SEVİNÇ ŞAHİN
Kafa Dengi Tarih serisi yazarı Gülsüm Sezgin ile yeni çıkan kitapları hakkında konuştuk. Sarayda Tezahürat Sesleri, Sarayda Çiçek Yarışmaları, Sarayda Düğün Dernek ismini taşıyan üç kitap; Osmanlı tarihindeki yarışmalara değiniyor. Raflarda yerini alan seri; Osmanlı’daki sosyal hayatı çocuklara eğlenceli şekilde anlatmayı amaçlıyor. Ciddi çekişmenin yaşandığı cirit alayları arasındaki rekabet dönemin spor kültürünü yansıtırken Lale Devri’ne ismini veren çiçek yetiştiricilerinin, esnaf alaylarının yarışmaları Osmanlı’nın sosyal, kültürel ve ticari hayatını gözler önüne seriyor.
OSMANLI TARİHİNİN AZ BİLİNEN, EĞLENCELİ OLAYLARINA DEĞİNMİŞSİNİZ. YARIŞMA VE REKABET ÖN PLANDA. DERSLERDE DETAYLI GİRİLMEYEN KONULARA. NEYDİ BU YOLU TERCİH ETMENİZE SEBEP?
Tarih dersini çok seven bir öğrenciydim. Ortaokuldaydım sanırım. Sorularımdan bunalan tarih öğretmenim “Benim esas branşım Coğrafya, sorularını Türkçe öğretmeninize sorabilirsin, onun branşı Tarih” diye beni başka bir öğretmene yönlendirerek kurtulabilmişti. (Gülüyor.) Ve tarihin elbette sosyal hayata yansıyan insani tarafları, savaş ve antlaşmalardan daha çok dikkatimi çekerdi. Yıllar yıllar sonra Bamyacılar ve Lahanacılar isimli iki cirit takımını ve efsane rekabetini öğrenince bunu mutlaka çocuklar için yazmalıyım dedim. Tarihin bu yanı daha heyecanlı. Buradan yola çıkınca savaşları, barışları da daha iyi anlıyor insan.
OKUL MÜFREDATINI DÜŞÜNECEK OLURSAK SİZCE BU ÜÇ KİTAP NEREYE DENK DÜŞÜYOR?
Benim tarih dersinde sevdiğim şey, gündelik hayattan detaylardı. Tarih kitabında yer bulmayan yahut kısmen yer bulsa da sınavda çıkmayacak türden şeyler. Ben bu seride o merakımın, heyecanımın izini sürdüm diyebilirim. Serinin okur kitlesi 8-9 yaş olarak belirlendi. Ancak bana kalırsa ve okurlardan, ebeveynlerden aldığım dönüşlere bakılırsa yaş sınırı yok. Alt sınır için 8-9 diyebiliriz. Üst sınır yok. Müfredata göre baktığımızda ise; ilkokul için merak uyandırıcı, Osmanlı tarihiyle tanışma kitapları. Ortaokul içinse müfredata eşlik eden yardımcı kitap işlevi görüyor. Çünkü ders kitabının yanında tarihin perde arkasını, eğlenceli ve şaşırtıcı ayrıntılarını gösteriyor.
KİTAPLARDAN BİRİ SPOR, DİĞERİ ÇİÇEK YETİŞTİRİCİLİĞİ VE BİR DİĞERİ DE DÜĞÜNLER HAKKINDA. HEPSİ ÇOK EĞLENCELİ DETAYLAR İÇERİYOR. MESELA BİR CİRİT MÜSABAKASI SIRASINDA EVLİYA ÇELEBİ’NİN DİŞLERİ KIRILMIŞ, BÖYLE İLGİNÇ DETAYLAR DA VAR. BİRAZ ANLATIR MISINIZ BU OLAYI?
Evet, Evliya Çelebi gerçekten her masada var, adeta tarihimizin sürpriz yumurtası. (Gülüyor.) Ve onun olduğu her yerde şaşırtıcı detaylar var. Anlattığına göre bir cirit oyunu sırasında isabet eden cirit sopası önden dört dişini kırıyor. Kaybettiği dişlerden dolayı sin harfini çıkaramayacak hale geliyor. Kuran okurken onu dinleyen sevdikleri kahroluyor. Her şeyi olduğu gibi kendi başına gelen elim bir kazayı da komik şekilde abartmayı başarıyor Evliya.
LALE DEVRİ’Nİ BİLİYORUZ, BU DEVİRDEKİ LALE MERAKINI. AMA SARAYDA ÇİÇEK YARIŞMALARI KİTABINIZDAN ÖĞRENİYORUZ Kİ İŞİN ARKA PLANI DA VARMIŞ, ASLINDA GENEL OLARAK BU DÖNEM ÇİÇEĞİN PEK ÇOK TÜRÜNÜN DAMGA VURDUĞU BİR DÖNEMMİŞ, DEĞİL Mİ?
Kesinlikle. Lale sadece biri. Çiçeğin her türü bu dönemde bir tür ‘moda ikonu’. Gülünden sümbülüne kadar. Çiçek bir ziynet eşyası hükmünde. Çiçek yetiştiricileri bir nevi popstarlar ya da sosyal medya fenomenleri gibi. Herkes çiçekleri merak ediyordu. Padişahlar, Şeyhülislamlar bile yeni türler bulmanın ve onlara isim vermenin peşindeydi, düşünün.
DÜĞÜNLER HEM FESTİVAL HEM TEKNOLOJİ FUARI GİBİYDİ
Sarayda Düğün Dernek kitabında, şehzade sünnet düğünlerindeki şatafatlı eğlenceler anlatılıyor. Aslında bugünkü anlamda olimpiyat gibi. Yahut devasa fuarlar gibi. Bu işin eğlence kısmı ama bir de her meslek erbabının devrin en üst düzey teknolojisiyle işine dair ürettiği ve geçit sırasında sergilediği şeyler var.
Evet, öyle. Düğünler hem festival hem teknoloji fuarı gibi. Bir yanda ateşbazlar ateş püskürtüyor, bir yanda zanaatkârlar dev maketler sergiliyor. Çocuk gözüyle bakınca dev bir karnaval gibi görünüyor. Yetişkin gözüyle bakınca devasa bir şov ve prestij yarışması. İki açıdan da büyüleyici. Mesela kocaman bir köşkün yürüyüp önünüzden geçtiğini hayal edebilir misiniz yahut seyyar bir hamamın veya kocaman bir yapay denizin? İnanması zor ama evet böyle şeyler bu şenlikler için gayet normal. Balıkçılar, büyük bir sandığın içinde yapay bir deniz oluşturmuştu. İçinde balıkların yüzdüğü, üzerindeki sandalda kayıkçıların kürek çektiği ve balıkçıların avlandığı bir yapay deniz düşünün. Hamamcılar tekerlek üstünde seyyar bir hamamla düğün alanından geçerler. İçinde kurnalar bulunan, sıcak sular akan ve üzerinden dumanlar çıkan yapay bir hamam. İçinde bir tellak figürü ile elinde gümüş tasla yıkanan birinin de tasviri var. Böyle ilginç ve bugünden bakınca komik gösteriler.
OSMANLI ŞEKER USTALARI DÖNEMİN WİLLY WONKA’SIYDI
Düğün törenlerindeki nahıllar yani şekerden devasa ağaçlar; hayvanlar, figürler çok ilgi çekici. Charlie’nin Çikolata Fabrikası kitabını anımsatıyor, değil mi? Detaylarını dinleyelim sizden biraz.
Evet, Osmanlı şeker ustaları aslında dönemin Willy Wonka’sıydı. Ama tabii onlarca Wonka birlikteydi. Evliya Çelebi’ye göre Süleymaniye minaresi biçiminde, bal mumundan renk renk tellerle ve ışıklarla bezenmiş nahıllar yapılıyor ve her birini 200 kişi ancak taşıyabiliyordu. O kadar büyükler ki geçtikleri sokakları genişletmek, evlerin saçak ve balkonlarını yıkmak gerekebiliyordu. Bu durumda ev sahiplerinin masrafı fazlasıyla karşılanıyordu. Nahıllar dışında şekerden köşkler, hayvanlar; gerçek boyutlarda fil, at, zürafa, aslan, daha neler neler… Bunların genel adı da Şeker İşleri idi. Yani şöyle diyebiliriz: Charlie’nin Çikolata Fabrikası varsa Osmanlı’nın da Şeker İşleri Takımı vardı. (Gülüyor.) Üstelik ilki hayal ürünü, ikincisiyse tamamen gerçek.
