Desenlerde devam eden hikâyeler

Desenlerde devam eden hikâyeler

Hasan Ali Toptaş, beş öyküsünün yer aldığı ‘Gecenin Gecesi’ adlı kitabında okuru bir anda bir cümleden alıp fiziğin sınırlarını zorlayan bir hızla bambaşka yerlere de götürebiliyor. Kitapta öykülerin temasına uygun çizilmiş bu desenler de yer alıyor. Öyküler okundukça desenler bambaşka anlamlara bürünüyor.

Rekor katılımla sona eren 36. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’nın Hasan Ali Toptaş müptelaları için farklı bir önemi vardı. Toptaş öykü türüne uzun bir aradan sonra Everest Yayınları tarafından yayımlanan ‘Gecenin Gecesi’ isimli kitabıyla geri dönüyordu. Şaşırtıcı olan ‘Kuşlar Yasına Gider’ adlı son romanının yayımlanmasının üzerinden tam bir yıl geçmişken Toptaş’ın yeni bir çalışmayla okurlarının karşısına çıkmasıydı. Toptaş’ın sıkı takipçileri onun elinden çıkan bir metni beklemenin ne kadar uzun sürebileceğini iyi bilirler! Bunun yanında “öykü türüne geri dönüyordu” demek pek de doğru değil, çünkü Toptaş’ın öyküleri 17-18 yıllık bir zamanda yazılmış, bu yanıyla da yazarın elini çabuk tuttuğunu yahut telaşla yazdığını söylemek mümkün değil, haddizatında öyküleri okuduğunuzda Toptaş’ın elinden özenle çıkmış öyküler olduklarını hemen anlıyorsunuz.

17-12/08/untitled-1-copy-1512759519.jpg
Hasan Ali Toptaş
Gecenin Gecesi
Everest Yayınları
88 sayfa / 15 TL

Kitabın kapağında ve sayfalarında Toptaş’ın ‘Gölgesizler’ romanını filme uyarlayan yönetmen Ümit Ünal’ın desenleri var. Öykülerin temasına uygun çizilmiş bu desenlerin Toptaş’ın sanatına zenginlik kattığını söylemeden edemeyeceğim. Öyküler okundukça desenler bambaşka anlamlara bürünüyor hatta hikâye bitmiyor da o desenlerin içerisinde devam ediyor. Bu türden denemelerin Toptaş’ın yazmaya başladığının müjdesini verdiği yeni romanında da devam etmesini dilerim kendi açımdan.

‘Gecenin Gecesi’nde beş öykü var. Toptaş’ın son zamanlarda röportajlarında belirttiği “derinliği yüzeye saklama” meselesine kafa yorduğu ‘Gecenin Gecesi’ndeki öykülerde belli oluyor. Bunun yanında yazar, tıpkı ‘Bin Hüzünlü Haz’ ve ‘Uykuların Doğusu’ romanlarında yaptığı gibi okuyucusunu bir anda bir cümleden alıp, fiziğin sınırlarını zorlayan bir hızla bambaşka yerlere de götürebiliyor. Kitabın ilk öyküsü olan ‘Yatak’ta Toptaş okuyucusunu bir yer yatağından kaldırıp bir anda bir ormanın içine, oradan sazlıklarda “lastik çizmeleriyle karanlık sularda cumbuldata cumbuldata” dolaşan bir grup adamın yanına, sonrasında da zemini beton olan ve bu yüzden yer yatağında betonun soğuğunu almış birinin yanına atıveriyor. Tam da burada betonun üzerindeki yer yatağında yatan birinin hissettiği soğuğu da öyle güzel anlatıyor ki, aklıma bir röportajında Karacaoğlan’ın “Ucu yar zülfünde yol gerek bana” dizesindeki anlatımın kolaylığını övüşü geliyor: “Zaten, şimdiki odaların tabanı beton. En azından, benim odamınki öyle. Üstüne de şöyle laf olsun diye duvardan duvara, kağıt gibi ruhsuz bir halı sermişler. Beton, halıdan süzülüp yer yatağına, yer yatağından fışkırıp sırtıma yapışıyor bu yüzden ve gece boyunca beni kıtlıktan çıkmış bir sülük gibi horul horul emiyor. Ben de hemen her sabah içine karlı dağlar çökmüş, içine kara kışlar dolmuş, içine ayazlar, tipiler ve boranlar üşüşmüş kaskatı bir gövde halinde buluyorum kendimi.” (HAT, Gecenin Gecesi, S:17)

Aynı öykünün devamında merhum Oğuz Atay’ı hatırlatan “onlar” tanımı var ki, Toptaş’ın Doğu’nun Kafka’sı diye nitelenişinin haklılığını gösteriyor: “Onlar dediğim insanlar, artık çok uzaktalar çünkü; en az binlerce yıl kadar, binlerce ömür kadar, binlerce aşk kadar uzaktalar. Öyle ki, yüzleri şöyle dursun, hepi topu iki heceden oluşan adlarını hatırlamak bile bazen bana bir dağı alıp kilometrelerce öteye taşımak kadar zor geliyor.” (HAT, Gecenin Gecesi S:18)

Toptaş’ın öykülerinde geçmişteki edebiyat yöneliminin izlerini bulmak mümkün. ‘Yatak’ öyküsündeki şehir betimlemesi, aynı hikâyenin sonunda okuyucuyu şaşırtan son, ‘Nihat’ öyküsündeki bir anda tuhaf bir derde sahip olan çocuk, ‘Fotoğraf’ta bir fotoğrafın peşine düşen ama bambaşka bir olayla karşılaşan belgeselciler, ‘Veysel’in Kanatlarında’da Toptaş’ın karakteristik atmosferi ve fantastik sayılabilecek son ve ‘Şeytan Uçurtması’nda şiirsel dille anlattığı, annesi köyde kalmış, üvey annesi ve babasının ‘kara bir hayalete’ benzeyen çocuğun hikayesi. ‘Gecenin Gecesi’ne Hasan Ali Toptaş ile henüz tanışmayanlar için doyurucu bir ‘Hasan Ali Toptaş Edebiyatına Giriş’ dersi denebilir. Öte yandan yazdıklarını dört gözle bekleyen sıkı takipçileri için Toptaş’ın bir yılda iki kitabının yayınlandığını görmek de varmış. Bunlar, her iki grup için de ‘Gecenin Gecesi’ndeki öykülerin içinde kaybolmak için yeterli sebepler.

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN