‘İnce Tren’in yolu gönülden geçiyor

‘İnce Tren’in yolu gönülden geçiyor

Okuyucularını son kitabı ‘İnce Tren’le selamlayan Haydar Ergülen ‘anlam yüklü katarları’ anlattı: Tren benim için iyiliğe, kardeşliğe, aşka bağlılığı ifade ediyor. Ben ne zaman trene binsem, kendimi tek bilet almış üç kişi gibi hissederim. Biri çocukluğum, biri gençliğim, biri de bugünüm... Tren bana göre bir armağan, yolun armağanı.

SADAT PALUT

Haydar Ergülen, ‘İnce Tren’de bu kez çocukluğa, kardeşliğe, bahçeye, arkadaşlığa, yoldaşlığa ve onları toplayan bir şehre giden treni anlatıyor. Bu ulaşım aracının kendisi için ‘bağlılığı’ ifade ettiğini belirten Ergülen “İyiliğe, kardeşliğe, yakınlığa, aşka bağlı olmaktır” diyor.

Son kitabı ‘İnce Tren’de yine trenler üzerine yazmayı sürdüren Haydar Ergülen, trende yaşını unuttuğunu söylüyor. Ergülen “Ben ne zaman trene binsem, sanki tek bilet almış üç kişi gibi hissederim kendimi. Biri çocukluğum, biri gençliğim, biri de şimdim! Tren bir armağandır bana göre, yolun armağanı” diyor. Ergülen ile kitabını konuştuk.  

Trenle ilgili çok yazınız ve kitabınız var. Sizi trenlerle ilgili yan yana, bu kadar çok kelime getirmeye iten sebep nedir? 

Galiba bağlılık. Bağımsız ve bağsız olmak kolay değil. Hem ne kadar isterdim bunu bilmiyorum. Cem olmak duygusuna da aşinayım ve cem kültürünün de içindeyim. Bu da Tren Cemi sayılır! Çokluk, çoğunluk değil, çoğulcu, birbirine bağımlı değil birbirine bağlı, tabii en çok da iyiliğe, kardeşliğe, yakınlığa, aşka bağlı olmak bu cemin içinde olmaktır. Çocukluğa, kardeşliğe, bahçeye, arkadaşlığa, yoldaşlığa ve onları toplayan bir şehre, ki Eskişehir, ve Eskişehir toprağının buluşturuculuğuna, bilgeliğine, gülümseyişine, tevazusuna kökten, yürekten, gönülden bağlıyım. Demek ki trenler de oradan geçmeyi çok seviyor bu nedenle, kara da olsa, mavi de, hızlı da olsa, yavaş da, oradan geçen her tren benim için ‘ince’dir! 

Tren, cami ve kilise gibi çok farklı görüşlere, sosyal tabakaya dair insanları bir araya getiriyor. Bunu sosyal hayat üzerinden nasıl okuyabiliriz? 

Ayin-i Cem Alevilere özgüdür ama, ben onu daha geniş bir buluşma olarak düşünür ve görürüm. Cemal Süreya’nın ‘Kalın Abdal’ şiirinde dediği gibi: ‘Cemi cümle bir sofrada/ muhannetlik kalmayana’. Hem de ‘yol bir sürek bin’dir. Treni sevmemde, ruhuma, kendime yakın bulmamda bu duygu da çok etkili oldu sanırım. ‘Farklılıklarımızla barış içinde özgürce bir arada yaşama’ arzusu ve talebini de buna eklersek, zaten hayatın renklerine dair bir yolculuk ortaya çıkıyor. 

“Trene binen çocukluğuna gider” diye bir cümleniz var kitapta. Bu cümle, geçmiş yıllarda çocuklarına oyuncak tren hediye eden ebeveynleri hatırlattı. Bu tür hediyeler verilmiyor artık çocuklara.  

Eskişehirli olduğum, lise ve üniversiteyi Ankara’da okuduğum, artık İstanbul’da oturduğum için ve üç şehir de trenlerin en çok geçtiği hat üzerinde olduğu için, bilet bulabildiğim, eskiden bulamadığımda da, her zaman trenle yolculuk ettim. Yol sevinci, yolculuk sevinci diye bir şey varsa, bu benim için adeta yaz sevincine benzer bir biçimde tren yolculuğudur. Bir de insan trende yaşını unutur. Hatta şöyle demeli, insan trenden inerken yaşını unutur! Ayakları yere basınca hatırlar tabii, o ayrı! Ben ne zaman trene binsem, sanki tek bilet almış üç kişi gibi hissederim kendimi. Biri çocukluğum, biri gençliğim, biri de şimdim! Tren bir armağandır bana göre, yolun armağanı!   

Geçmişte trende başlayan sohbetlerin bazıları yol boyunca sürer, dostlukların oluşmasına ortam oluştururdu. Günümüzde bunu metro ya da metrobüslerde gerçekleştiremiyoruz. Bu değerleri kaybetmemizi sadece hayatın hızıyla açıklamak mümkün müdür? 

Trenler bize benzerdi eskiden, eski kamyonlar, otomobiller bile burunları, gözleriyle insana benzer. Eski vapurlara sevgim de böyle, bir külhanilik de bulurum onlarda efendilik de. Sanki güngörmüş bir semtin, mahallenin denizgörmüşüdür vapurlar, hele mavi sularda! Eski trenler de dert çeken, yüklenen, halden anlayan, herkese yer olan evlerdi sanki. Şiirden çok romana benzerlerdi, şiire en çok benzeyen vapurdur ama o trenler her şeyden önce eve benzerdi.  

Kitapta, Sait Faik’in 2 Mayıs 1953’te yazdığı öyküden bir alıntı var: “İstasyon aynaları meşhurdur: İnsanı perişan gösterir.” Bu cümleyi biraz açar mısınız?   

‘Memleketin hali gibi halimiz’ demek istiyor olabilir. Nazım Hikmet’in ‘Memleketimden İnsan Manzaraları’ Haydarpaşa Garı’nda başlar, memleketin garlarını dolaşır. 

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN