Geçiş sürecinde bölge...

Pazartesi günkü yazıda eski bölgesel düzenin çökmesine rağmen, yeni bir düzenin de ortaya çıkmadığını ve bölgenin bir geçiş sürecinde olduğunu belirtmiştim. Bu geçiş sürecinin özellikleri Arap dünyasındaki ayaklanmaların aldığı mahiyetle yakından ilintilidir. Sürecin başlıca özelliklerini aşağıdaki gibi başlıklandırabiliriz.

Siyasal taleplerden kimlik çatışmalarına: Arap dünyasındaki ayaklanmalar sosyo-ekonomik ve sosyo-politik taleplerle ortaya çıktılar. Arap dünyasındaki demir yumruk rejimleri sarsan, sokaktaki göstericinin kimliği değil dile getirdiği siyasal talepleriydi. Fakat bu isyanların hemen sonuç almaması, yıllara yayılması ve silahlı bir hüviyet kazanması bölgesel devletlerle rejimlerin bu isyanları mezhebî ve etnik kodlara dökmelerine yardımcı oldu. Arap isyanlarının bu şekilde mezhebî ve etnik kimliklerle kimliklenmesi ve bölgenin kimlik savaşlarına sahne olması Arap isyanlarının en baştaki kapsayıcı ve kuşatıcı özelliğini kaybetmesine yol açtı.

Ulusal bağlamdan bölgesel/uluslararası bağlama geçiş: Arap isyanları yerel ve ulusal koşulların eseri olarak ortaya çıktı. Başlangıç aşamalarında bu isyanlar ne bir bölgesel ne de uluslararası ajandanın parçasıydı. Fakat bölgesel ve uluslararası güç mücadeleleri ve siyasal projeksiyonlar bu isyanların yaşadığı dönüşümü şekillendirdiler. 2012’nin sonu ve 2013’ün başından itibaren Arap isyanlarının yaşadığı evrilmelerin yönünü tayin eden ana unsur yerel dinamikler olmaktan ziyade, bölgesel ve uluslararası güçlerin siyasal projeksiyonları olmuştur. Örneğin Suriye’de Suriye’nin geleceğini konuşurken, Suriyeli gruplar pozisyonlarını en az tartıştığımız grupları oluşturmaktadır. Öngörülebilir gelecekte Arap dünyasındaki başkaldırıların yönünü, muhtemelen en çok bölgesel ve uluslarası güçler belirleyecektir.

Negatif yan etkilerin ana meselenin önüne geçmesi: Suriye örneğinde olduğu gibi Arap isyanlarının yıllara yayılması ve kanlı bir iç savaşa dönüşmesi birçok negatif yan etkinin ortaya çıkmasına yol açtı. Mülteci krizi, radikalizm ve IŞİD fenomeni bunlardan sadece bazılarını oluşturmaktadır. Tabii ki IŞİD’in öncelikle Irak bağlamından doğup serpildiğini not edelim. Bu negatif yan etkilerin üçüncü ülkeler ile Batı’yı daha yakından etkilemesi nedeniyle uluslararası medya ile siyasetin bu yan etkilere meselenin kendisinden daha fazla alaka göstermelerine yol açtı. Ne yazık ki bugün, Arap isyanlarıyla alakalı konuştuğumuz meselenin başlıklarını Arap dünyasındaki bozuk ve çökmüş devlet sistemlerinden ziyade daha çok mülteciler ve IŞİD oluşturmaktadır. Bu durum ise bölgedeki diktatöryel rejimlere kullanabilecekleri bazı manevra ve kredi alanları sunuyor.

Milisleşme ve nüfuz alanları: Libya, Suriye ve Yemen örneğinde olduğu gibi Arap isyanlarının iç savaşlara dönüşmesi iki sonuç doğurdu. Birincisi, birçok ülkede kimlik ve çıkar eksenli milisler güvenlik ve siyasal sahneyi domine etmeye başladılar. Libya’dan Irak’a, Suriye’den Yemen’e kadar birçok ülkede güvenlik sektörü büyük ölçüde milisleşmiş durumda. Bu milis güçlerinin tasfiye edilmesi de öngörülebilir gelecekte pek olası gözükmüyor. Burada muhtemelen sisteme entegre etme ve yok etme/yenme dengesi gözetilecektir. İkincisi, yine başkaldırıların iç savaşa dönüşmesinin eseri olarak Suriye başta olmak üzere birçok ülkede fiili nüfuz alanları ortaya çıkmaya başladı. Örneğin bugün Suriye’de kabaca rejim, PYD, muhalefet ve IŞİD’in hüküm sürdüğü dört nüfuz ve egemenlik alanı mevcut. Güvenlik sektörünün bu şekilde milisleşmesiyle nüfuz alanlarının ortaya çıkması, post-kriz dönemi devlet sistemi ile bölgesel düzenin şekillenmesinde etkili olacaktır.

Statüko ve ittifaklar: Bölgesel bir statüko veya güvenlik mimarisinin yokluğu, bölgedeki ana güçler arasında sert bir rekabetin cereyan etmesine yol açıyor. Bu dönemde bölgede sağlam zeminler üzerine inşa edilmiş ittifak ilişkilerinden bahsetmek pek mümkün değil. Nihayetinde, müttefik veya muarız kavramları ancak belli bir statükonun varlığında anlam kazanan kavramlardır. Statükonun olmayışı, bölgesel devletler arasındaki ilişkileri tanımlarken müttefik ve ittifak kavramları dışında farklı kavramları da kullanmamızı gerekli kılıyor. Burada, işbirliği ve çatışma alanları kavramlarını kullanmak daha isabetli olacaktır.

Bölge uzun sürecek olan bir geçiş sürecinde bulunuyor. Yukarıda geçiş sürecinin bugüne kadar ortaya çıkmış olan bazı özelliklerini analiz etmeye çalıştım. Geçiş sürecinin ne zaman tamama erip yeni bir bölgesel düzenin ortaya çıkmasına yol açacağını kestirmek güç. Fakat yeni bir bölgesel düzenin çözmesi ve cevaplaması gereken sorularla alakalı elimizde bir liste oluşmaya başladı. Bir sonraki yazıda ortaya çıkacak yeni bölgesel düzenin öncelikle cevaplaması gereken bazı soruları irdeleyeceğim.

YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
1 Yorum