Zebraların nal sesleri
Ülkemizin gündeminde hep tuhaf konular var son zamanlarda. Galiba en tuhafı da birtakım “yabancı” insansız hava araçlarının davetsiz ziyaretleri.
Geçtiğimiz hafta Milli Savunma Bakanlığı bir açıklama yaptı. “Karadeniz üzerinden hava sahamıza yaklaşan bir hava izi tespit edilmiş ve rutin prosedürler kapsamında takibe alınmıştır” diye başlayan açıklamada kamuoyuna şu bilgi verilmişti: “Söz konusu hava izinin kontrolden çıktığı anlaşılan bir insansız hava aracı olduğu belirlenmiş; herhangi bir olumsuzluğa mahal vermemek adına, meskûn mahal dışında emniyetli bir bölgede vurularak düşürülmüştür.”
Bunu okuduğumuzda hepimiz söz konusu aracın Karadeniz üzerinden Türk hava sahasına girerken düşürülmüş olduğunu zannettik. Bilahare öğrenildi ki “meskun mahal dışındaki emniyetli bölge” başkent Ankara’nın yanı başındaki ROKETSAN tesisleri civarıymış. Bunun üzerine, doğal olarak, radar sistemimizin zamanında devreye girip girmediği, başkente kadar neyin beklendiği, İHA’nın hangi ülkeye ait olduğu gibi sorular soruldu.
Bu sorulara cevap olarak ise MSB tarafından söz konusu aracın “en uygun yerde düşürüldüğü” açıklaması yapıldı. Karadeniz’den Türk hava sahasına girip Ankara’ya kadar gelen aracın menşei ise açıklanmadı. Herhalde ilgili ve yetkili kurumlarımız bunu tespit edememişti. Onun için “ortadan” bir açıklama yapıldı. Rusya ve Ukrayna’nın ikaz edildiği söylendi. Ancak aracın “kontrolden çıkmış olduğu” bilgisi özellikle vurgulanarak, en önemli savunma sanayii tesislerimizden birinin civarında düşürülen İHA konusunda hiç kimseyi suçlamadığımız ifade edildi.
İktidarı destekleyen kalemler ise “Savaş ortamında olur böyle şeyler” minvalinde sakinleştirici yorumlar yaptılar. Keza o günlerde ekranlara çıkartılan kimi uzmanlar da bu olayı Rusya-Ukrayna savaşı bağlamında değerlendirmemiz gerektiğini söylüyorlardı. “Bizi hedef alan bir durum değil” demeye getiriyorlardı.
Ne var ki “esrarengiz hava aracı” konusu Ankara il sınırında düşürülen İHA ile sınırlı kalmadı. Bir iki gün sonra Kocaeli’nde ve Balıkesir’de iki başka “esrarengiz hava aracı” daha ortaya çıktı. İzmit’te vatandaşlar tarafından bulunan araç “Gölcük Deniz Üssü” yakınlarına, Manyas’taki de “6’ncı Ana Jet Üssü” civarına düşmüştü.
Buralara kadar neden ve nasıl sokuldukları anlaşılmayan araçlardan en azından birinin Rus hava kuvvetlerine ait olduğu anlaşıldı. İzmit’te vatandaşların arazide bulup günlerce yetkililerin gelip almasını bekledikleri, kimse gelmeyince de jandarmaya bildirdikleri aracın üzerinde imalat seri numarası gibi bilgiler yer alıyordu. Yerel muhabirlerin çektiği fotoğraflarda Rus kızıl yıldızı da açıkça görünüyordu. Ankara yakınlarında düşürülen aracın ise menşe bilgilerinin tespit edilmesinin uzun sürebileceği söyleniyor. “Karadeniz’den geldiğine göre ya Rusya ya da Ukrayna” tahmini yapılıyor. Manyas’ta bulunup incelenmesi amacıyla Ankara’ya götürülen İHA hakkında da menşe bilgisi kesinleşmedi. Bazı uzmanlar bu aracın da Rusya’nın Orlan-10 modelinin özelliklerini taşıdığını söylüyorlar.
Demek ki üç davetsiz misafirimizden birinin kimliğini kesin olarak biliyoruz. Ancak bunun için Moskova’nın “ikaz” edilip edilmediğini veya Rus hükümetinden bu konuda “izahat” istenip istenmediğini bilmiyoruz.
Zaten yetkililer meselenin çok fazla üzerine gitmek istemez gibi görünüyorlar. Bunu kasıtlı olmayan bir olay, talihsiz bir kaza olarak kabullenme eğilimindeler.
Gelgelelim, bir haftada üç ayrı İHA’nın davetsiz şekilde ülkemizi ziyaret etmesi tesadüften ibaret olabilir mi?
Olabilir tabii ama “Occam usturası” bu ihtimali ortadan kaldırıyor. Occam’lı William’ın adıyla anılan basitlik ilkesine göre, nal sesi işitmişseniz aklınıza öncelikle at gelmeli, zebra değil.
Şu da var ki “sınır aşan Rus İHA’ları” meselesi son birkaç aydır birçok NATO ülkesini alarma geçirmiş olan bir konu. Moskova galiba insansız hava araçlarını bazı ülkelere mesaj verme amacıyla “taciz aleti” olarak kullanıyor.
En azından Avrupa ülkeleri bu görüşte.
Peki, bizim topraklarımıza bir hafta içinde üç tanesi düşen İHA’ların taşıdığı mesaj ne?
