Adaleti düşünmek için bir fırsat

Adalet mülkün temeli midir? Öyle olması lazım. Eğer adalet mülkün temeliyse, ne yapmamız icap ediyor?

Bol bol mülk edinmemiz. Sonra edindiğimiz mülkün temeline bakmamız. Adalet herhalde edindiğimiz mülkün temelindedir.
“Telgrafın tellerini kurşunlamalı” diyordu rahmetli Erdem Bayazıt. Sonra, “Böyle değildi bu türkü bilirim” diye devam ediyordu.

Tabii ki “Adalet mülkün temelidir” ilkesi yukarıda karikatürize ettiğim, çarpıttığım tarifle uzaktan yakından alakalı bir ilke değil.
Gerçekte ne olduğunu herkes biliyor.

Ama kimse tatbik etmek istemiyor.

Bizim yargı ile ilgili hikayemiz uzun zamandır münakaşalı.
Münakaşalı da değil. İlletli.

Uzak tarihimiz biraz uzak. Arada tevarüs ettiğimiz harika adalet hikayeleri var. Adaletin gerçekte ne olduğu hakkında fikir vermek için çok uygun hikayeler.
Bir sultanın adil olduğunu ya da geçmişte çok adil olduğumuzu ispat sadedinde kullanıyoruz.

Bu güzel hikayeleri nakzeden vakalar da tarihi anlatılara girmiş.
Hangisi doğru, bilmiyoruz.

Hangisinin doğru olması işimize geliyorsa ondan yararlanmaya çalışıyoruz.
Yeter ki bizim şu anda durduğumuz yeri teyit etsin, bizi desteklesin.

Daha yakın tarihimizde, bildiğimiz, bazılarına yakından tanık olduğumuz vakalar var.
Mesela 60 ihtilalinde, Yassıada’da mahkeme reisi Salim Başol ne demişti?
“Sizi buraya tıkan irade böyle istiyor.”

Yargı, siyasetçileri Yassıada’ya tıkan iradenin as dediklerini astı.

O gün ihtilale taraftar olanlar bile, yarım asır sonra yapılan işin doğru, adalete uygun bir iş olmadığını itiraf etmek zorunda kaldı.
12 Mart dönemindeki yargı şu anda rahmetle mi anılıyor?

Hayır.
Şimdi insanların önemli bir kısmı o devirde asılan gençlerin kahraman olduğunu düşünüyor.

Ya 80 ihtilalindeki cunta liderinin tabiriyle ‘bir sağdan bir soldan’ adam asan yargı?
Onları da hayırla yad eden yok.

28 Şubat?
Brifingli yargının adil olacağını kim söyleyebilir?

Bütün bu zamanlarda ve bugün var mı kaygısı adalet olanlar.
Var elbette.

Ama bu eğilimin yargıya hakim olduğunu rahatlıkla söyleyebileceğimiz bir döneme maalesef erişemedik.
Sonraki dönemde bu kötü hatıralardan ders alınıp adalet kavramına daha yakın bir yargı düzeni oluşturulması ümit edilebilirdi.
Olmadı.

Yargının içine bir Fetö virüsü girdi, bütün yargıyı, hatta bütün devleti zehirledi.
Yargının, virüsü tasfiye ederken feleği şaştı, uzun zaman kendine gelemedi.

İyi, tamam, Fetö tasfiye edildi. Şimdi hassas bir adalet terazisi ikame edilsin, sadece adaleti gözetsin, hakimler, savcılar, ‘bizden’ olsun ya da olmasın, ‘adil’ olsun.
“Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa koyunu/Gelir adl-i İlahi Ömer’den sorar bunu” diye okuyoruz ya Mehmet Akif’in şiirini.
Öyle hassas olsun.

Bir kişinin bile haksızlığa uğramasından rahatsız olan bir ‘adalet’ bilinci gelişsin.
Bir insanın, hak etmeden bir saat bile hapiste yatmaması için gayret eden...
Kimseyi mağdur etmemek için çırpınan.

Kullardan değil, ‘Adl-i İlahi’den korkan.
Ya da ‘Adl-i İlahi’den korkmasa bile, ‘hukuk’ nosyonuna uymayı ahlaken bir vazife addeden.
Bu yapılamaz mıydı?

Mükemmel şekliyle yapılamazdı ama hiç olmazsa o istikamete teveccüh edilebilirdi.
Siyaset bu istikamette bir tercihte bulunmadı.

Bu günlerde, biz ‘korona’ gündemiyle lebaleb doluyuz ama Meclis af yasasını görüşüyor.

Ya da infaz yasasını.
Tartışmaları izliyorum.

Siyasiler, vekiller, sözcüler kendi pozisyonlarını makulleştirmeye matuf konuşmalar yapıyor.
Halbuki önemli ve kapsamlı bir düzenleme infaz yasası.
Eğer istenirse, adalet kavramını yeniden düşünmek için bir fırsat olabilir.
Adalete yaklaşmak için bir vesileye dönüştürülebilir.
İstenirse. Öyle bir niyet zahir olursa.

YORUMLAR (24)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
24 Yorum