Görüşler

Cumhur İttifakı-Batı ilişkisi: Çelişkiler, tezatlar, tercihler

Cumhur İttifakı-Batı ilişkisi: Çelişkiler, tezatlar, tercihler

Sabancı Üniversitesi Rektör Yardımcısı E. Fuat Keyman “Dışarıda stratejik otonomi, içeride Cumhur İttifakı’nın gücünü konsolide etmesi için ‘devlet’ ve ‘sadakat’ temelinde bir yönetim tarzı. Son dönemde yaşanan tüm gelişmeler bu bağlamda yapılan hamleleri içeriyor” değerlendirmesinde bulunuyor.

Türkiye’nin ana gündeminin “Kovid 19’a karşı alınan tedbirler, sağlık ve aşı” olması gerekirken, son dönemde alınan kararlara ve yapılan tartışmalara bakalım: 

İstanbul Sözleşmesi’nden Türkiye’nin çekilme kararının kimseye sorulmadan ve başta kadınlarımız olmak üzere toplumla müzakere edilmeden kararname ile bir gece yarısı alınması; aynı gece, aynı kararnameyle, Merkez Bankası Başkanının görevden alınması ve Kanal İstanbul projesine devlet garantisi verilmesi; Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine uygulanan şiddet; Meclis’te HDP milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun milletvekilliğinin 17 Mart’ta düşürülmesi; aynı gün Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının HDP’nin kapatılması için dava açması; Devlet Bahçeli’nin “Anayasa Mahkemesi kapatılmalıdır” açıklaması; Gergerlioğlu’nun hasta hasta evinden alınıp cezaevine götürülmesi; Osman Kavala ve Selehattin Demirtaş örneklerinde olduğu gibi imzacısı olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uyulmaması: son dönemde yaşadıklarımızın bir kısmı.  Bu listeyi uzatmak mümkün.   

Tüm bunlar yetmiyormuş gibi, 104 emekli amiralin yayımladığı “Montrö ve Tarikattaki Amiral Bildirisi”nin siyasetin gündemine “darbe tartışması” olarak getirilmesi. Bazı imzacıların gözaltına alınması. Gündemin merkezine darbe tartışmasının koyulma çabası. Ve sonrası, gözaltına alınanların serbest bırakılmaları. Darbe tartışmasının gündemden düşmesi. 

Ama, Montrö tartışmasının başka bir boyutta devam etmesi: Putin’in, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı, Rusya’nın Montrö’nün devamı konusundaki rahatsızlığı temelinde ikaz etmesi. Rusya’nın Türk dış politikası temelinde artan rahatsızlığı, yeni gelişen ve Türkiye’nin başını ağırtacak olan “Ukranya krizi” için de geçerli olacak gözüküyor. Ve, Rusya bu bağlamda ilk uygulamaya dönük hamlesini yapması: Kriz eşiğinde olan Türkiye ekonomi için önemli olan turizm alanında olumsuz sonuçlar doğuracak Türkiye’ye gelecek turist sayısında kısıtlamaya gitme kararını alması.   

Dahası, Türkiye’nin giderek sorunlu hale gelen “Suriye politikası”nda, Rusya’nın son dönemde yaptığı baş ağırtıcı ve özellikle İdlib odaklı hamleleri de hesaba katarsak, Türkiye-Rusya ilişkilerinde başlayan gerilimin aratacağını söyleyebiliriz.    

Tüm bu gelişmler olurken, bir taraftan, Türkiye-Amerika ve Türkiye-AB ilişkilerinde hükümetin “normalleşme” adı altında attığı adımları gözlüyoruz, diğer taraftan da, “Kanal İstanbul” tartışması canlanırken, bu Kanal’la ilişkili konuşulan Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nin yüzde 51’nin Çin’e satıldığı haberlerini okuyoruz. Üçüncü köprünün Çin’e satılması, Kanal İstanbul’a, Amerika-Çin rekabetini de içine alan “jeopolitik ve jeostratejik” bir boyut  kazandıracaktır. Türkiye’yi, Amerika-Rusya’dan sonra, Amerika-Çin gerilim hattına da sokacaktır. Bu noktayı aklımız tutalım.   

Bu yoğun gündem maddeleri içinde, AB Konseyi Başkanı Charles Michel ve AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ziyaretinde yaşanan traji-komik “kanepe krizi” de, Amin Maalouf’un “Çivisi Çıkmış Dünya” betimlemesini bize hatırlatıyordu.   

Bu ara hükümetin yaptığı ama karşılık bulmayan, “Yeni ve Demokratik Anayasa” ve “İnsan Hakları Eylem Planı” çağrılarını da unutmayalım... 

Bu farklı ve bağlantısız görünen gelişmelerin bir ortak noktası var mı?  

Bağlantısız noktalar arasında bir bağlantı var mı?  

Evet var, diye düşünüyorum.  

Cumhur İttifakının son dönemde yürüttüğü, (a) “Batı ile ilişkiler”in biçimi ve bu biçimin içerdiği çelişkiler; ve (b) “bölgesinde güçlü Türkiye-devler bekası-stratejik olarak bağımsız/çapasız ulus devlet” üçgeninde yürütülen, askeri-sert güce dayanan, ve “Stratejik Otonomi” olarak adlandırılan dış politika vizyonunun çıkmaza girmesi, tüm bu gelişmeleri tetikleyen neden olarak görülebilir.   

TÜRKİYE-BATI İLİŞKİLERİ VE STRATEJİK OTONOMİ 

Galip Dalay’ın, son dönem Türkiye-Batı ilişkilerini anlamamıza yardımcı olacak iki önemli saptaması var:  

Birincisi, Dalay’a göre, küreselleşen dünya artık ne “Batı-sonrası” ne de “Batı-merkezli(ci)”. Belki, Batı-merkezli(ci) dünya bitiyor ama bu, Batı-sonrası bir dünyanın ortaya çıktığı anlamına gelmiyor. Bu nedenle de “Batı’dan Doğu’ya güç kayması”, “Asya’nın yükselişi”, “Çin’in Güçlenmesi” vb. gelişmeleri ve süreçleri, eskinin bittiği ama yeninin doğmadığı ara dönem içinde değerlendirmek daha doğru olacaktır; 

İkincisi, Türkiye-Batı ilişkileri temelinde Dalay, hükümetin “üç boyutlu bir Batı yaklaşımı” olduğunu söylüyor: (a) “bir fikir olarak Batı”; (b) “dış politika ana ekseni olarak Batı” ve (c) “kurumlar olarak Batı”. Ve bu üçlü ayrıma gidilmesinin faydalı olduğunu öneriyor.  Bu da, Dalay’a göre, hükümetin ve Cumhur İttifakı’nın, Batı eleştirisinin ve Batı’dan kopmasının, birinci ve ikinci boyutta oluştuğu, ama üçüncü boyutun sürdürülmek istendiği anlamına geliyor. Dalay’ın, Cumhur İttifakının Batı fikrinden ve dış politika ana ekseni olarak Batı’dan kopma ama Batı kurumlarıyla, NATO ve AB,  ilişkiyi sürdürme stratejisi vurgusunun, son dönemde yaşanan Türkiye-Batı ilişkilerini anlamada önemli ve yaralı bir açılım yaptığı düşündesindeyim.  

Bu iki saptama da, taşları yerine oturtuyor, bize tutarlı bir başlangıç noktası veriyor. Cumhur İttifakının, dış politikada “stratejik otonomi” ile güçlü ve bağımsız Türkiye yaratma isteği, iç politika da, devlet bekası için devlet ve lidere sadakat temelinde siyaseti ve toplum yönetimini yeniden kurma çabası, Batı ile minumum ve araçsal bir nitelikte ve sadece kurumlarla ilişki düzeyinde bir ilişki kurmayı gerekli kılıyor. Bu hamlenin, Batı-merkezci dünyanın bitmesi noktasında mümkün ve başarılı olabileceği düşünülüyor. 

Batı’yla fikirsel ve stratejik vizyon temelinde kurulmuş olan “çapa”yı ya da “bağımlılığı azaltma” ama Batı kurumlarıyla ilişkiyi de bir şekilde götürme anlayışla hareket eden Cumhur İttifakı, tarih ile geleceği birleştirerek ve “Türk-İslam Sentezi” düşüncesini farklı boyutlarda yaşama geçiren “milliyetçilik tercihi”yle Türkiye’yi yöneten aktör konumunu devam ettirmek istiyor. 

Bu noktada şu saptamayı yapabiliriz: Batı ile ilişkilerinin kurumlar ekseninde minumum düzeyde işleyen araçsal bir ilişkiye indirgenmesi Cumhur İttifakına, demokrasiden, haklar ve özgürlüklerden, denge ve denetleme sisteminden uzaklaşan; aksine, “devlet güvenliği ve sadakat” temelinde bir yönetim  anlayışıyla Türkiye’yi yönetme ve seçim kazanma olanağını veriyor. En azından, Cumhur İttifakı böyle düşünüyor.  

Cumhur İttifakı, (a) yasama, yürütme, ya yargı arasında güçler ayrılığı; (b) yargının tarafsızlığı; (c) ademi merkeziyetçilik; (d) eşit vatandaşlık temelinde işleyen bir denge ve denetleme sistemini sevmiyor. Bu sistemin ve demokrasinin kendi gücüne ters geldiğini düşünüyor. Nedeni basit: çünkü: denge ve denetleme sistemi, gücün ve ittifakın merkezileşmesini ve tek bir aktörde yoğunlaşmasını değil, aksine paylaşılmasını gerekli kılıyor; böyle olduğu için, tek bir kimliğin değil, aksine çoğulculuğun benimsenmesine yol açıyor. Bu da hem milliyetçilik tercihine ve Türk-İslam Sentezi temelinde toplum yönetme isteğine hem de stratejik otonomi temelinde Türkiye dış politikasını şekillendirme isteğine ters düşüyor.  

Dışarıda stratejik otonomi, içeride Cumhur İttifakı’nın seçim kazanması ve gücünü konsolide etmesi için “devlet” ve “sadakat” temelinde bir yönetim tarzı: Son dönemde yaşanan tüm gelişmeler bu bağlamda yapılan hamleleri içeriyor.  

Fakat tüm çabalara rağmen, Cumhur İttifakı için başarıdan çok sorunlar ve zorluklar ortaya çıkıyor. Ne stratejik otonomi ne de toplum yönetimi alanında istenilen sonuçlar alınıyor. 

Peki, niye? 

Niye stratejik otonomi artık çalışmıyor ve devlet ve sadakat temelli toplum yönetimine destek giderek azalıyor? 

Bu soruya yanıtım yazının ikinci kısmında...  

YORUMLAR (4)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
4 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir