Marks Bolşeviklerin cehennemini tahayyül etmemişti

Marks Bolşeviklerin cehennemini tahayyül etmemişti

Okurunu 1917-1967 yılları arasındaki kanlı elli yılda politik bir maceraya çıkardığı ‘Kızıl Havaları Seyret ki Akşam Olmakta’ romanı yayımlanan Taner Ay: “Bir ayrışmayı, kırılmayı yazdım. Çünkü, Bolşevikliğin Marksizm ile bir teması yoktur, Bolşeviklik bir polis rejimidir. Buna ‘Stalinizm’ deyip, Lenin’i aklayanlar da hayli fazla. Hayır efendim, rejimin kurucu babası Lenin’dir, yediden yetmişe herkesin polisleşmesi tamamıyla Lenin’in fikri. Sol muhâlefet bunu anladığındaysa, iş işten geçmişti.”

Okurlarımız yazar Taner Ay’ı gazetemizdeki sinemadan alt kültürlere, kitaplardan çeşitli denemelere uzanan yazılarıyla tanıyor. Ay, son birkaç yıldır KARAR için haftada iki kez kaleme aldığı bu keyifli yazılarının yanı sıra, iki ciltlik ‘Edebiyatımızda Unutulanlar ve Kaybedenler’ kitaplarını okura sundu. Peşinden ‘Edebiyatın Kadıköyü’ ve ‘Edebiyatın Suriçi’ kitapları geldi. Okur, edebiyat tarihine ışık tutan bu titiz çalışmalarla henüz meşgulken o geçen yıl ‘Yaralı Gönül’ ve ‘Vaktinden Evvel Bir Zemherir’ romanlarıyla bizleri şaşırttı. Bütün bunların arasında yayımlanan ‘İsmail Saib Sencer’ ve ‘Her Zaman Gece Kuşları Olacağız’ kitaplarını da atlamayalım. Bu sayfadaki editörü olarak yakından şahit olduğum bu muazzam üretim süreci boyunca yazar Ay’ın evine kapanıp, yalnız kitap yazmakla meşgul olduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz. O haftada bir Ötüken Neşriyat’ta Çarşamba Buluşmaları’na katılıyor. Çeşitli söyleşileri yönetiyor, birçok etkinlikte konuşmacı oluyor. Bütün bunları yaparken geçtiğimiz yaz bir de binlerce kitabını kendi elleriyle tek tek koliledi, Kadıköy’den Tuzla’ya taşındı. Şahsen ben Taner Abi yorgundur, bir süre yeni kitap çıkarmaz diye düşünürken şimdi de adını Ahmet Haşim’in ‘Merdiven’ şiirindeki bir dizesinden alan ‘Kızıl Havaları Seyret ki Akşam Olmakta’ isimli romanının haberi geldi. Bu kez ben de hızlı davrandım, Ötüken Neşriyat’tan kıpkırmızı bir kapakla çıkan romanı raflara henüz koyulmaya başlamışken Taner Ay ile okurlarımız için konuştum.

Taner Ağabey, son birkaç yılda birçok eseri okura sundun. Ancak ben Kadıköy’den Tuzla’ya taşınırken ‘bütün servetim’ dediğin kitaplarının toplanması yerleşmesi sırasında epey vakit harcadığını, bir süre yeni bir kitap çıkarmayacağını düşünüyordum. Hangi ara vakit buldun da üçüncü romanı yazdın? Bu üretkenliğin sırrı ne?

Taşınma çok yorucu bir iş, altı yüzden fazla koli kitapla taşındım. Sekiz ay oldu bir türlü yerleşemiyorum, hangi kitap hangi kolide bilmiyorum. Bu da sıkıntı yaratıyor. Bir bilgisayarım kurulu çalışma odamda, kitap dağlarının arasından ona ulaştığımda fazla sorun olmuyor, yazabiliyorum. Kolay ve hızlı yazan biriyim, yeter ki bilgisayarın başına oturayım. Taslaksız, müsveddesiz yazanlardanım. Masama oturduğumda çoğu defa ne yazacağımı ben de bilmiyorum, kafamda bir şeyler varsa da masadan kalktığımda farklı bir metin ortaya çıkmış oluyor. Benim günüm belli, sabahları sokaktaki ve parktaki kedileri beslemek için çıkıyorum, sonra hep evdeyim, okuyup yazıyorum. Sadece çarşamba günleri karşıya geçip arkadaşlarımla buluşuyorum. Ötüken’de, sahaflarda veya Bayram’ın Yeri’nde karşılaşabiliriz.

‘Kızıl Havaları Seyret ki Akşam Olmakta’ isimli kitabın son birkaç yıl içindeki üçüncü roman. Peki bu romanda neyi anlatıyorsun?

Roman, Solovki’den bir firâr ile başlıyor. Solovki, Bolşeviklerin ilk özel hapishânesiydi, büyük çoğunluğu anarşistler olmak üzere sol muhâlefetten kim var kim yok, oraya hapsedilmişti. Sonra gizli polis ÇEKA’nın çalışma ve ceza kampı oldu, GULAG sisteminin en berbat halkalarından biriydi. Kahramanımız bir Türk, Hüseyin Hilmi, ferdiyetçi anarşist, Bolşevik sevgilisinin ihbârıyla ve Lenin’in talîmâtıyla Solovki’ye gönderiliyor. Orada tam on iki yıl hapis yatıyor, donmuş denizin üstünde yürüyerek Finlandiya’ya giriyor, kendisini hapse tıktıran Sami milletinden Bikka ile hesâplaştıktan sonraysa Finlandiya’dan Norveç’e, Norveç’ten de İngiltere’ye geçiyor. İspanya’daki iç savaş dönemidir, Troçkici POUM’a gönüllü yazılıyor, ancak Barselona’da ve Madrid’de Sovyet gizli servisi NKVD’nin elemanlarından üçünü çatışmalarda temizleyince, POUM tarafından Meksiko’ya kaçırılıyor. Orada Troçki Suikastı’nı yaşıyor, ihtilâlden sonra da Küba istihbârâtına, yani DGI’ye çalışıyor, seksenli yaşlarında son görev yeri La Paz’dır. CIA, KGB, STASI ve DGI birlikte Ernesto Ché Guevara’ya Bolivya’da tuzak kurmuştur, Ché’nin Bolivya’dan sağ çıkma ihtimaliyse hiç yoktur. Hüseyin Hilmi bu tuzağı çok önceden görüp, Ché’yi uyarmak istiyor...

Romanda bildiğimiz pek çok isim var. Sultan Galiyev, George Orwell, Marina Ginesta, Ramon Mercader, Troçki, Tina Modetti, Ernest Hemingway, John Dos Passos, Frida Kahlo, Ernesto Ché Guevara, vd... Hepsi de soldan isimler, niçin?

TANER AY- Ben onlar üzerinden bir ayrışmayı, bir kırılmayı yazdım. Çünkü, Bolşevikliğin Marksizm ile bir teması yoktur, Bolşeviklik köleleştirilmiş emeğe dayanan bir polis rejimidir. Buna ‘Stalinizm’ deyip, Lenin’i aklayanlar da hayli fazladır. Hayır efendim, rejimin kurucu babası Lenin’dir, yediden yetmişe herkesin polisleşmesi ve GULAG sistemi tamamıyla Lenin’in fikridir. İktidarın gasbında sol muhâlefet bunu anladığındaysa, iş işten geçmişti. Bolşeviklik, halkı esâs alan bir rejim değildir, çünkü rejimin omurgası polisleşmiş bürokrasidir. Marks ve Engels asla Bolşeviklerin cehennemini tahayyül etmemişti.

kt.png

Peki, bu romanı hangi kategoriye dahil edeceğiz?

Kızıl Havaları Seyret ki Akşam Olmakta’ için ‘politik macera’ romanı denebilir, aslında ‘Yaralı Gönül’ de bir ‘politik macera’ydı. Kafamda 1915 ile 1991 arasında geçen beş altı ‘politik macera’ var, ‘Yaralı Gönül’ ve ‘Kızıl Havaları Seyret ki Akşam Olmakta’ onların ikisi, üçüncüsünü de yazmaya başladım. En üzüldüğüm şey, ‘Yaralı Gönül’ü az sayıda kişinin okumasıdır, önce dağıtılmadı, sonra Vapur Yayınları’ndan yeni baskısı yapıldı ama bu baskı da sükût suikastının kurbanı oldu.

Bu sükût suikastı meselesine okurun olarak başka yazarlar üzerine yazdığın yazılardan da âşinâyım. Ancak yine de biraz açar mısın? Nasıl bir sükût suikastina uğradın?

Yıllar önce Adnan Özer iki dosyamı beş yayıncıya tavsiye etmişti, bunlar piyasada marka yayınevleridir, üçü hiç okumadan dosyalarımı çöpe attı, dördüncüsü ‘Yazarın piyasada yıllardır ismi yok ve sosyal medyada tanınmıyor!’ deyip reddetmiş, beşincisi ise on bir ay sonra bana telefon açıp Ferit Devellioğlu ve Kubbealtı lûgatları yerine Türk Dil Kurumu’nun lûgatını kullanmamı isteyince, kafamın tası attı, dosyalarımı çektim. Bunu tesadüfen duyan Şaban Özdemir bir dosyamı Ötüken’e önermiş, onlar da kabul edip bastılar. Ancak, hâlâ ‘Soğuk Savaş’ zihniyetinden kurtulamamış birkaç isim, Adnan Özer’e, ‘Taner’in Ötüken Neşriyât ile bağı sürerse onu yok sayarız, kitaplarını raflara çıkartmayız’ meâlinde bir şeyler söylemiş. Sonuçta, bu kötülüğü yaptılar da… Örneğin ‘Yaralı Gönül’ için sadece simsarlar sisteminin dışında kalanlardan Besim Dalgıç, Hikmet Temel Akarsu ve Ahmet Yıldız yazdı, simsarlar ise romanı yok saydı.

Peki sırada ne var? Bizi neyle şaşırtacaksın?

Edebiyatın Beyoğlu’ dosyam Ötüken’de sırasını bekliyor. Bildiğiniz gibi ‘Edebiyatın Istanbul’u’ dizisiniz üçüncü kitabı. Geçen gün yeni bir romana başladım, bir ‘politik macera’ daha. Kafamdaki haliyle yazabilirsem, o da ilginç bir roman olabilir.

BANKA YAYINEVLERİNİ BİLE SAĞ SOL DİYE AYIRAN ENGELLİ BİR ZİHNİYET VAR

‘Kızıl Havaları Seyret ki Akşam Olmakta’ romanında galiba çok kişiyi yine kızdıracak anladığım kadarıyla. Çünkü kitap yine Ötüken Neşriyât’tan ve Bolşevizme muhâlefet yapıyor. Simsarları kızdıracak mı? Sen ne dersin?

TANER AY- Onlar ‘80 sonrasındaki Türkiye’de yayıncılığın kapitalist pazarın bir unsuru olduğunu görmüyorlar, zihin yapıları ‘Soğuk Savaş’ döneminde şekillenenlerden bazılarıysa artık akıl dışı şeyler söylüyorlar, banka yayınevlerini bile ‘sol’ ve ‘sağ’ diye ayıran engelli bir zihniyetle karşı karşıyayız, yahu bankalar kapitalist pazarda kapitalizmin kurallarına göre oynayarak yayıncılık yapıyorlar, ayrıca iyi ki varlar, Yapı Kredi, İş Kültür, VakıfBank yayıncılıkta olmasaydı pek çok kitaptan haberimiz olmayacaktı. Ötüken de pazarda kuralına göre oynayanlardan, kurumsallaştığı için editörlerinin kaşı gözü oynamıyor. Bolşevizm meselesine gelince, ben ‘75’den beri Bolşevikliğin Marksizm ile ilgisinin olmadığını söyler dururum, yarım asırlık arkadaşlarım Ahmet Zeki Pamuk ve Besim Dalgıç tanığımdır. Kitapla ilgili son bir şey söylemek istiyorum: Bu kitap her ne kadar benim romanımsa, bir o kadar da editörüm Oğuzhan Murat Öztürk’ündür. Çünkü çok değerli bir editörlük örneği gösterdi, bazı bölümleri çıkarttırıp, onlarla başka bir roman yazmamı önerdi. Dönüp bakınca da Oğuzhan’ın ne kadar haklı olduğunu görüyorum...

YORUMLAR (3)
3 Yorum
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN