Tüm dikkatler Netflix’in 82.7 milyar dolarlık dev Warner Bros. Discovery (WBD) satın alma hamlesi ve Paramount’tan gelen 108.4 milyar dolarlık karşı teklifine çevrilirken, Hollywood sinema salonu sahipleri ve önemli yönetmenler sektörün geleceği konusunda derin endişelere kapıldı. Tekelleşmenin, sinema salonu deneyimini ve sanatsal çeşitliliği yok edeceği korkusu dile getiriliyor. Bu birleşmenin, içerik üretiminde ‘kültürel hegemonya’yı tekelleştireceği yorumları da öne çıkıyor.
Netflix CEO’su Ted Sarandos, WBD’yi alarak sadece dev bir içerik kütüphanesine (Warner Bros. stüdyoları, HBO Max, HBO) sahip olmayı değil, aynı zamanda sinema gösterim modellerini de kökten değiştirmeyi hedefliyor. Sinema salonu sahipleri, WBD’nin kütüphanesi ve prodüksiyon gücünün tamamen Netflix’in kontrolüne girmesiyle, filmlerin sinemalarda kalma süresi olan ‘theatrical window’ (vizyon penceresi) uygulamasının tamamen ortadan kalkacağından endişeli. Hollywood Reporter’a konuşan sektör temsilcileri, Netflix’in filmleri doğrudan platformunda yayımlamayı tercih ederek, sinema salonlarını birer “gösterişli tanıtım aracı”na indirgeyeceği görüşünde. Sinema endüstrisi, bu satın almanın uzun vadede sadece gişe gelirlerini değil, aynı zamanda film izleme kültürünü de yok edeceğinden yakınıyor.
PİYASA CEVABI VE PARAMOUNT HAMLESİ
Netflix’in hamlesi, Paramount’un WBD’ye hisse başına 30 dolar nakit teklif ederek savaşa dahil olmasıyla daha da karmaşık bir hal aldı. Ancak, her iki teklif de nihai olarak medya endüstrisindeki devleşme eğilimini gösteriyor. Bu rekabetin, tüketici için seçenek azlığı ve içerik üreticileri için sansür/tek tipçilik anlamına gelip gelmeyeceği, önümüzdeki günlerde netleşecek en kritik soru olarak masada duruyor.
TÜRK SİNEMA SEKTÖRÜ SESSİZ
Türkiye’deki sektör temsilcileri, henüz bu küresel birleşmeye karşı resmi bir ses çıkarmasa da, Hollywood’daki bu tekelleşme dalgasının, yerel prodüksiyon ve dağıtım anlaşmalarına yansımaları olacağı muhakkak. Sinema sektörü, Türk sinemasının geleceği açısından dolaylı olarak Türkiye’yi de yakından ilgilendiren bu küresel krizi dikkatle takip ediyor.
ABONE SAYISI 300 MİLYONU AŞTI
Bütün bu endişelerin odağındaki platform olan Netflix, 301.6 milyonu aşan küresel abone sayısıyla dünyanın en büyük dijital yayıncısı konumunda. Özellikle pandemi döneminde sinema salonları kapanma eşiğine gelirken abone sayısını hızla artıran platformun Türkiye’deki abone sayısının ise 3.5 milyonun üzerinde olduğu tahmin ediliyor. Bu devasa kullanıcı tabanı, Netflix’i, WBD’nin içeriğiyle birleştiğinde, sinema endüstrisini toparlanma sürecinde ciddi bir tehdit altına sokan tartışmasız bir güç haline getiriyor.
KÜLTÜREL HEGOMONYA BASKISI DA CABASI
Bu dev konsolidasyonun bir başka boyutu ise içerik politikaları. Netflix’in global stratejisinde son dönemde öne çıkan LGBTİ+ temalı yapımlar ve belirli bir kültürel ajandayı destekleyen içerikler, WBD’nin de bünyesine katılmasıyla Hollywood’daki ana akım yapımların tamamına yayılma riski taşıyor. Tek bir dev platformun küresel dağıtım gücünü elinde tutmasının, ana akım dışında kalan, eleştirel ve farklı seslerin finansman ve izleyiciye ulaşım yollarını ciddi şekilde kısıtlayacağı düşünülüyor. Eleştirel çevreler, bu tür birleşmelerin sadece maliyet optimizasyonu değil, aynı zamanda kültürel ideolojik hegemonyayı pekiştirme amacı taşıdığını düşünüyor. Eğer Netflix, WBD’nin dev içerik gücünü eline geçirirse, Hollywood’un klasik anlatı geleneğinin, belirli bir dünya görüşünün daha fazla dayatıldığı bir mecraya dönüşeceği endişesi de sektörün kulislerinde yüksek sesle dile getiriliyor.
HER ŞEYE KARIŞAN BAŞKAN’ DEV ANLAŞMAYA DA EL ATTI
Anlaşmanın bir diğer kritik boyutu da Washington’daki siyasi tepkiler oldu. Birleşmenin ABD ve Avrupa’daki rekabet kurumlarından onay alması zorunluyken, ABD Başkanı Donald Trump, adeta kurumsal dünyanın her köşesine uzanan bir tavırla, bizzat konuya dahil oldu. Trump, bir yandan Netflix’i “harika bir şirket” ve CEO’su Ted Sarandos’u “müthiş bir adam” diye överken, diğer yandan konunun hukuki boyutunu işaret etti: “Netflix zaten çok büyük bir pazar payına sahip. Warner Bros. eklenince bu oran ciddi şekilde artacak... Bu büyük bir pazar payı, bu bir sorun olabilir” uyarısında bulundu ve bu karara kendisinin de dahil olacağını söyledi. Başkan’ın, bu büyüklükteki ticari bir anlaşmaya rekabet hukuku endişesinin ötesinde bu kadar kişisel ve detaylı girmesi, siyasi gözlemciler arasında büyük tartışma yarattı. Trump’ın müdahalesindeki en tartışmalı nokta, damadı Jared Kushner’in rakip Paramount’un teklifine destek verdiği yönündeki iddialardı. Gazeteciler, Kushner faktörünün kararını etkileyip etkilemeyeceğini sorduğunda, Trump’ın konuyu “Gazze için çaba gösteriyor” diyerek geçiştirmesi, Başkan’ın karar verme süreçlerindeki şeffaflık eksikliğini ve potansiyel çıkar çatışması riskini artırdı. Analistler, Trump’ın, Paramount’un elini güçlendirmek amacıyla rekabet riskini öne sürmüş olabileceğini öne sürüyor. Bu müdahale, aynı zamanda Trump’ın büyük teknoloji (Big Tech) şirketlerine karşı bilinen genel güvensizliğinin ve düşmanlığının bir yansıması olarak görülüyor. Netflix’in büyük bir medya imparatorluğuna dönüşmesini yavaşlatma çabası, kültürel ve siyasi etkilerini kontrol altına alma girişimi olarak yorumlanıyor.
SEAN BAKER’DAN SERT TEPKİ: SANAT ÖZGÜRLÜĞÜ BİTİYOR
Red Rocket filminin ödüllü yönetmeni Sean Baker, bu tekelleşme girişimine en sert tepkiyi gösteren isimlerden oldu. Baker, Hollywood Reporter’a yaptığı açıklamada, “Eğer bu satın alma gerçekleşirse, sinema gösterim pencerelerini korumak imkânsız hale gelir” diyerek, bağımsız ve sanatsal filmlerin ekranda kalma şansının kalmayacağını savundu. Sinemayı bir ‘kültürel miras’ olarak gören yönetmenler, Netflix’in algoritma merkezli yayıncılık modelinin, sanatsal risk almayı değil, sadece ‘ne izlenecekse onu üretmeyi’ merkeze alacağından korkuyor. Yönetmenler bu devleşmenin, stüdyoların risk alarak finanse ettiği ve festivallerde ses getiren bağımsız yapımların kendine yer bulma ihtimalini ortadan kaldırarak sanatsal çeşitliliği boğmasından kaygılı.
