi yapıyoruz?
Dün haritalara baktım. Eski ve yeni haritalara. Zeytin Dalı Harekatı’nı daha iyi tahayyül edebilmek için.
Biliyorsunuz, Hatay, Türkiye’nin güneyinde, batısı Akdeniz’e bakan bir çıkıntı olarak görünür haritalarda.
Suriye’nin kendi haritalarının çoğunda bu çıkıntı Suriye’nin bir parçası olarak gösterilir.
Çıkıntının orta yerinde, Suriye hududunda Reyhanlı var.
Afrin, Türkiye tarafına doğru bir oyuk.
Reyhanlı’dan Kilis’e bir hat çektiğinizde Afrin’in oluşturduğu girintiyi düzlemiş oluyorsunuz.
Harekattan önceki haritalarda Türkiye’nin içine doğru sokulmuş olan bu girinti sarı renkte.
Sarı, PYD’nin (Veya YPG’nin) kontrolünde olan bölgelerin rengi.
Yani PYD’nin, hemen sınırımızda Türkiye’nin içine doğru sokulmuş bir üçgeni var.
Buralar PKK’nın Avanos Dağları’na sızdığı yerler.
İşler ABD’nin planladığı şekilde yürürse burası PYD kantonu olacak.
Bu sızma işleri kurumlaşacak.
İdi.
Şimdi durum değişiyor.
***
Biraz daha geri çekilerek bakarsak haritaya, doğu tarafına doğru bir yeşil bölge görürüz.
Güncel haritalarda yeşil, Özgür Suriye Ordusu’nun kontrol ettiği alanları gösteriyor.
Yeşille gösterilen alanlar TSK’nın (ÖSO’yla birlikte) ‘Fırat Kalkanı’ harekatında kontrol altına aldığı alanlar.
Sanki Türkiye, kendi sınırının güneyinde 10 ila 30 kilometre derinliğinde bir tampon bölge oluşturuyor.
Harekat tamamlandığında bu şerit 200 kilometreye yaklaşacak.
Suriye’nin karıştığı, Suriyeli sivillerin sınırın beri tarafına geçmeye başladığı ilk yıllarda Türkiye bir ‘güvenli bölge’ veya ‘uçuşa yasak bölge’ oluşsun diye uluslararası zeminlerde çok uğraşmıştı.
Kimsenin kulak asmadığı bu projenin bir numunesini şimdi kendi çabasıyla, kendi gücüyle kuruyor.
Harp haritalarını birkaç dakika incelemek bile, Afrin operasyonunun hayatiliği hakkında fikir veriyor.
Zor bir operasyon.
PYD, haritadaki sarı alanları tahkim etmiş olmalı. Zira ABD üç senedir Daeş’le mücadele bahanesiyle PYD’ye silah gönderip duruyor.
Türkiye, son yıllarda savaş gücünü kendi imkanlarıyla geliştirdi.
Kötü komşu insanı mal sahibi yaparmış.
Müttefiklerimizin silah teknolojilerini satmakta isteksiz davranmaları işe yaradı. Türkiye kendi göbeğini kendi kesiyor.
***
Dikkatinizi çekti mi? Afrin operasyonu Türk diplomasisinin dilini de değiştirdi.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun ABD’li mevkidaşı Tillerson’la yaptığı görüşmenin üslubuna geçen yazımda işaret etmiştim.
Tillerson’a dedi ki Çavuşoğlu, “Gülen’in iade edilmemesi, ABD’nin YPG’ye desteği ve bölgede YPG ile birlikte sınır gücü oluşturulması gibi sorunlar ilişkimize ciddi zarar verir, Türk-Amerikan ilişkileri geri dönülmez bir sürece girebilir.”
Çavuşoğlu’nun sözleri, meselelerin daha çok ima yoluyla ifade edildiği ‘diplomatik dil’ dediğimiz anlatım tarzını aşan bir açıklıkta.
‘Zeytin Dalı’ operasyonunun hemen ardından BM’yi toplantıya çağıran Fransa, Türkiye’nin “Konuyu BM’ye götürürsen müttefik değil, terörün yanında bir ülke olursun” çıkışı üzerine “Çağrımız Afrin’le ilgili değil, Suriye’nin genel durumuyla ilgili” diye izahta bulundu.
Bu yeni dil, galiba daha anlaşılır bir dil.
Türkiye’nin son günlerdeki söyleminde ‘müttefiklik’ olgusuna göndermeler var.
Türkiye, stratejik açıdan önünde alternatif bir yol olduğunu bilinçli olarak hissettiriyor.
Batılı ‘resmi’ tepkiler kontrollü. Zannediyorum, ‘müttefikler’ Türkiye’nin gösterdiği ‘alternatif’i hissettikleri için Türkiye’den bahsederken idareli konuşuyorlar.
Rusya, Afrin için bazı külfetlere katlandı. Suriye rejimini kenarda tuttu. PYD’yi gücendirmeyi göze aldı.
Babasının hayrına yapmadı herhalde, mutlaka o da bir şey bekliyor.
Gerçekten yol ayrımında mıyız? Yoksa diplomasi mi yapıyoruz?
Cevap: Hem yol ayrımındayız, hem diplomasi yapıyoruz.
Bence bir tarafa sapmamıza lüzum yok. Böyle mevsimlerde yol ayrımında kalmak daha avantajlı.