İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, diplomasının yasal olduğunu raporlayan İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kamil Ahmet Köse’nin, baskılar sonucu istifa ettirildiğini açıkladı. İmamoğlu, bu süreci “Cumhurbaşkanı’nın yarattığı korku ikliminin bir sonucu” olarak nitelendirdi.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, yurt gezileri kapsamında Kastamonu'da konuştu. Konuşmasında İstanbul Üniversitesi rektörüne seslenen İmamoğlu, "4 ay önce bu raporu hazırlandın. 'O şartları İmamoğlu yerine getirmiştir' dedin. 572 yıllık bir üniversitenin rektörü, bir profesör olarak yazdığın raporu bakalım inkâr mı edeceksin? Bu raporu senden kim istedi? Bunu açıklamalısın." ifadelerini kullandı. İmamoğlu, 5 yıl önce CİMER'e gelen şikayet üzerine diplomasının yasal olduğunu bildiren İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi Dekanı Kamil Ahmet Köse’nin istifa ettirildiğini açıkladı.
İmamoğlu'nun konuşmasından öne çıkanlar şöyle;
"KOLTUKLARI SALLANIYOR"
"Gençler size söz iktidar olana kadar bu ceket giyilmeyecek, bu kollar hep sıvalı kalacak, hiç endişeniz olmasın. Aklında kötülük olanların, hak hukuk tanımayanların derdi başka olur. Zalimlerin zulümlerin en büyüğünü bugünkü ekonomik şartlar nedeniyle vatandaşlarımızın yaşadığını unuturlar. İktidarın birilerini zengin edip bunun yükünü milyonlarca dar gelirli vatandaşın üstüne bindirmesi zulmün daniskasıdır. Zulmedenler millet elindekiyle yetinsin isterler hatta onlar sabretsin, şükretsin isterler, açmış evinde aş pişmiyormuş tencereleri boşmuş buna bakmazlar. Çünkü millet hakkını talep etmeye başlarsa, isyan ederse ne olur? Zulmedenler koltuklarında oturamazlar. Buradan söylüyorum; o devir kapandı, o devir bitti, milletimiz hakkını almaya geliyor! Zulmedenlerin koltukları sallanıyor, hem de zangır zangır sallanıyor. Cumhuriyet Halk Partisi'nin Kastamonu'da ve Türkiye'nin dört bir yanında ezici çoğunlukla yerel iktidara gelmiş olmasının anlamı tam da budur.
'MİLLETİN HAKKINI MİLLETE VERECEĞİZ'
Bizler israfa, ranta, partizanlığa geçit vermeyen bütün engellemelere rağmen rekor düzeyde icraat ve yatırım yapmayı başaran kendisini belediyelerde kanıtlamış bir yönetim anlayışını güçlü bir şekilde iktidara taşımak için yola çıktık. Bu yolculuğun tek bir hedefi var, bu israf ve istibdat düzenini yıkmak. Gördüğünüz herkese söyleyin; biz geliyoruz, milletin evlatlarıyla milletimizin iktidarını kurmaya geliyoruz, milletin hakkını millete vermeye geliyoruz!
'PİLİ BİTENLER EVE GİDECEK'
Ön seçim ile birlikte Türkiye'de tek adamlığın, masa başı siyasetçilerin devrimini kapatacağız. 23 Mart'ta tek adam rejimine karşı mücadele kararlılığımızı eksiksiz göstereceğiz. Kararlıyız, iktidar olacağız. Ama bir şeyin altını çizelim; biz ülkeyi tek başımıza yönetmenin hayalini kurmuyoruz. Bizim hayalimiz bu ülkenin bir daha asla tek adamlığın, tek partinin, ülkenin kurumlarını ve kuruluşlarını partizanlığa esir etmişliğin, tek fikrin hakimiyeti altına girmemesi yolculuğudur. Biz çoğulcu, özgürlükçü, parlamenter demokrasiye yürekten inanıyoruz. Bu inancı paylaştığımız bütün siyasi partilerle, tüm toplum kesimleriyle, tüm muhalif çevreyle sonuna kadar demokrasi adına, bu ülkenin çağdaş geleceği adına birlikte yürümeye kararlıyız. Ama geçmişte yapılan bir kısım yanlışlardan da uzak duracağız. Bu son şansı asla heba etmeyeceğiz. Milletimizin artık halkçı, adaletli, liyakatli bir yönetim istediğini biliyoruz. Bunların vakti doldu. Şimdi yenileşme, gençleşme, değişme vakti. Hayatın da siyasetin de kuralı budur. Vakti dolanlar, pili bitenler evine gider. Onların yerine umut verenler, tuttuğunu koparanlar, enerjisini millete harcayacak olanlar iktidara gelirler.
'EMİNİM HER GECE RÜYASINA GİRİYORUM'
Sarayın salonlarında keyif çatanlar, milleti unutanlar gider. Sokaklara, çarşılara, pazarlara çıkamayanlar gider. Kim gelir? Bizler geliriz. Biz kimiz? İşte buradaki insanlar. Yasaklara rağmen coşkuyla bir araya gelen cesur insanlar. Milletin evlatları. Siz geliyorsunuz değerli dava arkadaşlarım. 23 Mart'tan çok korkuyorlar, zangır zangır titriyorlar. Eminim her gece rüyasına giriyorum. Rüyasında kendine ait zannettiği koltuğu millet altından çekince gece uykusundan uyanıyor. Buradan onu hissedebiliyorum. Ama korksunlar çünkü o sandık senin değil milletin. Millet o koltuğu almaya geliyor, sandıkta seni evine gönderecek.
En çok demokrasiden korkuyor. Biz demokrasi aşığıyız, o korkuyor. Bir de İmamoğlu ismini duyunca tedirginlikle sağına soluna bakıyor. Çok korkuyor. O kadar korkuyor ki bu korku açıkçası her daim onu tedirgin ediyor. Benimle çağrılarıma rağmen Türk milletinin huzuruna çıkıp mertçe yarışacak cesareti de yok. Onun için verdiği talimatlarla tuzaklar hazırlıyor, bana çelme takmaya çalışıyor, bana yaptıkları sık davetlerle adeta ikinci Saraçhane'ye döndürmeye çalıştığı savcılık, bugün alelacele bir kez daha İstanbul Üniversitesi'ne yazı yollayarak diplomamla ilgili baskı yapma sürecine devam etmiş, buraya gelirken öğrendim. Çok aceleleri var. Muhtemelen 'Bu işi 23 Mart'tan önce halledin' demişlerdir. Allah sizi ıslah etsin!
"BU RAPORU SENDEN KİM İSTEDİ?"
4 ay önce bu raporu hazırlandın. 'O şartları İmamoğlu yerine getirmiştir' dedin. Rektörlüğün raporu burada. Ekrem İmamoğlu için 'Şartları karşılamıştır.' demiş. Dört ay önce bu rapor hazırlandı. Şimdi, imzanla yazdığın bu raporu hep takip edeceğim. 572 yıllık bir üniversitenin rektörü, bir profesör olarak yazdığın raporu bakalım inkâr mı edeceksin? Bu raporu senden kim istedi? Bunu açıklamalısın. Söylemediğin zaman biz onu tahmin ederiz.
İmamoğlu, İstanbul Üniversitesi’nde yaşanan süreci şu sözlerle aktardı:
"YILLARIN BİLİM İNSANI BASKIYLA İSTİFA ETTİRİLDİ"
"2020 yılında CİMER'e yapılan bir başvuruda, benim yatay geçişimin hukuka uygun olup olmadığı sorulmuş. İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi, detaylı bir inceleme yaparak geçişimin her açıdan yasal olduğunu tespit etmiş ve bir rapor hazırlamış. Bu rapor, dönemin fakülte dekanı Prof. Dr. Kamil Ahmet Köse’nin imzasını taşıyor. Ancak o günden bu yana, bu raporun altında imzası bulunan değerli bir bilim insanına sistematik baskılar yapıldı. O kadar zor durumda bırakıldı ki sonunda istifa etmek zorunda kaldı."
İmamoğlu, bu durumu "Cumhurbaşkanı’nın yarattığı korku ikliminin bir sonucu" olarak nitelendirerek, bu baskının yalnızca kendisine değil, bağımsız karar veren akademisyenlere de yöneltildiğini vurguladı.