Eylül geçerken

Mevlana İdris

Kuzey Kore bir füze daha fırlattı.

Londra metroda patlama.

Arakan’da zulüm sürüyor.

Kuzey Irak’ta referandum olacak mı, olmayacak mı? Ve her iki durumun da sonuçları neler olacak? Yarın da geçince okullar açılacak. Havalar sıcak mı sıcak…

Gündem böyle devam edip gidiyor. Sıkıcı mı sıkıcı bir dünya.

Buna bir de bir cenazeye yapılan saygısızlığı ekleyelim. Kuşkusuz herkesin kendince ekleyeceği başka kişisel, lokal veya genel tatsızlıklar da vardır. ‘Gündemden bana ne, ben zihnimin içinde yaşarım’ diyebilenler kaldı mı acaba?

Açılan bir çiçeğe bakmakla, göçen bir kuş sürüsünün içindeki tek bir kuşa takılmakla, güzel bir kitabın sayfalarında ilerlemekle, iyi bir besteye kulak vermekle, başka bir şehirdeki dostu ansızın ziyaret etmekle, bir çocuğa sormadan dondurma almakla, hasta bir insanı ziyaret etmek, ona birkaç güzel söz söylemekle çiçeklenen zamanlar...

Belki de ansızın biri size bir şey söyler; uzun zamandır duymadığınız ama beklediğiniz, ihtiyacınız olan bir söz. Belki kanatlanır, belki içlenirsiniz.

‘Gün akşamlıdır’ yine akşam olur, yine uyursunuz.

Belki beklediğiniz rüya bu gecenin içindedir. Sabah uyanıp ajanslara baktığınızda bir patlama daha, bir füze daha, bir zulüm daha… Evet dünya sıkıcıdır. Hava sıcaktır. Faturaların günü geçmiştir. Telefonun şarjı bitmiştir. Trafik sıkışıktır. Okul başlayacaktır.

Buz gibi bir su ararsınız yüzünüze çarpmak için.

Bir çay bardağına eğilirsiniz sonra. Şekersiz. O mesai bitecek. O emeklilik dolacak. O iğne yapılacak. O evrak imzalanacak. O uçağa yetişilecek. Hep koşulacak. Yaşananlardan geriye tatlı bir sızı kalsa bile, o sızıyı durup dinlemeye, hissetmeye vakit bırakmamacasına koşulacak.

Bir Eylül daha geçecek.

Hayâl Gücünün Lezzetleri

(…)

Van Gogh’un Hayranları

Van Gogh’un gelmiş, geçmiş ve gelecekteki tüm hayranlarını gördüm, havada süzüle süzüle arkasındaki gökyüzünü simsiyah yaparak kanat çırpan milyonlarcasını, adamın omzunun yukarısından şöyle bir bakmaya çalışan tipleri, o ise o sırada, aç bîilaç güneşin alnında, bir buğday tarlasının ortasında tam bir korkuluk gibi oturup kargaları çiziyordu.

Sakız

Eğer hayatınızda hiç sakız yutmamışsanız ne demek istediğimi anlayamazsınız.

Ayakkabıcı

İnsanların çoğunlukla çıplak ayakla dolaştığı bir ülkede ayakakbıcı olmak bir sanattır.

Çimbalo Koleksiyoncusu

Evini terk edilmiş bir tuz madeninin asansör boşluğunun tam üzerine inşa etti, evinde dışarıya açılan tek gözü, yerdeki gizli bir kapı olan ufacık bir oda vardı. Çimbalo koleksiyoncusuydu ve ne zaman böyle bir zil bulsa onu bir boşluktan aşağıya atar, sonra düşerken çıkardığı sesi dinlerdi. O da bir yazardı, benim gibi.

Yenisi hakkında

Etiyopya’daki selin üzerinden kanat çırparak geçen leylek ufukta gözden kayboldu, aşağıda piramidin yanındaysa bir Nil serçesi, ölmekte olan Firavun uçun ötüyordu. Çadırları çöl kumundaki alevler gibiydi. Bağlı beyaz atlar güneşte ışıldıyordu. Bezden sarayın iç kıvrımlarında bir çekirge kendi şarkısıyla serçeyi selamladı, sonra birlikte söylemeye devam ettiler. Rüzgâr da katıldı onlara, vahadaki palmiyelerin dallarını salladı, çadırın direklerini gıcırdattı, sanki bu sabah çadırlar dans etmek istemişler gibi direkler yer değiştirdiler. Yeni piramit, sessizliğini çoktan uygulamaya koymuştu bile. Spencer Holst-Kedilerin Dili-Çev.: Abdullah Başaran-Dedalus yay.

Eğitim dediğimiz

Eğitim hayatının daha kreşlerden başlayarak benzer ticarî ve bilimsel! yollardan geçip sonuçta bir üniversite diplomasında şekillenmesi, diplomanın da yalnızca belirli pozisyonlara geçmek için bir belge gibi görülmesi seni rahatsız etmiyor mu? Her şey ne kadar formel.

Ve belki bu tür okumamak kişisel ruh sağlığı için, anlamlar dünyasıyla kurulacak bağlar için daha iyi.

Bazan

Akmayan trafiğe değil de, gidip bir dağın eteğindeki derede ayakları suya sokup dağa bakmak, bankada sıra numarası alıp beklemek yerine, kırda yüksek bir yere çıkıp uzaklara taş atmak, haberleri izlemek yerine bir dostu alıp çakıl taşlı bir çay bahçesinde çay içmek, istatistikleri analiz etmek yerine bir öykü kitabına dalmak, almak yerine vermek, car car konuşmak yerine bir süre susmayı denemek… Daha ilginç ve güzel olabilir.

Anons

Şehir hastaneleri birer birer hizmete giriyor. Bu dev hizmet aynı zamanda ne çok hastalandığımızın da bir işareti.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.