Görüşler

İlk yüz günde Biden: ‘Bunak Başkan’ mı, ‘Yeni FDR’ mı?

İlk yüz günde Biden: ‘Bunak Başkan’ mı, ‘Yeni FDR’ mı?

ABD Başkanı Joe Biden’ın göreve gelişinin 100’üncü gününde değerlendirmelerde bulunan Hasan Kösebalaban “Beyaz Saray’ın Türkiye’ye karşı yaklaşımının son derece olumsuz olması kuşkusuz Türk dış politikasının karşı karşıya olduğu ciddi bir sorun. Bu noktaya çok ciddi iç ve dış politika hatalarıyla geldik” diyor.

ABD Başkanı Joe Biden’ın 1915 olaylarını soykırım olarak tanıma kararı, Türkiye’de merkezi medyanın ve muhalefetin sert tepkisini çekti. Ancak daha önce Trump’ın hakaret içeren mektubuna da cevap veremeyen iktidarın sesi tahmin edildiği gibi gür çıkmadı. Batı ile yaşadığımız dış politika sorunlarını genellikle yoğun hamaset sosuyla iç kamuoyuna sunmasına alıştığımız mevcut iktidarın, Biden’a tepkisinin bu denli yumuşak kalması, hiç kuşkusuz pandemi şartlarının ağırlaştığı bir dönemde ekonominin karşı karşıya olduğu vahim tabloyla ilgili.

ABD’nin açık alanlarda maske zorunluluğunu kaldırdığı bir günde, Türkiye tam kapanma kararı aldı. Ancak bu kararla birlikte, işyerlerini kapatmak zorunda olan küçük esnaf ve serbest çalışanlara bir destek paketi açıklanamıyor. Pandemiyle başetmede tek etkin yöntem olan aşılamada ise, sadece bir şirketle, Çinli Sinovac ile anlaşma yanlışında, muhalefet ve sağlık uzmanlarının müteakip uyarılarına rağmen, ısrar edilmişti. Şimdi Sağlık Bakanlığı aşı tedarikindeki sıkıntıları itiraf ediyor; sorunu Alman Biontech ve Amerikan Pfizer ortak yapımı aşıyla aşmaya çalışıyor. Böyle bir ortamda, ABD yönetimi ile ciddi bir yüzleşmenin doğuracağı ekonomik sonuçları Ankara’nın göğüsleyebilme gücü bulunmuyor. 

Şurası bir gerçek ki, her ne kadar iktidara yakın medya tarafından merdivenleri dahi çıkamayan bir “bunak” olarak takdim edilse de, Türkiye yakın tarihin belki de en güçlü ABD başkanı ve yönetimiyle karşı karşıya. Talihsiz açıklamamın da gösterdiği gibi, Beyaz Saray’ın Türkiye’ye karşı yaklaşımının son derece olumsuz olması kuşkusuz Türk dış politikasının karşı karşıya olduğu ciddi bir sorun. Bu noktaya çok ciddi iç ve dış politika hatalarıyla geldik.

Yapılan en önemli hata Amerikan siyasetini doğru okuyamamak, Trump’a endeksli siyasetin sonuna kadar sürdürülmesi oldu. Dahası, demokrasi ve hukuk sorunlarını artırarak bizi ABD toplum ve siyasetinde destekleyen dostların üzerindeki yükü ağırlaştırdık. Örneğin bu isimlerden Temsilciler Meclisi üyesi İlhan Omar, Biden’a soykırımı tanıma çağrısı yapan  Kongre üyeleri arasında yer aldı. Hülasa Türkiye, Trump’ın bıraktığı enkazın boyutunu ve Biden yönetiminin Amerikan iç politikasında kendisine atfettiği tarihi misyonu okuyamadı. Türkiye-ABD ilişkilerinin bundan sonraki seyri açısından hamasete değil, doğru analizlere ve sakin değerlendirmelere daha fazla ihtiyaç olduğu açıktır. 

ABD SİYASET TARİHİNDE DÖNÜŞÜMCÜ BAŞKANLAR 

ABD tarihinin çok kritik bir döneminde, 1929 krizinin getirdiği kaotik şartlarında ve bir toplumsal çözülme ortamında göreve gelen başkanlarından biri olarak kabul edilen FDR (Franklin D. Roosevelt), görevinin ilk yüz gününde çok sayıda kritik ekonomik ve sosyal reform gerçekleştirmişti. FDR yüzüncü günün sonunda da tarihi bir radyo konuşması ile halka hitap etmişti.

O günden sonra, yeni ABD başkanlarının erken görev performanslarına dair ilk yüz gün değerlendirmeleri gelenekselleşti. Görevdeki ilk yüz gününü 29 Nisan’da tamamlayan Biden, 78 yaşında ABD tarihinin en yaşlı başkanı olmakla birlikte, beklentileri aşacak ölçüde başarılı bulunan bir başlangıç yaptı.  

Biden’ın, kendisinin de sık sık atıfta bulunduğu FDR ve Lyndon Johnson gibi tarihteki simge başkanlarla karşılaştırılması aslında kendisine atfettiği misyonu gösteriyor. George Washington ve Abraham Lincoln gibi, FDR ve Johnson da dönemlerine devrimci ve dönüştürücü liderlikleriyle damgalarını vurmuş başkanlardı. 

Trump’ın geride bıraktığı sadece ekonomik, siyasi ve kurumsal değil, daha da önemlisi toplumsal ve sosyo-psikolojik yıkım ve çözülmenin ardından, Biden önünde dönüştürücü bir liderlik için tarihi bir fırsat olduğunu düşünüyor. Biden’ın sadece statükonun restorasyonuyla yetinmeyip, ülkenin kronik sorunlarına neşter vuracak radikal reformları gerçekleştirmek için değerlendirip değerlendiremeyeceği asıl soru. Ancak Biden’ın kendisine atfettiği bu vizyon, onun dış politika kararlarına dair de önemli ipuçları sunuyor.

Ankara’nın, muhtemelen Biden’ın, pragmatik davranan şimdiye kadar ki başkanlar gibi, soykırım açıklamasından son anda vazgeçeceğini düşünmesi, muhatabının zihin dünyasını  tanımamasından kaynaklandı. Halbuki bunu, kendi reformist iddialarından vazgeçene kadar, Türkiye siyasetinin dönüştürücü liderlik örneği olan Erdoğan’ın en iyi tahmin edebilmesi gerekirdi.) 

FDR, gerçekleştirdiği ekonomik reformlarıyla mensubu olduğu Demokrat Parti’yi, Güneyli milliyetçi beyazların partisi olmaktan çıkarmış, şehirli yoksulların, işçi sınıfının ve etnik azınlıkların desteklediği bir parti olmasını sağlayan bir siyasi dönüşüme imza atmıştı. Ancak Yeni Düzen reformları, ilerleyen yıllarda ülkenin kronik sorunları olmaya devam eden eğitim ve genel sağlık sigortası sistemi, ayrıca etnik azınlıklara yönelik ayrımcılığın ve sistematik adaletsizliğin sona erdirilmesi konusunda tamamlanmamış bir devrim olarak kaldı.

1960’larda Başkan Lyndon Johnson siyahlara karşı ayrımcılığa son veren ve siyasi hakları teminat altına alan Sivil Haklar Yasası ve çocuk ve yaşlılara sağlık sigortası gibi sosyal güvenlik reformlarının dahil olduğu çok kritik kararlara imza atmış, ancak sistematik adaletsizlik, fırsat eşitsizliği, özellikle eğitim ve sağlık hizmetlerine erişim gibi sorunlar çözümsüz kalmıştı.  

Şimdi Biden bu dönüşümü tamamlama imkanına sahip. Ancak onun tarihe nasıl geçeceğini belirleyecek bir kritik tercihte bulunması gerekiyor: güçlü lobilere ve her iki partideki yerleşik liberal ekonomi düzenini savunan muhalefete rağmen köklü bir dönüşüme önderlik mi edecek, yoksa uzlaşmacı ve tedrici bir yaklaşımla, Trump’ın yıprattığı kurumsal nizamın restorasyonu ile mi yetinecek? Şimdiye kadar verilen bütün işaretler Biden’ın, sağlık ve eğitim başta olmak üzere ülkenin çözümsüz bırakılan kronik problem alanlarıyla ilgili  köklü bir dönüşümü hedeflediğini gösteriyor.  

İKİ YÜZ MİLYON DOZ AŞI PANDEMİNİN HIZINI KESTİ 

Biden, Pew araştırma sonucuna göre yüzde 59 ile son beş ABD başkanı arasında Obama’dan sonraki en yüksek görev onayına sahip başkan. Bunun en önemli nedeni, aşı kampanyasında sağlanan başarıyla vaka ve ölüm sayılarının hızla aşağı çekilmesi ve ekonomik destek paketleri. 

Biden, bütün dünyaya felaket getiren Kovid-19 pandemisinin tam anlamıyla yıkıma uğrattığı bir ülke devraldı. Pandeminin dünyada neden olduğu 3 milyon ölümün 560 bini ABD’de gerçekleşti. Trump görevi bıraktığında 400 bin Amerikalı hayatını kaybetmişti, Biden döneminde ise bu korkunç tabloya 175 bin ölüm daha ilave oldu.

ABD açısından, İç Savaş dışında hiçbir savaşta bu kadar yüksek sayıda kayıp verilmemişti. Yine, Kovid-19 kayıpları, yüzyıl önce ABD’de 675 bin insanın hayatını kaybettiği İspanyol Gribi pandemisine yaklaşmış durumda. İnsani kayıplarla birlikte, Kovid-19 ülkede derin bir ekonomik ve sosyo-psikolojik tahribat meydana getirdi.  

Biden aşı kampanyasında koyduğu bütün hedeflere erken ulaştı. Haziran için tespit ettiği herkese aşı tedariki hedefine 19 Nisan’da ulaşıldı. “İlk 100 günde 100 milyon doz aşı” hedefini de 200 milyon olarak değiştirdi. Bu hafta itibarıyla bu hedefe de ulaşıldı. Şüphesiz ABD’nin dev mobilizasyon kapasitesi kadar, Biden’ın liderlik yeteneği ve doğru tercihleri de başarıda etkili oldu.  

Biden’ın Trump dönemindeki pandemi ile mücadele ekibini görevde tutması, yönetimde devamlılık sağladı. Dr. Antony Fauci ve ekibi, Biden liderliğinde tavsiyelerini uygulama konusunda geniş bir alana sahip oldu. Trump’ın tam aksine Biden maske ve mesafe gibi pandemi tedbirlerine uyulması konusunda da duyarlı bir davranış sergiledi.

Ayrıca, etkin bir liderlikle aşı üretimi ve uygulama kampanyasını yönlendirdi. Aşı geliştiren şirketleri, denemelerde başarısız olan ilaç şirketleriyle ortak üretime teşvik etti. Toplam nüfusun yarısına yakınının aşılanması sonucunda günlük vakalar hızlı bir şekilde düştü.  

PANDEMİNİN TETİKLEDİĞİ SOSYAL TRAVMALAR 

Biden, pandeminin getirdiği ekonomik krizle başedebilmek için de 1.9 trilyon dolarlık iddialı bir doğrudan yardım paketinden sonra, istihdamı teşvik etmek için üst ekonomik tabakaya ilave vergilerle finanse edilecek 2 trilyon dolarlık bir altyapı yatırım paketini ve 1.8 trilyon dolarlık Aile Desteği Planı’nı açıkladı. Bunlar Amerikan ekonomisinin çapı açısından düşünüldüğünde bile, çok büyük teşvikler. 

Son seçimlerin de gösterdiği gibi, pandemi ve ekonomik krizin tetiklediği ancak kökleri çok daha derinlerde olan kutuplaşma, ülkenin en büyük sosyal ve siyasi sorunu. Özellikle siyah azınlığın karşı karşıya olduğu polis şiddeti ve kronik ayrımcılığın derinleştirdiği bu parçalanmanın tamir edilmesi bir aciliyet. Tarihin en çoğulcu kabinesini oluşturan Biden’ın, ülkenin ilk kadın ve aynı zamanda ilk siyah ve ilk Asya kökenli başkan yardımcısı olma sıfatlarını birleştiren Kamala Harris’in bu konudaki desteğine de şüphesiz ihtiyacı olacak.  

Biden ve Harris, Trump döneminde polis şiddeti sonucunda boğularak öldürülen George Floyd davasıyla yakından ilgilenerek bu sorunun farkında oldukları mesajını verdiler. Bu davada Floyd’u, 9 dakika 29 saniye boyunca, yere yatırılmış halde boynuna diziyle bastırarak ölümüne neden olan polis memuru Derek Chauvin kasıtsız cinayetten suçlu bulundu.

Chauvin aleyhinde delillerin olabildiği kadar güçlü olmasına rağmen, bu dava sonucunun ülke çapında büyük bir olay haline gelmesi, şiddetin siyahlara yönelik olması durumunda adalet mekanizmasının işlemediği algısının ne kadar köklü ve algının oluşturduğu yaranın ne kadar derin olduğunu ortaya koyuyor.  

Diğer tarafta, ekonomik kriz ortamında, ABD’nin derin bir sosyo-psikolojik travma ile karşı karşıya olduğu gerçeği, son aylarda rekor düzeyde artan silahlı şiddet olaylarıyla kendisini gösteriyor. Zaten ülkenin kronik bir meselesi olan ateşli silahlarla sivillere yönelik yaralamalı ve ölümlü saldırılar, silahlanma hakkıyla ilgili tartışmaların yeniden gündeme gelmesine neden oldu.  

16 Mart günü, Atlanta’da üç farklı spa merkezinde etrafa rastgele ateş açılması sonucunda sekiz insan hayatını kaybetti. Bu olayın ardından, Boulder, Kolorado’da, Rock Hill, Güney Karolina’da, ve Bryan, Teksas’ta çok sayıda insanın hayatını kaybettiği silahlı saldırılardan sonra, son olarak 15 Nisan’da Indianapolis şehrinde sekiz kişinin ölümüne neden olan silahlı saldırı ABD’yi şoka uğratmıştı. CNN’e göre, Atlanta’daki saldırıdan sonra dört ve daha fazla kişinin yaralanmasına ya da ölümüne neden olan toplam 45 silahlı şiddet olayı meydana geldi. 

Ülkenin bu ölçüde büyük sosyal sorunu olan silahlı şiddet konusunda, silahlanma hakkının anayasal güvence altında olması ve güçlü silah lobisinin Kongre üzerindeki baskıları sonucunda şimdiye kadar etkin bir girişim başlatılabilmiş değil. Artan silahlı şiddet olaylarını “Amerikan epidemisi” olarak nitelendiren Biden, bu konuyu çözmede kararlı olduğunun işaretlerini veriyor. 

ABD’de toplumsal kutuplaşma sorununun altında, küresel ekonomik düzenin ve şüphesiz pandeminin artırdığı işsizlik sorunu bulunuyor. Bu nedenle Biden’ın teşvik paketlerinin ötesinde, halka kalıcı istihdam imkanı sağlayacak çok daha yapısal reformlar gerçekleştirmesi gerekiyor. İşsizlik sorununun devam ettiği ve ekonominin durma noktasına geldiği bir zamanda, Biden’ın yeni göçmen kotalarının sürdürülmesi gibi, partisindeki sol kanadın tepkisini çeken uygulamaları zorunlu pragmatik tercihler olarak görülebilir.

Ancak Biden, Trump’ın uygulamaya soktuğu Müslüman ülkelerin vatandaşlarına yönelik vize yasağını, görevdeki ilk gününde iptal etti ve çalışma vizelerinin yenilenmesine yönelik sınırlamaları kaldırdı. (Biden’ın bu politikalar nedeniyle, özellikle Müslüman Amerikalı toplumda Trump’a göre çok daha güçlü bir desteğe sahip olduğu da bir gerçek.) 

ABD’nin kronik sosyal sorunları arasında ücretsiz üniversite eğitimi ve genel sağlık sigortası reformu bulunuyor. Lisans düzeyinde üniversite öğrenimi, ABD eğitim sisteminin fırsat eşitsizliğinin en fazla hissedildiği boyutu. Biden, 45 milyon Amerikalının yaklaşık 1.7 trilyon dolarlık biriken üniversite eğitim borçlarını silme konusunda adım atacağının işaretlerini verdi. Ancak bu konu bir borç silmeden daha köklü bir yaklaşım gerektiriyor.

Biden’ın eğitim konusunda büyük bir avantajı, ABD’nin yeni First Lady’si Dr. Jill Biden’ın eğitim konusunda uzmanlaşmış bir akademisyen olması. Dr. Biden, kendisinin de görev yaptığı, Community College olarak bilinen düşük ücretli iki yıllık yüksek okulların güçlendirilmesine destek veriyor. Açıklanan yeni Aile Desteği Planı çerçevesince, iki yıllık okul öncesi eğitimle birlikte, iki yıllık Community College’lar tamamen ücretsiz hale gelecek. 

Kuşkusuz Biden’ın sahip olduğugücün en büyük nedeni, Trump’ın miras bıraktığı büyük yıkım ve enkaz. Trump görev süresi boyunca ülkesinin devlet geleneklerini ve kurumsal sistemini ciddi ölçüde yıprattı. Pandemi sürecinde bilimin uyarılarını popülist ve şüpheci bir yaklaşımla kulak arkası ederek, ülkeyi felakete sürükledi. Küresel bir dünyada ekonomik sorunların ortaya çıkardığı toplumsal kutuplaşmayı, oy hesabıyla derinleştirmeye çalıştı. Trump seçim sonuçlarını kabul etmeyerek bu sosyal parçalanmayı halefine miras bıraktı.  

Karşısında Trump’ın geride bıraktığı fiyasko ve özellikle Kongre’ye yönelik saldırı nedeniyle söylem üstünlüğünü tamamen kaybetmiş bir Cumhuriyetçi muhalefetin bulunması, Biden’ın elini çok güçlendiriyor. Bu nedenle Biden, kapsamlı bir sosyal reform için eline geçen tarihi fırsatı kullanmak isteyecektir. Ayrıca, Biden belki yeniden seçilme kaygısı duymadan, güç çevrelerini ve lobileri dikkate almadan karar alabilme imkanına da sahip bir konumda bulunuyor. 

Biden’ın ilk aylarındaki dış politika performansının yorumunu, özellikle Türkiye’yi ilgilendiren soykırım açıklaması boyutuyla, bir sonraki yazıya bırakalım. Ancak şunu hemen tespit edebiliriz ki, ABD’nin karşı karşıya olduğu devasa ekonomik ve sosyal sorunlar, Biden yönetiminin bütün enerjisini en azından bir kaç yıl boyunca iç politikaya sevketmesini zorunlu kılıyor.

Bu açıdan Biden’ın dış politika konusundaki uzun siyasi kariyerine rağmen, iç politika öncelikli bir başkan olacağı tahmin edilebilir. Ancak Biden için FDR doğru bir tarihi referans ise, bu konuda aceleci sonuçlara varmamakta fayda var. Zira iç ve dış politika, ABD açısından bile, sanıldığından daha yoğun bir karşılıklı etkileşime sahip alanlar.

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir