Aslında birçok kişi Hoca’yı 6 Şubat depreminden sonra ‘viral’ olan, “ovalara yerleşmeyeceğiz, dağlara yamaçlara çıkacağız” cümleleriyle tanıdı. Sadettin Ökten’den söz ediyorum. 1964 İTÜ İnşaat Fakültesi mezunu, emekli öğretim üyesi; eskilerin deyimiyle ‘münevver’ bir mühendis... Dindar ve Osmanlı.
ÖMER FARUK
Ben Kemal Sayar ile yaptığı yayınlardan biliyordum Hoca’yı zaten; çok uzun zaman önce. Kitaplarını okumuş, programlarını ‘notlar alarak’ dinlemiştim. Kalbi ısıtan hoş ve dingin sohbetleriyle, kitaplarıyla, röportajlarıyla ideolojik saplantılara kapılmadan, küfretmeden ‘modernitenin kusurlarını’ sayıp döküyor, ‘İslam medeniyetinin hayata ve insana bakışını’ hatırlatmaya çalışıyordu. Gündelik politika yoktu onda. Hırs yoktu. Öfke yoktu. Birkaç omuz darbesiyle en öne çıkma gayreti yoktu. Sıklıkla camii cemaatine yani ‘avama’ seslenmeyi seven çatık kaşlı ve her an birilerini tekfir etmeye, azarlamaya hazır vaizler gibi değildi o. Dinleyeni ‘yavaşlığa’ davet eden ‘sakin’ bir ses tonu ve bakanın kalbini ‘yumuşatan’ nurlu bir çehreyle İslam Medeniyetinin ‘Osmanlı yorumunun’ altını çizdi; çiziyor hala! ‘Batılılaşarak unuttuğumuz’ köklü ve derin bir geleneğin ‘son temsilcisi’ o. Kendi deyimiyle, biraz “örselenmiş” olsa da... Yine ve inadına hoşgörülü, hoşsohbet. Dindar ama kindar değil. Gelenekten yana ama ‘gerici’ değil. Batı medeniyetine de açık, İslam medeniyetine de... Rasyonaliteyle de ilgili tasavvufla da...
İslam, diyor... Osmanlı birikimi, diyor. Biz başkayız, diyor. Müstağni kalın, diyor. Hayatın manasının ‘yalnızca akılla’ kavranamayacağını, ilahi bir referansa, vicdana, metafizik sezgiye de gereksinim olduğunu söylüyor: “Ona istikamet çizilmesi lazım.” Belki bu nedenle ‘akla ve seküler değerlere’ dayanan ama bütün ‘bilimsel’ ilerlemeye, bütün ‘teknik’ gelişmişliğe rağmen huzursuz ‘Batı medeniyeti’ kelimesinin yanına bir soru işareti, bir iri/siyah ünlem iliştiriyor: “Batılı insan kutsaldır çünkü tanrısaldır bir manada. Tanrı’ya karşı çıkar. Hümanizm de odur... Batı modernitesi ‘ben’ üzerine kurulmuştur, onun baktığı yer maddi dünyadır... Seküler dediğimiz dünya görüşü, Katolik dünya görüşünün Aydınlanma ve sonrasındaki tadilattan geçirilmesiyle ortaya çıktı. Yani aslında o tadilatta yeni bir din inşa edildi. Bir inanca, bir temel dogmaya dayanan bir dünya görüşü bu. Sanayi devrimi onun ürünü. Savaşlar onun ürünü. Postmodernite de onun ürünü.” Ona göre “hayatı doğum ve ölüm arasında sınırlayan, hız/haz/ihtiras/tüketim medeniyeti olan modernite de bir tür din” gibi ele alınmalıdır.
Yalnızca moderniteye değil, ‘paranın’ ve ‘iktidarın’ tadını alan ‘görgüsüz Müslümanlara’ da eleştiriler getiriyor Hoca: “Sağ da parayla karşılaştı ve çarpıldı. Bu sağ, taşralı bir sağ. Küçük bir muhitten aniden çıkıverdi. Şimdi ikbal peşinde koşuyor.” (Ta 2013’lerde sağ’ın ‘köylülüğüne/kasabalılığına’ yaptığı vurgunun altını kırmızı kalemle çizmeli! Çünkü merhum babası Celalettin Ökten ve onun arkadaşları Yılmaz Özakpınar’ın, Mümtaz Turhan’ın, Erol Güngör’ün, Mehmet Genç’in rahle-i tedrisatından geçen, ‘Osmanlı terbiyesi’ ile biçim alan Sadettin Ökten’in İslam tasavvurunun ötekilere nispeten ‘kentli ve elit’ olduğunu düşünüyorum ben.)
Bugün geniş bir kesim için İslam Tanrı’yla aracısız ve saf bir ilişkiyi, ahlaki yenilenmeyi, daha derin, daha kişisel ve içsel bir dindarlığı, insan sevgisini, hoşgörüyü temsil etmiyor. Menkıbelere ve ritüellere, sofu, katı, kuralcı, sıkı hiyerarşik yapılara, cemaatlere dayanan ‘taşralı bir din’ görünümüne sahip İslam. Maalesef... Deizmin ve ateizmin süratle yaygınlaştığı bu çağda, Sadettin Ökten gibi ‘şehirli, rafine, güler yüzlü ve mütevazı’ yorumculara her zamankinden çok ihtiyacı var toplumun.
Özellikle gençlerin. Çünkü din başta olmak üzere geleneksel değerler ve kimlikler onların gözünde hızla aşınıyor. Çevrelerinde ‘müspet dindar’ profili yok. Türkiye’deki sekülerleşme ‘sahih’ değil. Duygusal. Bir aksülamel bu kopuş. Reaksiyoner yani: “Bu adamlar Müslümansa ben değilim!”
Hoca’yı tanımak ve anlamak için en ideal başlangıç öncelikle Ayşe Çavdar’ın 2013’te kendisiyle yaptığı uzun nehir söyleşi: ‘Örselenmiş Osmanlı’dan Medeniyet Umuduna’. Sonra kendi kaleme aldığı iki kitap: ‘İçimde AVM Var’ ve ‘Fincanımda Cola Var!’ Meraklısı Kemal Sayar’la yaptığı radyo programına ya da programın ‘Gönül Sadası’ndan Akisler’ adıyla TK Kitap’tan çıkan ‘beş ciltlik’ deşifresine bakabilir. Ben 1446’ncı Ramazan’ı, Allah uzun ömür versin, Sadettin Hoca’nın kitaplarıyla, sohbetleriyle geçiriyorum. Susuzluğumuzu dindirecek çeşme orada çünkü.