‘Bir arada yaşamanın anahtarı inanca saygı’

‘Bir arada yaşamanın anahtarı inanca saygı’

İslam Tarihi araştırmacısı Erol Çalı, yeni yayınlanan eseri ‘Dinin Dindarlarla Sınavı’nı KARAR’a değerlendirdi. “Güç için dini tercih edenler, sonraki nesiller için kötü örnek teşkil eder” diyen Çalı “Genlerimizde inanca ve kültüre saygılı olmak kaydıyla her türden düşüncenin bir arada yaşama şansı olmuş. Biz imparatorluk çocuğuyuz. Ermeni, Yahudi, Rum, Arap hep birlikte yaşamışız. Bunu tekrar başarabiliriz” ifadesini kullandı.

SEDAT PALUT

Türklerin İslam’a katkısı üzerine yaptığı araştırmalarla bilenen ve İslam Tarihi hakkında dikkat çeken çalışmalara imza atan Erol Çalı, ‘insanlığın dini korumak için önce kendini koruması gerektiği’ bakış açısıyla kaleme aldığı son eseri ‘Dinin Dindarlarla Sınavı’nı KARAR okurları için değerlendirdi.

Avrupa Reform hareketleri ile dinin yerini sekülerizm ile doldurdu. İslam dünyası sekülerizm ile 19. yüzyılda çok hazırlıksız bir şekilde karşılaştı. Bu hazırlıksız yakalanma durumunu günümüzden baktığımızda nasıl okuyabiliriz?

Müslüman toplumlarda Reform düşüncesinin engellenmesinin siyasi ve sosyal olarak iki ana nedeni vardır. Aslında İslam dünyası Reform hareketlerine hazırlıksız yakalanmadı. Reforma bilerek ve isteyerek direndi. Oysa daha en erken dönemde Hz. Peygamberden 5-6 yıl sonra reform hareketini İslam’ın ikinci halifesi Hz. Ömer gerçekleştirmişti. Din adamlarının idarecilerle kol kola olmadığı dönemlerde asrın idrakine göre reform hareketleri yapılmaktaydı. Özellikle 8’nci asırda Ebu Hanife gibi Bağdat ulemaları din adına çok cesur yorumlar yapmış, hükümler vermişti. Yaklaşık 10 asırdan fazladır din ve din adamları, devleti idare edenlerin güç ve otoritesini temin edici rol oynamaktadır. Din, bir gücü, otoriteyi ele geçirmenin malzemesi olduğu için bu saha tarih boyunca mevcut iktidarlar tarafından tek elde tutulmaktadır. Bu yüzden dinde reform düşüncesi mevcut otorite tarafından şeytanlaştırılıp, nefret edilen bir unsur haline getirilmiştir. Dinler dünyevi amaçlara hizmet ettiği sürece toplumlarda değişim ve aydınlanma hayal olur. Toplumun kendisi aydınlanamaz. Tarih boyunca da değişim ve aydınlanma, düşünen ve ızdırap çeken beyinlerin işi olmuştur. Trajikomik bir şey var ki o da; Reforma karşı direnen Müslüman bilinç, menfaati söz konusu olunca bir Batılı’dan daha fazla reformist olabilmektedir.

İslam dünyasının yetişmiş personelleri fırsat buldukça Batı dünyasında eğitimlerini tamamlamaya gidiyor. Bu durum artarak devam ediyor. Bunu sadece Batının sağladıkları olanaklarla açıklamak mümkün değildir sanırım, siz ne dersiniz?

Dünya eskisi gibi çok farklı kültürlerin yaşadığı bir dünya değil. Adeta büyük köy haline gelmiş. Yetişmiş insanlar da artık dış dünya ile iletişimle kendini geliştiriyor. Bilim herkese kapısını açıyor. Spor, sanat, müzik, eğitim, teknoloji ve diğer bütün bilim sahalarında yetişen insanlar kendilerini daha rahat ifade edebildikleri, ideoloji ve inanç ayrımının gözetilmediği, sadece ilgi sahaları ile meşgul olacakları, her şeyden önemlisi mesleklerine olan saygıyı ve ekonomik olarak da gayretlerinin karşılığını görebilecekleri her yere giderler. Bugün Batı dünyası bu kapıyı açıyor. Bilimin dini, dili, ırkı olmaz. Kendisini talep eden her gönle akın eder.

Bir dönem yoğun tartışmaların yapıldığı bir yaklaşım vardı: Din dışı bir ahlak anlayışı. Günümüzde seküler ile dindar insanları ortak bir yaşam alanında buluşturabilecek ahlak anlayışı mümkün müdür?

Bugünkü dindarlık anlayışı, 7 ve 8’nci asrın dindarlık anlayışının çok gerisinde kalmış. İslam bilim ve medeniyeti Süryani papazlara vefa borcu vardır. Zira ilk defa batılı eserleri Abbasiler döneminde Arapça’ya çevirip Müslümanlara müthiş bir hazine bırakan Süryani papazlardır. Bugün aynı müsamahayı maalesef bizim toplumda Ramazan’da sembolik iftara sofrası dışında göremeyiz. Demek ki bizim genlerimizde inanca ve kültüre saygılı olmak kaydıyla her türden düşüncenin bir arada yaşama şansı olmuş. Biz imparatorluk çocuğuyuz. Neden bir arada yaşamayalım ki? Ermeni, Yahudi, Rum, Arap hep birlikte yaşamışız. Bunu tekrar başarabiliriz.

‘MEZHEPLERİ FİTNE GÖRENLER MENFAATİN AĞIR BASTIĞINI GÖRECEK’

Kitabınızda şöyle ifade var: “Dinler gücünün yanında yer alırsa, takipçileri samimi kalple değil, gücün yanında yer alma düşüncesiyle o dine mensup olurlar. Güç için dini tercih edenler, sonraki nesiller için kötü örnek teşkil ederler.” (S.15) İslam toplumu bu ruh halinde kurtulmak için ne yapmalı sizce?
Bu tespitim tarihin bize sunduğu örneklerin ışığında olmuştu. Din, bir rejimin veya sistemin kurumsal kolu olmaktan çıkıp, din adamları da siyasi iktidar ve maddi güç amacından uzak sadece Allah rızası için bağımsız bir ekol haline gelip, insanların hür iradesi ile meyledeceği bir sisteme dönüştüğünde inanç özüne dönecektir. Dört mezhep imamının yaşadığı hayat, sundukları düşünce neticesinde mevcut iktidarın zulmüne maruz kalması, bağımsız din düşüncesinin İslam dünyasında açtığı çığırı bize sergilemektedir. Bazıları mezheplerin çıkışını fitne olarak görse de tarihte yaşanılan fitnelerin nedeninin mezheplerle ilgisi olmadığını akıl ve tecrübenin ihmal edildiğini ve menfaatlerin ağır bastığını görecektir. Dinler ve ideolojiler ise ancak kendine tabi olanları mutlu kılar. Bir toplumda trafik kurallarına uymak, çevreye saygılı olmak, doğayı korumak, kendi hak ve hukukunu koruduğu gibi başkasının hakkına da riayet etmek, inanca ve fikre hürmet etmek, kadına şiddeti önlemek, hırsızlık yapmamak, temizliğe dikkat etmek, ekolojik dengeyi bozacak eylemlerden uzak durmak gibi bir arada yaşamayı gerektiren konularda din veya herhangi bir ideolojiden referans almak gerekmiyor. Bunlar akılla belirlenecek konulardır.

Öne Çıkanlar
YORUMLAR (8)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
8 Yorum
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN