13 yıllık adalet mücadelesinde yarın karar günü: İşkence, tehdit, intihar...

13 yıllık adalet mücadelesinde yarın karar günü: İşkence, tehdit, intihar...

Narkotik polisi tarafından Haziran 2010’da gözaltına alınıp çıplak arama ve işkenceye maruz kalan Onur Yaser Can intihar etmiş ardından acısına dayanamayan annesi de hayatına son vermişti. Babasının da sağlık sorunuyla hayatını kaybettiği aileden geriye kalan kız kardeşi davanın peşini bırakmıyor. Tanık ifadesinin ardından işkence yapıldığı kesinleşen polisler hakkında mahkemenin yarın hükmünü açıklanması bekleniyor.

Onur Yaser Can, maruz kaldığı, tehdit, çıplak arama, işkencenin ardından intihar etmiş olay çok sonra gündem olmuştu. Savcının ‘serbest bırakın‘ talimatına karşın polisler tarafından işkenceye uğrayan ve sahte ifade imzalatılan davada yarın hükmünü açıklanması bekleniyor.

Diken’den Canan Coşkun ‘un haberine göre, dört polis ve bir bilirkişi ‘resmi belgede sahtecilik’ten yargılanıyor, ancak Can ailesi ve avukatları yargılamanın başından beri “Bu bir işkence davasıdır” diyor. Tanıkları dinleyip, delilleri inceleyen mahkemenin yarın açıklayacağı hükümle birlikte polisler hakkında ‘işkence‘ eyleminden dolayı suç duyurusunda bulunup bulunmayacağı da belli olacak. 13 yıllık adalet mücadelesinin bir aşaması daha tamamlanmadan önce hafıza tazeleyelim.

ÇIPLAK ARAMA, TAKİP, TEHDİT…

Onur Yaser Can, 2 Haziran 2010’da narkotik polisi tarafından savcının talimatı olmadan gözaltına alındı. Can’ın ifadesi alınırken yanında avukat yoktu, polisler ailesine de gözaltına alındığını haber vermemişti. Savcının ‘serbest bırakın‘ talimatına karşın Can, çıplak aramaya ve polislerin onur kırıcı davranışlarına maruz kaldı, işkence gören kişilerin sesi dinletildi. Polisler, Yaser Can’ı “Ailene ve işyerine haber veririz” diyerek tehdit etti ve muhbirliğe zorladı. Can’a ifade evrakları verilmemiş, doktor muayenesi de usulüne uygun yapılmamıştı.

Yaser Can serbest bırakıldı, ancak polisler peşini bırakmadı. Fiziki ve teknik takip altında tuttukları Can’ı ‘ifadesinde düzeltme yapma’ gerekçesiyle iki kere daha emniyete çağırdılar. Burada Yaser Can’a tehditle yeni ifade tutanakları imzalatıldı, bunlardan hiçbir örnek de verilmedi. Avukatı emniyetten evrakları isteyince ‘gizlilik kararı var’ dendi. Can, ifadeye vermeye çağırdıkları 23 Haziran günü yaşadığı evin balkonundan kendini aşağı bıraktı.

İLGİNÇ ARAMA

Can’ın intiharından sonra polisler bu defa da avukatını aradı. Yaser Can’ın psikolojisinin bozuk olup olmadığını soran polisler, bir daha arayıp bu defa da adli sicil dosya numarasını sordu. Can’ın ölümü kamuoyu tarafından duyulmamış olmasına karşın Milliyet gazetesinden aradığını söyleyen biri Can’ın avukatına ulaştı. Durumdan şüphelenen avukat numarayı geri aradı. Aradığı yerin Milliyet gazetesi olmadığını öğrendi.

Yaser Can’ın ardından annesi Hatice Can da oğlunun acısına dayanamadı ve 2014 yılında hayatına son verdi.

‘İYİ HAL İNDİRİMİ’ YAPILDI

Ailesinin Onur Yaser’i intihara sürükleyen olayın faili olduğunu belirttiği dört polis hakkında o günlerde henüz görevinin başında bulunan kaçak savcı Muammer Akkaş takipsizlik kararı vermişti. İki polis hakkındaysa İstanbul İstanbul 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. Bu polislere Ekim 2014’te ‘resmi belgede sahtecilik’ suçundan ‘iyi hal indirimi’yle’ ikişer yıl altışar ay hapis cezası vermişti. Yargıtay kararı bozunca mahkeme Ekim 2019’da polislere ayrı ayrı altı yıl beş ay 15 gün hapis cezası verildi. Baba Mevlüt Can bu duruşmadan kısa bir süre önce sağlık sorunları nedeniyle yaşamını yitirmişti.

YERLİKAYA’DAN İZİN ÇIKMADI

Mahkeme, hükümle birlikte son yargılamanın sanığı olacak dört polis ve bir bilirkişi hakkında suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi. Dönemin İstanbul Valisi, şimdinin İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya soruşturma izni vermedi. Onur Yaser Can’ın kardeşi Ezgi Sevgi Can’ın itirazı üzerine valiliğin kararı kaldırıldı. Nihayetinde dört polis ve bir bilirkişi ‘resmi belgede sahtecilik‘ ve ‘resmi belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek’ suçlarından sanık sandalyesine oturtuldu.

Can ailesinin fertleri, yargılamanın en başından itibaren polislerin suçunun ‘resmi belgede sahtecilik‘ten ibaret olmadığını, bu suçu işkence ederek intihara sürüklediklerini gizlemek için işlediklerini söylüyor.

Bu iddianın altını mahkemeye dinlettikleri tanığın ifadesiyle de doldurdular. Yaser Can’ın gözaltına alındığı gün aynı şubede gözaltında bulunan tanık, polisler tarafından çıplak aramaya maruz bırakıldığını söyledi.

‘POLİSLER İŞKENCEDEN SORGULANMADI’

Yaser Can’ın kardeşi Ezgi Sevgi Can, son yargılamayla ilgili şunları söylüyor:

“Dava başladıktan sonra ilk talebimiz evrakta sahtecilikten en yüksek sınırdan ceza almalarıydı, ama asıl talebimiz sanıkların işkence, eziyet ve intihara sürükleme suçlarından da yargılanmaları için suç duyurusunda bulunmalarıydı, ancak yargılama evrakta sahtecilik suçlamasıyla sınırlı kaldı, dava o yönde gelişti. İşkence suçlamasıyla ilgili iddialarımız ve tanıklarımız dinlendi, ama heyet polisleri bununla ilgili sorgulamadı. Savcı da esas hakkındaki mütalaasında ‘resmi belgede sahtecilik’ ve ‘resmi belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek’ suçlarından ceza istedi. Bu çok büyük bir eksiklik.”

SANIK POLİSLER SALONA GELMEDİ

Sanık polisler geçtiğimiz yıl başlayan yargılama boyunca mahkemenin huzuruna gelmedi. Polisler kağıt üstünde yargılanıyor gibi görünse de dava vicdani sorumluluk hissedenler tarafından ısrarla takip edildi. Ezgi Sevgi Can, davanın toplumsal bir hak arayışına döndüğünü söylüyor ve şöyle devam ediyor:

“Mahkeme burada kamusal bir talep olduğunu gördü. Bu cezasızlığın sadece beni ilgilendirmediğini, polis şiddetinin cezasız kalması ve sürekli ödüllendirilmesinin kendi çocukları dahil olmak üzere herkesi ilgilendirebilecek bir tehlike olduğunu gördü. Davanın şekillenmesi açısından önemliydi.

Mahkeme, bu kadar sahiplenilmiş bir davada evrakta sahtecilik suçuyla sınırlı kalıp emsal olacak bir karar vermezse toplumun adalet duygusu yine zedelenecek. Böyle bir karar cezasızlığa katkı sunacak. Daha fazla polis şiddeti mi, cezasızlığın olmadığı bir toplum düzeni mi?”

‘BU BİR İŞKENCE DAVASIDIR’

Can ailesinin avukatlarından Mehmet Ümit Erdem de bu davanın bir ailenin 13 yıllık ısrarı ve ciddi bir hukuk mücadelesi olduğunu belirtiyor. Avukat Erdem, Diken’e yaptığı açıklamada son yargılamayla ilgili şunları söyledi:

“Sürecin başından beri kamu görevlileri sanıkları korumaktan hiç geri durmadılar. Açılan ikinci soruşturmada İstanbul Valisi Ali Yerlikaya’nın ısrarla soruşturma izni vermemesine rağmen iki kez bölge idare mahkemesi kararıyla bu kararı kaldırttık ve dava açıldı.

İlk dört duruşmada sanıkları sorguladık, tanıkları dinlettik, görüntü kayıtları ve yeni deliller sunduk. Onur Yaser Can ile aynı gün birbirinden habersiz olarak gözaltına alınan tanık, sanık polislerin kendisine de işkence yaptığını mahkeme huzurunda açıkladı.

Gelinen aşamada yarın büyük ihtimalle karar verilecek. Dört polis ve bilirkişinin cezalandırılması talebimiz var. Bu cezalar elbette önemli, ama yeterli değil. Yargılamanın başından beri ‘Bu bir işkence davasıdır’ diyoruz ve mahkeme nihai kararıyla birlikte polisler hakkında ‘işkence’ eyleminden dolayı suç duyurusunda bulunulup bulunmaması yönünde karar verecek. Toplanan tüm delillerle polislerin işkence yaptıkları ortaya çıkmıştır. Mahkeme heyetinin de dosya kapsamıyla tanık olduğu bu iddia hakkında suç duyurusunda bulunmasını bekliyoruz.“

Onur Yaser Can davasının beşinci duruşması 5 Haziran saat 10:00’da Çağlayan’daki İstanbul 41’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılacak.

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN