Özgürlüğün anahtarı 'vazgeçebilmekte'

Özgürlüğün anahtarı 'vazgeçebilmekte'

Epsilon Yayınevi tarafından yayımlanan 'Ayrılığın İlk Günü' romanında aşık olduğu kişiden ayrılmış bir kadının ilk günü üzerinden günümüz modern ilişkilerine ayna tutan yazar Aslı Perker "Ayrılık anında geçmiş hücum ediyor. Unutulanlar kutulardan çıkartılıyor. Belki de kopabilmek içindir. Özellikle aşık bir kadının ayrılabilmesi için en kötüleri kendine hatırlatması lazım ki vazgeçebilsin. Bu hayattaki en zor ama galiba en özgürleştiren şey vazgeçebilmek" dedi.

SEDAT PALUT | KARAR

Gazeteci ve yazar Aslı Perker'in yeni romanı 'Ayrılığın İlk Günü' Epsilon Yayınevi tarafından okurlarına sunuldu. Aşık olduğu adamdan ayrılmış bir kadının kalp ağrılarıyla dolu ilk gününü saat saat saat, hüzün ve kara mizahı harmanlayarak aktaran yazar, popüler kültür göndermeleriyle de okuyucularını gülümsetiyor.

Öte yandan modern ilişkilerin kıskacındaki okurlarını günümüz aşk ve ilişkilerine dair sorgulamaya sürükleyen yazarla KARAR okuyucuları için konuştuk.

Aslı Hanım, yeni romanınızda sevgilisinden ayrılan bir kadının ilk gününü anlatıyorsunuz. Şunu merak ettim okurken, insan ayrılık anında geçmişi daha detaylı mı hatırlar, yoksa kadın olmanın doğal hali midir bu durum?

Bunu kadın erkek olarak ayırabilir miyiz çok emin değilim doğrusu. Bir çiftte kayıt tutan bazen kadın, bazen erkek. En azından benim deneyimim bu yönde. Ancak dediğinizde haklısınız. Galiba ayrılık anında birden geçmiş hücum ediyor. Unutulanlar, daha doğrusu muhtemelen bilerek üstü kapatılanlar kutulardan çıkartılıyor. Belki de bu sayede kopabilmek içindir. Özellikle kitapta olduğu durumda gibi aşık bir kadının ayrılabilmesi için en kötüleri hatırlaması, kendine hatırlatması lazım ki vazgeçebilsin. Bu hayattaki en zor ama galiba en özgürleştiren şey vazgeçebilmek.

İlişkide kahramanın kendini değersiz hissettiğini, başka kadınlar üzerinden kendini yeniden yorumladığını okuyoruz. Neden bu sancılı yolu seçiyor kahramanımız?

Bunların bir ayrılık anında az çok bütün kadınların yaşadığı hezeyanlar olduğunu düşünüyorum. Değersizlik duygusu zaten en zor kurtulabildiğimiz temel duygulardan biri. Hepimizin üç yaşlarına dayanıyor. Çocuğun ilk anne ile babası arasında da bir ilişki olduğunu anladığı dönem. Burada her çocukta bir sıkıntı baş gösteriyor. O yüzden sürekli annesinin çenesinden tutup başını kendisininkine çeviriyor. "Benimle ilgilen!" Daha sonra bunu yatıştıramayanlardan biri sanırım kahramanımız. Gerilerde bir yerlerde yerleşmiş bir değersizlik duygusu var. Yani aslında kendi seçtiği bir yol değil gibi, galiba onun yolu bu ve aslında uzun vadede bunun üzerinden atlaması lazım. Belki de terapiyle. Ancak karakterin geçmişinde o kadar derine inseydim, oradan bambaşka bir roman çıkardı.

Kahramanımız ayrılık sonrası başkalarıyla görüşüp dertleşiyor. Günah çıkarmaya mı yoksa yüklerinden mi kurtulmaya çalışıyor?

Kahramanımız en çok kendisiyle dertleşiyor. Bu varoluşçu bir yaklaşım. Bir iç hesaplaşma var, dolayısıyla da iç çatışma. Diğer insanlar birer vesile. Zaten o yüzden de roman boyunca başkasının sesini değil de kahramanın iç sesini duyuyoruz.

Romanda "Şehrin her yerinde onu hissetmek diye bir şey var" diyorsunuz. Aşkın mekan ile ilişkisine dair ne söylersiniz?

Mekanların, mimarinin insan karakterlerini, insan ilişkilerini etkilediğini bundan yıllar önce New York’ta yaşarken düşünmeye başladım. New York’ta hiçbir pencere tam açılmaz örneğin. Açılsa da önünde demir parmaklıklar vardır. Başınızı dışarı uzatamazsınız. Yani bu demek ki bir ses geldiğinde çıkıp bakamazsınız. Bu demek ki dışarıda bir olay yaşandığında göremezsiniz. Bu demek ki bir süre sonra artık bakmamaya başlarsınız. Bu da demek ki bir süre sonra artık bağırtılar duysanız da umursamazsınız. Bana göre hiçbir şeyin tek başına bir anlamı yok, mekanıyla, duygusuyla, doğasıyla, bir bütün olarak yaşıyoruz, hissediyoruz. Bu yüzdendir ki biriyle ayrıldıktan yıllar sonra bir mekâna girdiğinizde içinize bir sıkıntı çöker...

UMALIM DA ESTETİK GEÇİCİ BİR TREND OLSUN

Modern yaşamla birlikte kadınların dış görünüşü daha da önem kazandı. Bazı kadınlar bu durum ile birlikte var olmaya çalışıyor. Bazı kadınlar ise bu durumdan rahatsız. Bu duruma karşı durabilmek ne kadar mümkün sizce?

Pek mümkün değil. Fakat roman bağlamında konu bu da değil. Aslına bakacak olursanız bu yüzden romanın kahramanını çok güzel bir kadın olarak resmettim. Kendisi de çok iyi biliyor bunu. "Çünkü o mükemmel insanı aramayan nadir insanlardan. Kimseyi aramayan bir adam. Bununla başa çıkılamaz. Seni aramayan insana kendini bulduramazsın" diyor.

Sorunuzun psikolojik ve sosyolojik boyutu ise bir tez konusu olur. Şu an herkesin estetikle birbirine benzemeye başlamış olması, güzelliğin yetmemesi büyük bir psikolojik sorun ve açıklanabilmesi tek bir sebep ya da çözümle mümkün olamaz. Umalım da geçici bir trend olsun.

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN