Görüşler

Ekonomik kriz ve sağ partiler

Ekonomik kriz ve sağ partiler

İYİ Parti Kurucular Kurulu Üyesi Dr. Tuğrul Arık, ekonomik kriz dönemlerinde seçmen davranışlarının biçimlenişi üzerine yaptığı çalışmanın bulgularını paylaşıyor.

Baştan söylemek gerekir ki siyasi literatürde sağ ve sol kavramları içerikleri itibarıyla miadını doldurmuştur. Ancak Türkiye’de birçok şeyi kolayca anlatabilmeye kolaylık sağladığı için olsa gerek, bir vakit daha kullanımı devam edecek gibi görünmektedir. Dolayısıyla sağ partiler tanımlamasının okuyucuya AK Parti, MHP, İyi Parti, Deva Partisi, Gelecek Partisi ve Saadet Partisi gibi siyasi partilerimizi çağrıştırdığını varsayıyorum. Yazımda bu çağrışımın bilimsel yanını değil seçmenin bilinçaltındaki yanını değerlendireceğim. 

Avusturya kökenli psikiyatrist ve psikanalist Wilhelm Reich 1933 yılının ocak ayında Hitler başbakan olduğunda Almanya’daydı. Başı Dertte İnsanlar adlı kitabında şu tespiti yaptı: “Özetlersek: Alman işçi eylemine öncülük eden Marx’çı kuram, ağır ve sürekli bir ekonomik bunalımın sonunda, halkın anlayışında belli bir devrimin belirmesini gerektiriyordu. Gerçekteyse, Almanya’daki bunalım bir yandan halkı tam anlamıyla kötürüm etmiş, öte yandan onu açıkça sağa itmişti.” (Wilhelm Reich, Başı Dertte İnsanlar, Payel Yayınları, 1998, s.165-166.) 

1929 yılındaki Dünya Ekonomik Buhranı’nın sonrasını anlatan bu cümleler bana, içinde bulunduğumuz ekonomik bunalımı anımsattı. Muhalefetin daima gündemde tutmaya çalıştığı ve kendisini iktidara taşıyacak enstrüman olarak görüp sımsıkı sarıldığı bu ekonomik bunalım, gerçekten muhalefetin beklediği sonucu mu verecek? Yoksa tıpkı Almanya’da olduğu gibi halkımızı tam anlamıyla kötürüm eden bu süreç, sonunda seçmeni yine açıkça sağa mı itecek? 

Türkiye tarihindeki ekonomik krizlere ve sonrasındaki seçim sonuçlarına bakınca açık ve net olarak görülüyor ki; ekonomik kriz sonrasında Türk milleti, açık ara sağ partilere oy veriyor. Geriye doğru giderek bakarsak; 

1. Türkiye, 2007-2008 yıllarında teğet geçecek denilen ekonomik krizi yaşadı. Daha krizin ayak seslerinin işitildiği 22 Temmuz 2007 seçimlerinde AK Parti %46 oy aldı. Krizin ardından gelen 12 Haziran 2011 seçimlerinde ise AK Parti, %49,83 oy alarak oylarını yükseltmeyi başardı. 

2. Bir önceki 2001 ekonomik krizi ise zaten AK Parti’yi tek başına iktidara taşımıştı. 

3. Ondan önce de 1994 krizi yaşanmıştı. O dönem “5 Nisan Kararları” diye meşhur olan ekonomik önlemler alınmıştı. Krizin ardından 24 Aralık 1995 seçimlerinde aldıkları oy oranına göre ilk üç parti Refah Partisi (%21,4), Anavatan Partisi (%19,65) ve Doğru Yol Partisi’yle (%19,2) toplamda %60,25 ile sağ partiler olurken; meclise giren diğer iki parti Demokratik Sol Parti (%14,6) ve Cumhuriyet Halk Partisi (%10,7) oldu. 

4. Daha öncesinde Türkiye, 1991 yılının ocak ayında başlayan Irak Savaşı yani Körfez Krizi ile birlikte tetiklenen 1991 ekonomik krizini yaşamıştı. Bu krizin ardından 20 Ekim 1991 seçimlerinde seçmen tercihini yine sağ partilerden yana kullandı. Süleyman Demirel liderliğindeki DYP, %27 ile birinci parti olurken; Anavatan %24, Refah Partisi %16,9, SHP %20,75 ve DSP %10,7 oranında oy aldı. Toplamda seçmenin %67,9’u sağ partilerden yanaydı. 

5. Türkiye’de yine 1980-1982 dönemi, kriz dönemiydi. Bu nedenle 1980 yılının başında Türk ekonomisinde büyük bir dönüşümü sağlayacak olan “24 Ocak Kararları" alınmıştı. Aynı yıl 12 Eylül darbesi yaşandı ve askeri yönetim ülkeye hâkim oldu. Böylesine olağanüstü bir sürecin ardından gelen 6 Kasım 1983 seçimlerinde Turgut Özal liderliğindeki Anavatan Partisi, %45 oy oranı ile tek başına iktidar olmuştu. 

Şu anda Türkiye pandemi koşullarında hayatın durmasıyla birlikte, tüm diğer dünya ülkeleri gibi büyük bir ekonomik bunalım yaşıyor. Seçmeni doğrudan etkileyen gelirdeki azalmayı, işsizlikteki muazzam artışı ve istatistiksel olarak gerçekçi hesaplanamayan rakamları da dikkate aldığımızda tablo iç açıcı değil. 

Bu durumda her ne kadar gözler Ana Muhalefet-Cumhuriyet Halk Partisi’ne dönecek gibi olsa da; yukarıda sunduğumuz tarihi veriler ışığında kuvvetle muhtemeldir ki seçmen oy tercihini yine sağ partilerden yana kullanacak. Diğer bir deyişle toplam oyların en az %60’ı AK Parti, MHP, İyi Parti, Gelecek Partisi ve Deva Partisi’nin hanesinde toplanacak. Birçok farklı şirketin anket sonuçlarına da bakılacak olursa, sayılan beş partinin toplam oy oranı -kararsızlar dağıtıldıktan sonra- %65 civarında çıkmaktadır. 

Bu noktada söz konusu beş partinin %65’lik oy oranını nasıl paylaşacağı konusu öne çıkmaktadır. Çünkü seçim sonucunu belirleyecek olan, Cumhur ve Millet ittifaklarının oyları nasıl paylaşacağından ziyade bu beş partinin % 65’lik oyu nasıl paylaşacağıdır. 

Seçmenin bu paylaşımı nasıl yapacağı noktasında nöropolitik çalışmaları esas alıyorum. Nöropolitik çalışmalar, seçmenin bilinçaltında olan ve normalde dışarıyla paylaşmak istemediği gerçek davranış şeklini ortaya çıkaran çalışmalardır. Son yıllarda Türkiye’de nadir sayıda nöropolitik çalışma yapılmıştır. 

Bu nadir çalışmaların bir ekip üyesi olarak söylemek istiyorum ki; önümüzdeki seçimlerde seçmen, ekonomik krizden sorumlu tuttuğu iktidar partilerine fatura kesme bağlamında bir intikam hissiyle değil, bu ekonomik krizi kim çözebilir sorusu bağlamında rasyonel bir davranış şekli ile hareket edecektir. 

Dolayısıyla muhalefet partilerin, seçmenin iktidara fatura kesip mutlak surette kendilerini tercih edeceği yönündeki beklentisi gerçekle uyuşmamaktadır. Ekonomik krizin çözümü noktasında partilerce yürütülen propaganda, söylem ve iletişim yöntemlerinin doğruluğuna/yanlışlığına değinmeden, sadece bu beş partinin seçmen üzerindeki genel algısını değerlendirerek şu anki tabloyu sunacağım. 

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, yaklaşık bir yıldır yürüttüğü esnaf ziyaretleri kapsamında seçmen ile ekonomik kriz bağlamında bir ilişki kurdu. Ancak bu ilişki, kendisinin de ifade ettiği üzere, çözüm önerilerini sunmayı değil seçmenin dertlerini dinlemeyi hedef edinmektedir. Çözüm önerilerini TBMM Grup konuşmalarında çok ayrıntılı olarak aktarmaya çalışsa da bu konuşmaların seçmene ulaşma noktasında sıkıntılar vardır. Ancak milliyetçi söylemi ile ön plana çıkabilmektedir. 

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ise dikkatleri daha çok hukuk ve demokrasi alanında topluyor. Mutlak surette iyileştirilmesi gereken bu alanların ön plana çıkarılması, partisinin ekonomi politikalarını gölgede bırakmaktadır. Dolayısıyla krizin çözümü noktasında akla gelen partiler silsilesinde geride kalmaktadır. Muhafazakâr söylemi ise kriz ortamında artı bir değer olarak gözükmektedir. 

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan ise özgeçmişi itibarıyla doğrudan ekonomik sorunları çözme odaklı bir söylem geliştiriyor. Sayın Akşener’in uzmanlık alanı tarih ve Sayın Davutoğlu’nunki uluslararası ilişkiler iken; Sayın Babacan’ın uzmanlık alanının ekonomi olması bu söylemi desteklemektedir. Böylece seçmen ekonomik krizin çözümü noktasında, İYİ Parti ve Gelecek Partisi’nin akademisyen-bürokrat ağırlıklı ekonomi kurmay heyeti yerine doğrudan bir genel başkanı muhatap alabilmektedir. Bu durum DEVA Partisi’nin oylarını hızlı bir şekilde artırma potansiyeli taşısa da, DEVA Partisi'nin alışıldık “sağ parti” söyleminden uzak oluşu bu ivmeyi kırmaktadır. 

AK Parti’nin tüm anketlerde hala lider konumda olması bu çerçevede daha anlaşılır olmaktadır. Hem “sağ parti” denilince akla gelen muhafazakâr-milliyetçi söylemi sınır tanımaksızın kullanan hem de “benim alanım ekonomi” diyen Sayın Recep Tayyip Erdoğan, doğrudan seçmenin bilinçaltındaki uyarı noktalarına hitap etmektedir. Yaklaşık 20 yıllık iktidarı ile mevcut ekonomik krizin müsebbibi olarak görülmekle beraber bu krizden çıkışın adresi olarak da seçmenin bilinçaltındaki yerini hala korumaktadır. 

AK Parti seçmeni, anket tarzı araştırmalarda krizin sebebinin kendi partisi olduğunu gizlemekte fakat nöropolitik çalışmalarda açık etmektedir. Benzer olarak muhalefet seçmeni ise anket tarzı araştırmalarda krizin çözüm adresi olarak Sayın Erdoğan’ı gizlemekteyse de nöropolitik çalışmalarda yine açık etmektedir. Nöropolitik alanda yaptığım çalışmalarda bu durum bariz bir şekilde gözükmektedir. 

Tüm bu bilgiler ışığında içinde bulunduğumuz ekonomik krizin siyasi anlamda daha çok sağ partilere kazanç getireceğini rahatlıkla ifade edebilirim. Seçmenin bilinçaltı haritasında Sayın Erdoğan rakiplerine kıyasla hâlâ önde olmakla beraber seçim yaklaştıkça yapılacak yeni çalışmalar ile geleceği öngörebiliriz. 

YORUMLAR (12)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
12 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir