KARAR TV'de Taha Akyol ve Elif Çakır'ın sunumuyla ekranlara gelen ‘Gündem Özel’ programının konuğu DEVA Partisi lideri Ali Babacan oldu. Yasallaştırılan bahis konusunu değerlendiren Babacan, "Her alanda vergi yükselten bir hükümet var, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın imzasıyla kumarın vergisi düşürüldü. Faiz konusunda Nas var da kumar konusunda yok mu?" diye konuştu.
UMUT GÖR
Taha Akyol ve Elif Çakır'ın sunumuyla ekranlara gelen 'Gündem Özel' programına DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan konuk oldu. Babacan, Akyol ve Çakır'ın sorularını yanıtlayarak gündeme özel açıklamalarda bulundu.
DEVA Partisi lideri, "Her alanda vergi yükselten bir hükümet, kumarın vergisini düşürdü" diyerek yasa dışı bahis konusundaki görüşlerini KARAR TV ekranlarında paylaştı. Bahçeli'nin 'Öcalan Meclis'e gelsin' çağrısıyla ilgili grup toplantısında yaptığı konuşmayı MHP'nin yazmadığını öne süren Babacan, "Konuşma metni MHP'nin eline sıkıştırıldı" dedi.
Babacan, Uluslararasi Adalet Divanı'nın Netanyahu kararına dair, "Bir nebze de olsa içimize su serpti" ifadelerini kullandı. Ülkelerin alınan karara nasıl tavır göstereceklerinin önemli olduğuna dikkat çekti.
Bahçeli'nin Kürt meselesinde çözüm söylemlerini değerlendiren Babacan, iktidar içerisindeki kafa karışıklarının altını çizdi, Babacan, "Sayın Erdoğan, bu süreci sahiplenmedi. Bahçeli, bu açıklamaları yaptı. Yer yerinden oynadı. Erdoğan'ın açıklamaları konuyu teğet geçen şekilde oldu. Yani aslında işi sahiplenmiyor. Bahçeli'nin Erdoğan'dan habersiz bu konuyu gündeme getirme ihtimali yok. Dolayısıyla bizim gördüğümüz iktidarın bir kafa karışıklığı içerisinde olduğu yönünde." Diye belirtti.
Ali Babacan, "Terör meselesinin bitmesi için küçük bir ihtimali bile destekleriz. Ama ülkeyi her alanda krize sokan bir yönetim kafasının ve iktidar anlayışının böylesine önemli bir sorunu çözmesini mümkün görmüyorum." Diye de ekledi.
İktidarın ekonomi politikalarını da eleştiren Babacan, 'Fakirden alıp zengine vererek sorun çözülmez' ifadelerini kayda geçirdi. 'Faiz ve vergi artırarak ekonomi düzelmez' diyen DEVA Partisi Genel Başkanı hükümetin kötü ekonomi politikaları sebebiyle toplumda ahlaki yozlaşmanın ortaya çıktığını söyledi.
DEVA Partisi lideri Babacan, Türkiye'nin yarınlarını kuracak yeni bir siyasi çıkışın yapılması gerektiğine dikkat çekti, "Beraber yürüyebileceğimiz partilere 12 Ekim'de çağrı yaptık. Bugün geldiğimiz noktada geçmişe göre daha ileri bir durumdayız. Süreç henüz tamamlanmadı. Daha sık görüştüğümüz Saadet Partisi ve Gelecek Partisi var. Başka partiler de var." Dedi.
'Biz bir çatı parti kurmayı düşünüyoruz' ifadelerini kullanan Ali Babacan, Avrupa'daki benzer çalışmaları anlattı, Avrupa'da partiler grubu var. Örnek olarak liberaller ve demokratlar gibi. Bizim iç mevzuatımızda şu an böyle bir düzen yok. Mevcut mevzuata bir çatı parti örneği uyuyor. Parti ismi geçmeden bir çatı oluşturmak istiyoruz. Bunun bir başkanı olacak ama tam Avrupa demokrasisine benzeyen bir şey olacak. Bu model üzerinde çalışmalarımız devam ediyor." Diye konuştu.
Ali Babacan'ın açıklamalarındaki öne çıkan satır başlıkları şu şekilde;
Taha Akyol: İsrail Başbakanı Netanyahu hakkında Uluslararası Adalet Divanı, tutuklama kararı verdi. Siz nasıl yorumluyorsunuz?
Bu karar da dünyada insanlığın sesi olan bir karar. Çünkü Gazze'de her gün insanlık suçu işlendi. Masumlar bomba yağmuruna tutuldu. Netanyahu'nun yaptığının uluslararası hukuk da yeri bellidir. Gazze için ateşkes kararı BM'de veto verildi. ABD tarafından veto edildi. ABD veto yetkisini İsrail'den yana kullandı. İçimiz kan alıyor. Uluslararası Adalet Divanı'nın aldığı karar içimize bir nebze de olsa su serpti. Tabi bu durumun uygulamasına bakmak lazım. Ülkelerin ne tavır alacağı bilinmeli. Gönül isterdi ki Türkiye'nin etkisi daha fazla olsaydı. İsrail'le ticaret konusunda ilk önce ticaret yapmadıklarını söylediler ardından özel sektör yapıyor diye söylediler. Özel sektörün İsrail ile ticaret yapıp yapmaması hükümetin, devletin iznine bağlıdır. Devlet 'izin vermiyorum' dediğinde bu ticaret durur ama maalesef tamamen insanları aldatmaya yönelik bir politika izlediler. İnsanların gözünün içine baka baka aldattılar.
Elif Çakır: Peki İsrail'le ticaret neden kesilemiyor? Çok mu zor?
Yok halen devam ediyor. Ticaret demek birilerinin menfaatı demek. Eğer menfaati olanlar hükümete yakın birileri olunca bir şekilde devam ediyor. Şu anda Türkiye'nin dış ilişkileri sadece ülkenin çıkarlarıyla alakalı ilişkiler değil. Bu ilişkilerin bir bölümü şahısların çıkarlarıyla alakalı. Bazen bakıyoruz büyükelçi atamalarına ve diyoruz ki, 'Bu büyükelçi Türkiye'nin çıkarlarını değil, birilerinin çıkarılarını korumak açısından orada. Onun için görevlediriliyor. Aksi halde o ülkeyle ilişkisi olmayan kişiler nasıl görevlendirilir?
Taha Akyol: Falanca şirketlerin menfaatlerini takip etsin diye atanmış büyükelçilerin varlığını biliyor musunuz?
Ben bunu gözlemliyorum, aynı zamanda dışişleri bakanınken asla dışardan büyükelçi görevlendirilmesine izin vermeyen bir dışişleri bakanı olarak konuşuyorum. Bana da çok baskı geldi. Olmadık isimleri falanca ülkelere büyükelçi atamak üzerine. Ben yapmadım. 'Eğer varsanız büyükelçi atamasına dahil bir konu çıkartalım ve kriterlerini belirleyelim, ona göre dışarıdan atama yapalım' dedim. Bu da işlerine gelmedim. Ben bakanlığı yaptığım süre boyunca böyle bir şeye imza atmadım. Ben görevi bıraktıktan sonra dışarıdan büyükelçi atama fulyası başladı. Bunları tamamı sıkıntılıdır demiyorum az da olsa doğru isimler ama çoğunluğu Türkiye'yi temsil edemeyecek isimler maalesef.
Elif Çakır: Merkez Bankası faizi sabit tuttu. Ama dünyada faiz indirimleri yapılırken Türkiye'de bunun yapılmamasının nedenleri nedir?
Merkezi bankası politika faiz oranları biz görevi aldığımızda %47.5 idi. Şu an ise iktidara geldikleri yıldan daha fazla. 2023 seçimlerine giderken faizleri zorla indirdiler. Sonrasında ise hızlıca arttı. İnsanları aldatarak seçimi kazandılar. Aynı grafik dolar ve petrol fiyatları için de geçerli. Merkez Bankası enflasyonun inemeyeceğini ifade ediyor ama hükümet farklı bir şey söylüyor. Asıl faizin yüksek olduğu dönemde Türkiye'ye döviz giriyor. Yabancı yatırımcı para getiriyor ve 1 ay içerisinde daha fazla para kazanıyor. Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar faiz ödeyen bir devlet yok. Dolar getiren bunu dolar cinsinden geri alıyor. Aradaki kazanç farkını hazine ödüyorsa hepimizden çıkıyor bu kazanç. Bu sebeple Türkiye gelir dağılımı en düşük ülkeler arasına giriyor. İşte 15 yaşından küçük çocuklarımız okula aç gidiyor.
Elif Çakır: Siyasi partiler asgari ücrete dahil artış planlarını kamuoyuna açıklıyor. Sizce Asgari ücrette artış hangi oranda olmalı?
Biz görevde olduğumuz dönemde halkın gerçek enflasyon oranlarına göre asgari ücret zamları yaptık. Türkiye'de artık bu şekilde yürümüyor. Türkiye'de şu an yoksuldan alıp zengine veren bir çark dönüyor. Merkez Bankasında pırıl pırıl yöneticiler vardı. Türkiye'nin mali yapısı hamasetle ve dar ekonomik bakış açısıyla yönetilemez. Ne yaptılarsa olmadığı için en sonunda Ali Babacan'ın arkadaşlarını ekonominin başına getirdiler. Enflasyonun düşüşü faiz artışıyla olmaz. Bu sadece iktidara zaman kazandırır. Ülkede yolsuzluklar almış başını gidiyor. Yolsuzluğun bu kadar yüksek olduğu bir ülkede enflasyon düşmez. OCD sıralamalarında birinci sıraya çıkmış Türkiye. Hükümete yakın olanlar kendine uygun kanunlar çıkartıyor. Avrupa Birliği standartlarına uymuyorlar. Yapısal reformların özüne de uymuyorlar. Sayın Şimşek'in ekibinin yapmak istediklerini de yaptırmazlar. Şimşek'in uyguladıkları başarılı olmazsa suçu da onlara atacaklar. Ekonomi bağımsız bir kavram değil. Hukuksal ve dış politika alanlarıyla bağlantılı. Hukukun üstünlüğü olmadan, Yargı tarafsız ve bağımsız çalışmadan bir ülkenin ekonomisi asla düzelmez. 2013 yılında Ekonomi de zirvedeyken 'Hukukta ve eğitimde kötüyüz; orta gelir tuzağına düşmeyelim' diye konuşurdum. Bunu milli gelirde ve ekonomi de zirvedeyken söyledim. Durumun buraya geleceğini görüyordum çünkü. Yargıya hükmetmekten aldıkları zevki görüyordum. Bunları iktidar partisinin kurucusu ve sevilen birkaç kişiden biri olarak söylüyordum. 2014-2015 yıllarında ise artık 'haykırıyordum'. Yolsuzluklar mücadele etmezsek bu durum artık beka meselesi haline gelecek diyordum. Yaşam mutluluğu sıralamasında Türkiye son sırada. Özellikle bahis olayları da çok üzücü. Artık resmi izin verilmiş bahis siteleri de var. Sayın Erdoğan'ın imzasıyla da bahis sitelerinden alınan vergi düşürüldü. Ya düşünün her alanda vergi artıran hükümet kumarın vergisini düşürdü. Şimdi Türkiye'de kumarhane açmak yasak. Çünkü gençler, çocuklar bu kötü alışkanlıktan korunsun diye. Kumarhane açmanın yasak olduğu ülkede siz herkesin cebine kumarhane sokuyorsunuz. Bu nasıl bir tutarlılık? Sayın Erdoğan'a daha önce de bu soruyu yönelttim buradan da sormuş olayım; Faiz konusunda Nas var da kumar konusunda yok mu?
Taha Akyol: Cumhurbaşkanı Erdoğan, enflasyon artı refah payı açıklaması yaptı, nasıl değerlendiriyorsunuz?
Cumhurbaşkanı Erdoğan beklenen enflasyon üzerinden refah payı açıklaması yaptı. Daha önce böyle bir şey yoktu, ilk defa kullanıyorlar. 22 yıldır AK Parti iktidar. 21 yıldır Erdoğan'ın ağzından 'beklenen enflasyon' lafını hiç duymamıştım. Siz 21 yıldır gerçekleşen enflasyon üzerinden artış yaptınız. Ali Babacan işin başındayken tam 11 yıl gerçekleşen enflasyon artı refah payı verdiniz. Şimdi bu yıl geldi, 'beklenen enflasyon' diye bir şey uydurdular. Bizden önceki hükümetin de IMF ile yaptığı anlaşma da 'beklenen enflasyon üzerinden zam' kavramı vardı. Biz AK Partiyle iktidara geldiğimizde buna 'hayır' dedik. 'Biz vatandaşın hakkını kelime oyunlarıyla çalamayız' dedik. Asgari ücret erimişse biz bunu telafi etmek zorundayız. Sayın Erdoğan şimdi çıkıyor, 'Enflasyon artı Refah payı' diyor. Ama hangi enflasyon? 'Beklenen enflasyon' lafınında %17.5 olduğunu biliyoruz ve milleti buna hazırlıyorlar. Kelime oyunları yapıyorlar. Gerçeği ne olur bilemeyiz, göreceğiz. Hiçbir vatandaşın enflasyona ezilmemesi gerekir. Emekli maaşı ve memur maaşında yıl sonu payları ayrıca verilir. İlk defa asgari ücrette böyle bir şey duyuyoruz. Kul hakkını önce hakkı olana temsil etmeniz gerekir. Vatandaşın hakkını yiyemezsiniz.
Elif Çakır: Mehmet Şimşek, 'ekonomiyi kurtarsın' diye getirildi. Ancak istenilen talepler henüz gerçekleşmedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sessizliği neden kaynaklanıyor?
Cumhurbaşkanı Erdoğan izin verdiği ölçüde bunlar yapılıyor. Yarın bunda da U dönüşü yapabilir. Birden biz 'Nas politikalarına geri döneceğiz' demeyeceğinin garantisi yok. Merkez Bankası yöneticileri 5 yıl boyunca görevde kalıp kalmayacağını bilmiyor. Tabi Merkez Bankası bağımsız olması gerekir. Öbür türlü her şey bir kişinin iki dudağı arasından çıkacak sözlere bağlanır. Zaten o sebeple dışardan gelen para kısa vadeli para. Zaten onun için giren para yüksek faizle geri çıkıyor. Yatırımcı bir anda gelip kar edip gidiyor. Burada fazla durmuyor, 'fazla durursam başıma bir şey gelir' diye düşünüyor. Onun için bir türlü toparlanma gerçekleşmiyor. Biz göreve geldiğimizde 34 yıllık enflasyonu iki yılda tek haneye indirdik. Şimdi bizim arkadaşlar 1.5 yıldır çabalıyor, enflasyon %38'den %48 olmuş. 1.5 yıldır niye olmuyor? Çünkü sadece faiz ve vergi artırarak ekonomiyi düzeltemezsiniz. Fakirden alıp zengine vererek olmaz. Böyle ekonomi yönetimi olmaz. Ekonomi yönetimi halkın topyekun zenginleşmesi için çalışır. Bu yüzden ahlaki yozlaşma artıyor. Adalet duygusu yok olunca insanlar haksız kazancın peşine düşüyor. İnsanlar 'ben ne kadar çabalasamda olmuyor' dediği için kısa yoldan para kazanmanın yollarını arıyor.
Elif Çakır: 'Ahlaki yozlaşma' dediniz. Yenidoğan çetesini nasıl yorumluyorsunuz? Sağlık Bakanı da komisyon toplantısında eleştirilere uğradı...
Sağlık Bakanı, komisyondan çıkıp gitmek zorunda kaldı. İnanılır gibi değil, Yeni doğmuş bebeklerin sırtından 3-5 kişi para kazanıyor. Paranın kaynağı sosyal güvenlik kurumu. Yani hepimizin ödediği vergiler. Bu kadar insanlıktan çıkmış tablo olamaz bu ülkede. Ama yapanın yanında kalıyor bu ülkede. Kabul edilebilir bir durum değil. Her konuda haksız kazanç sağlanıyor bu ülkede. Çok üzülüyoruz ve bunların olmaması için mücadele ediyoruz. Bu ülkede insanların yüzü gülene kadar mücadeleye devam edeceğiz. Çünkü siyasetten başka bunu yapabilecek bir alan kalmadı. Özgür basın kuruluşları çok azaldı. Sivil toplumun ve derneklerin ayağa kalkması lazım bu olayda. Nerede bu kuruluşlar? Çünkü hepsi sindirilmiş ve korkutulmuş durumda. Hükümete yakınsan menfaat kazanıyorsun hükümete uzaksan cezalandırılıyorsun. İnsanlarda başımıza bir şey gelmesin kaygısına kapılıyor. İktidara yakın sivil toplum kuruluşları da ihya ediliyor. Bir rakam vereyim; Azerbaycan'da yakın zamanda KOP toplantıları yapıldı. BM'nin çevre ile alakalı partiler konferansı dediği toplantı. Yılda bir kez yapılır. Türkiye'den bu toplantıya 1860 kişi katılmış. Bizim de milletvekilimiz Evrim Hanım katıldı. Masraflarını kendisi karşıladı. Milletvekilimiz bize şunları anlattı, sadece komisyon üyeleri değil bakanlığın özel davet ettiği iktidar partisi milletvekilleri de katılmış. Bir sürü sivil toplum kuruluşu üyeleri de varmış. Sanırım 1860 kişi arasında kendi masraflarını karşılayan sadece bizim milletvekilimiz vardı. Bazı sivil toplum kuruluşlarında da sorunlar var. Fırsatı bulan israfa katılıyor. İmkân bulan dar bir zümre, imkansızlıklar içerisinde kıvranan milyonlarca fakir-fukaranın yaşadığı bir ülke. Geldiğimiz durum bu şu anda.
Taha Akyol: İktidar birinci parti olma vasfını kaybetti. Ama ana muhalefet partisi de 'birinci parti' olacak bir ağırlık koyamıyor. En büyük parti 'kararsızlar' oldu. Siz partiniz açısından nasıl yorumluyorsunuz?
Ana muhalefet partisi birinci parti çıkmıştı. Ama onlarda da erime oldu. İktidar ve muhalefet kan kaybediyor. 12 Ekim'de yaptığımız DEVA Partisi kongresinde 'Yeni bir yol' açmamız gerekiyor demiştik. Her alanda yeni bir yol açmamız gerekiyor. İktidar partisinden soğumuş, yeni arayışlar içerisinde olan milyonlarca vatandaş var. Merkez sağ diyebileceğimiz alanda arayış var. Öte yandan milyonlarca gencimiz var siyasetten soğumuş. Biz bundan sonra bu kesimlere yoğunlaşmaya karar verdik. Biz Türkiye'nin sorunlarını biliyoruz. Vatandaşlarımızın karşısına bir birlik olarak da çıkmanın önemli olduğunu düşünüyoruz. Sistem değişince 50+1 olmak gerekiyor. Erdoğan'da Bahçeli ile ittifak kurmak zorunda kaldı. 2018'de de CHP ve İYİ Parti ittifak kurdu. 2023'de altılı masa oluştu. Biz bugünden bir birliktelik oluşmasının doğru olduğunu düşünüyoruz. Beraber yürüyebileceğimiz partilere 12 Ekim'de çağrı yaptık. Bugün geldiğimiz noktada geçmişe göre daha ileri bir durumdayız. Süreç henüz tamamlanmadı. Daha sık görüştüğümüz Saadet ve Gelecek partileri var. Başka partiler de var. Biz bir çatı parti kurmayı düşünüyoruz. Avrupa'da bunun örnekleri var. Partiler grubu var. Örnek olarak liberaller ve demokratlar gibi. Bizim iç mevzuatımızda şu an böyle bir düzen yok. Mevcut mevzuata bir çatı parti örneği uyuyor. Parti ismi geçmeden bir çatı oluşturmak istiyoruz. Bunun bir başkanı olacak ama tam Avrupa demokrasisine benzeyen bir şey olacak. Bu model üzerinde çalışmalarımız devam ediyor. Bu işin bir kısmı. Biz geniş bir birliktelik oluşturmak istiyoruz. Her partinin bir geçmişi var ama biz ülkenin yarınlarında buluşmak istiyoruz.
Taha Akyol: İYİ Parti ve Demokrat Parti ile görüşmeleriniz oldu mu?
Demokrat Parti ile birkaç kere ortak grup konusunu konuşmuştuk. Ama parti kongreleri sonrasında 3 milletvekilinden ikisi ayrıldı. Musavat Dervişoğlu ise 'Hayırlı olsun' ziyaretine geldi geçen hafta. Partiler arası diyalog nasıl sıklaşır görüşmesini yaptık. Biz yarınlarda buluşabileceğimiz her parti ile yan yana gelebiliriz diye düşünüyorum. Ama her partinin kendi iç düzenleri var. Dediğim gibi biz geniş bir birliktelik yaratma düşüncesindeyiz. Somut gelişmeler olduğunda bilgi vereceğiz.
Elif Çakır: Devlet Bahçeli ile başlayan ardından kayyum uygulamalarıyla tam tersi yöne ilerleyen Kürt meselesinde çözüm söylemlerini nasıl yorumluyorsunuz? Bir devlet aklı var mı?
Ülkemizde bu açıdan kanayan bir yara var. Bunun bir temel hak ve özgürlükler alanı var. Bir de terör sorunu var. Geçmiş yıllarda yapılan çözüm sürecinde her ne kadar iyi niyetler olsa da metodun yanlış olduğunu düşünüyoruz şu an baktığımızda. 1 Ekim'de başlayan ardından grup konuşmalarıyla devam eden süreçte Bahçeli'nin söylemi terör sorunuyla alakalı. Temel hak ve özgürlükler arasında bir şey söylemiyor Bahçeli. Ben konuşmaları izlediğimde onların kaleminden çıkacak bir metin olacağını düşünmedim. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bahçeli'yi ikna etmiş belli. Açıklamada çok işleri ifadeler var, Terör örgütü elebaşının meclisi gelip konuşması olacak işi olmayacak hale getirir. Ancak metini incelediğimiz de gerçekten olumlu şeyler de var. Fakat Erdoğan bu süreci sahiplenmedi. Yer yerinden oynadı, uçakta basın mensupları soramadı bunu. Sayın Erdoğan'ın bunu işi sahiplenip sahiplenmediği henüz bilmiyoruz. Genel de bu tarz konularda iktidar içerisinde farklı kamplar oluşur. Erdoğan tam net karar verememiş duruyor. Bahçeli'nin Erdoğan'dan habersiz bu konuyu gündeme getirme ihtimali yok. Dolayısıyla bugüne kadar gördüğümüz iktidarın tam karar veremediği ve Bahçeli'ye ön aldırdıkları bir durum. Ömer Öcalan'ın ziyaretinin önü açıldı sonrasında iklimi tamamen bozacak kayyum uygulamaları geliyor. Çözüm istiyorlar mı belli değil. Kafa karışıklıkları ve çelişkiler var. Zaten ülkeyi her alanda krize sokan bir iktidarın bunu çözmesi mümkün değil. İktidar içerisindeki 'güvenlikçi kafa' ile 'barış ve çözüm' isteyenler çarpışıyor gibi. Suriye'nin kuzeyinde de bir yapılanma var. Yeni ABD yönetiminin tavrı ne olacak belli değil ama kötü bir görünüş var şu anda. Yeni yönetim hakkında tahmin yürütmek kolay değil, bekleyip görmek lazım. Terör sorununun çözümü diplomasi ve bölge ülkeleriyle çözüm odaklı çalışabilme yolundan geçiyor. Örgüte silah bıraktırmak ile faaliyetini durdurmak farklı konular. Hedef olarak örgütün var olmasının köküne inmek gerek. Böylesine hassas bir konuda iktidardan çözüm geleceğini beklemiyorum. Ama biz burada küçücük bir ihtimal varsa bile destekleriz dedik. Terör meselesi ülkenin en temel sorunlarından birisi. Çözüm getirmek gerekiyor, daha halen samimiyet testinden geçmiş değil. Birde Bahçeli, Erdoğan'ın yeniden adaylığını gündeme getirdi. Şimdi yeni anayasa diyorlar. İnsan acaba niyet başka mı diye de düşünüyor.
Taha Akyol: Türkiye 40 yıldır terörle mücadele ediyor. Ama Suriye meselesi esas olarak son 10 yılın konusu. ABD tarafından ağır silahlar tahsis edilmiş, vergi toplayan bir terör devleti var Türkiye'nin güneyinde. ABD'de yeni göreve gelecek yönetim de de PYD'yi destekleyen kişiler var. Türkiye hem Filistin'de hem Suriye'de tehlikeli sürece gidiyor gibi. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye için her türlü sıkıntıya açık bir döneme giriyoruz. Dış ilişkiler de tutarlı ve özenli bir duruş lazım. Yabancı ülkelerin karşısında tutarlı bir muhatap olarak durabilmek lazım. Ama şu anda öyle bir şey yok ne yazık ki. Güvenilir ve saygın bir muhatap olmak çok önemli. Daha dün 'aptal olma' diye mektup yazan bir başkandan bahsediyoruz. Sayın Erdoğan bugün 'dostum Trump' diyor. Çok kaygılı bir dönem var önümüzde. Biz DEVA Partisi olarak dış politikada daha öncelikli yol alacağımız ve hükümetin daha sık uyaracağımız bir konuma giriyoruz. Artık dış ilişkiler konusu en öncelikli meselelerimizden birisi. Ekonomi konusunda biz millet olarak düşeriz, kalkarız ama dış politika konusunda dışarıdaki gelişmeler öyle bir duruma gelir ki geri döndürülümez hasarlar açar. Bu hasarlar bir kere daha da geriye döndürme şansınız olmaz. Suriye'nin içerisine düştüğü durum milyonlarca insanın ölmesine ve yer değiştirmesine neden oldu. ABD'nin Rusya'nın ve maalesef bizim de hatalarımız oldu. Biz 'buraların hakimiyiz' gibi söylemler Türkiye için büyük hata olur. Başka ülkelerin iç siyasetini karışmak Türkiye'ye zarar verir. Malezya'da bile ülkenin iç siyasetlerine karışır hale geldiler. Ee ne oldu, Türkiye'nin, Suriye'nin ve İslam ülkelerinin geldiği durum ortada. Dış politika konuları iç politika da fayda sağlayacak şekilde kullanılamaz. İnsani değerlerden taviz vermeden ülkeni ali menfaatleri için çalışmak gerekiyor.
Taha Akyol: Sizler Dışişleri Bakanlığı da yaptınız. Özellikle emekli diplomatların çokça tartıştığı bir konuyu soracağım. Dış politika da insiyatif Dışişleri Bakanlığı'ın da mı, yoksa Beştepe mi olmalı?
'Monşer' kavramı Dışişleri Bakanlığı'nın teknik kapasitesini aşsalamak amacıyla kullanılır. Bizim Dışişleri Bakanlığının gerçekten çok ciddi bir kapasitesi var ve bir tecrübe birikimi var. Kökü Osmanlı dönemine kadar uzanıyor ve gayrimüslimlerde görev almış. Bu işi ehline vermek demek. Şimdi teknik birikim çok kıymetli. Kurumsal hafızadan yararlanmak ve yoksa saymamak gerekiyor. Ben 5 sene bu görevlere yoğunlaştım. Bir konuda bir karar oluşturmadan önce iyi heyetlerle ne yapılması gerektiği konusunda çalışmalar yaptık. Tekniği ve alt yapısı çalışılmış siyasi kararlarla yola devam ettik. 'Ben bu işi en iyi bilirim' olayı aynı Tansu Çiller'in ekonomi profesörü olupta ekonomiyi battırdığı gibi. Ya da 'benim Nas var dolayısıyla dış politika da bunu yapıyorum' söylemleriyle bakınca olmuyor. Onun için teknik birikimden istifede etmek lazım. Ama aynı zamanda kurumsal arası irtibatlı çalışmak lazım. Mesele bugün Alman Cumhurbaşkanı, dışişleri bakanıyken beni aradı. Ve dedi ki 'biz 6 ülke İran'la nükleer müzakere yürütüyoruz. Fakat birbirimizi anlamıyoruz, siz yardımcı olur musunuz dediler, 'Biz de elimizden geleni yaparız ama bütün dosyaları görmemiz lazım' dedim. Onlara 'dosyaları açarız' deyince bizlerde 'tamam' dedik. O Arada bizde ilgili kurumları toplayarak gerekli istişareleri yaptık. Sonra dışarıdan gelen heyetlerle görüşerek gerekli müdahaleleri yürüttük ve anlaşmaların yapılmasını sağladık. Bizden bunu ilk defa duyuyorsunuz, biz bunun reklamını yapabilirdik. Ama muhataplarımız 'bakın iç siyasete oynuyor' diye düşünürdü. Çalıştık yaptık. Filipinlerdeki müslüman azınlıklar ile ilgili yetkililer bizden yardım istedi ama duyulmamasını istediler. Şimdi Filipinlerde müslüman azınlıklar silahları bırakmış, gerekli hakları verilmiş şekilde bir yapı var. O kadar büyük arabuluculuk yaptık ki. Ama çıkıp bizlerden bunu duymadız. Dış politika böyle bir alan. Dikkatli yürütülmesi gerekir, bizlerde artık daha çok yoğunlaşcağız. Bakın Putin, nükleer silah kullanma aşamasını değiştirdi. Niye işler bu aşamaya geliyor? Ön alan çalışmalar yapılabilirdi. Türkiye'nin sorumluluğu çok büyük rölünü çok büyük olabilir. Yeter ki akıllı işler yapılsın.
Elif Çakır: Amerika seçimleri bütün dünyayı ilgilendiriyor. Trump'ın ikinci döneminde Çin'le rekabete gireceği malum. Bu durum Türkiye ve dünyayı nasıl etkiler?
Keşke rekabet olsa ama ABD ile Çin arasında şu an husumet oluşmuş durumda. Bu iki devlet arasındaki ilişki tüm dünyayı etkiler. Artık ilişkiler bence rekabet değil husumet noktasına gelmiş durumda. Avrupa iki arada bir derede kalmış vaziyette. ABD ve Çin'in ekonomi konusunda bir rekabetleri var. Bu durum 'kim hakim olacak' kaygısıyla karşıtlığa dönmüş vaziyette. Jeopolitik meselelerde artık tamamiyle karşıt duruma gelmişler. Özellikle Doğu Çin denizi ve Pasifik okyanusunun batısında ciddi sıkıntılar var. Birde Teknoloji de Çin geçmiş durumda. Bunu Amerika büyük sıkıntı olarak yorumluyor. Bence iki ülkenin düzenli diyalog içerisinde olması gerekiyor. Her iki ülkede de karşılıklı düşmanlık tavırları var. Amerika ve Çin ziyaretlerimde bunu iyice gözlemledim ve kendilerine de ifade ettim. Bu birilerinin kaybedeceği bir müzakere değil. Bu işbirliği ve diyalog da hem iki ülke hem dünya kazanır. Çin, 'kendisini kuşatılmış hissediyor' dünya denizleri üzerinde. Hep birlikte ticaret yapılması çok önemli. Trump 'Çin'e gümrük vergileri koyacağım' dedi. Avrupa'ya da eskisi kadar destek vermeyeceğini söyledi. Avrupalılar daha güvenlikçi bir duruma geçiyor. Endişe edilecek çok durum var. Türkiye'nin sorumluluk alacağı pek çok alan varken içerisinde olduğu duruma üzülüyorum. Tüm ağrılığını kaybetmiş bir durumda Türkiye. 'Katildir, zalimdir' dedikleri ülke başkanları ile birlikte fotoğraf veriyor Erdoğan. Suriye rejimiyle görüşmelerde Rusya'yı arayı sokuyoruz. Suriye'de ki çözümün nasıl olacağı konusunda bir çalışma yapmak gerekiyor. Bizim güvenliğimiz açısından çok önemli. Ama oraya da bakmak lazım, milyonlarca insan kötü şartlar içerisinde yaşıyor. Türkiye'yi kötü ve tutarsız yönetiyorlar. Şimdi de BRICS diyorlar. Ellerine yüzlerine bulaştırmadan bir iş yapamıyorlar. Bir işi de doğru yapın ya. Yapamıyorlar karışıyor. BRICS nedir, ne değildir...
Elif Çakır: Türkiye'de nereye elinizi atsanız elde kalıyor. Adalet böyle, ekonomi böyle, hukuk böyle, bir tane sağlam yer yok.
Rusya ve Çin'de de söyledim. Onlar da BRICS'ı çok abartıyorlar. Ekonomisi biraz gelişkin ülkelerin ekonomilerini savunma biçimi. Başka bir şey değil. Diyorlar ki 'onların G7'si varsa bizde de BRICS var.' Ben bunu Rusya ve Çin'de basına açık toplantılarda söyledim; 'BRICS'ı abartıyorsunuz' dedim. Şimdi Türkiye için 'Avrupa Birliği mi olsun, BRICS mı olsun' diyorlar. Bu öyle bir şey değil. Bana göre Türkiye'nin BRICS'e üye olması faydalı çünkü orta büyüklükteki ekonomiler bir araya geliyor.
Elif Çakır: Mülakat çok tartışılıyor. Yetkililer 'mülakatı kaldıracağız' demişlerdi ancak kaldırmadılar, bir sürü de mağduriyetler oluştu. Bir öğretmen genç kadının serzenişi olmuştu bu konuda. Siz neler dersiniz?
Biz 5 sene önce mülakatın kalkması gerektiğini parti programımıza koyduk. Bütün kamu personel sistemini yönetmiş birisi olarak da söylüyorum bunu. Mülakatın olduğu yerde sayın Erdoğan'ı sevip sevmeyene göre değerlendirmeler yapılıyor. Ona göre alınıyor ya da alınmıyor. Adalet yok. Dolayısıyla toptan kaldırılması lazım. Seçim öncesinde bunu sayın Erdoğan'da söyledi. Ama seçimler kazanıldı bu durum hala devam ediyor. Son 5 yılda kamuda çalışan insan sayısı 1 milyonun üzerinde arttı. 3.6 milyondan 5.2 milyona çıktı. Bu kadar yoğun insan seçme aşamasında mülakat var. Neye göre insan seçiyorlar, insanların siyasi görüşlerine göre. Biz listeyi vereceğiz, listedeki isimlere de devlet iş verecek ömür boyu güvenceyle. Adaletsizlik her alanda hat safhada bizlere büyük iş düşüyor. Biz daha çok çalışacağız. Büyük ve güzel ülkemizi bir gün hak ettiği noktaya getireceğiz.