Tarihi eserlerin korunması mücadelesinde Selimiye’nin zarafeti, Ayasofya’nın ulviyeti için kalem oynatırken, kimi zaman geride bıraktığımız kayıpların derin acısıyla yüzleşiyoruz. İstanbul’un kültürel hafızasından silinip giden, şimdilerde ise yerine sadece bir ‘utanç alanı’ bırakılan Münif Paşa Konağı, bu acıların en somut örneği.
Bir yandan da Fatih Belediyesi’nin Babıali’yi canlandırma hedefiyle Kitapçılar Sokağı gibi yeni projeleri haberleştiriyoruz. Ancak bu güzel çabaların hemen yanı başında, Cağaloğlu’nun siyasi ve kültürel belleğini oluşturan Münif Paşa Konağı’nın arsasında 6 yıldır günlük ücretle otopark işletilmesi, bir çifte standardın ve derin bir tarihi vicdansızlığın fotoğrafı olarak karşımızda. Eskiye, tarihe, kültürel hafızaya sahip çıkmak dururken, Pembe Konak’ın otopark olmasına göz yumup, yeni yapıların şaşaalı açılışlarına katılmak; bu şehrin kültürel mirasa bakış açısının en büyük açmazı.
DUVARLARI EDEBİYAT, TAVANLARI GİZLİ SİYASET KONUŞUYORDU
Eski Maarif Nazırı Münif Paşa tarafından inşa ettirilen bu görkemli yapı, aynı zamanda bir aydınlanma ve basın durağıydı. Konak, kentin en eski yapılarından biriydi ve Batılılaşma döneminin Avrupa mimarisi etkisindeki önemli bir örneğiydi. Konağın sahibi Münif Paşa, Victor Hugo’nun ‘Sefiller’ini Türkçeye kazandıran ilk isimler arasında yer almış, modernleşme dönemi aydınının sembollerinden biriydi.
1890’lı yıllarda inşa edildiği tahmin edilen yapı, 1908-1918 arasında İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne genel merkezlik yapmış, Osmanlı’nın fiilen yönetildiği yer olmuştu. Dahası, binanın müştemilatının bir dönem Teşkilat-ı Mahsusa’nın karargahı olarak kullanılması, konağın sadece siyasi değil, aynı zamanda devletin en gizli operasyonlarının da merkezi olduğunu gösteriyor. Konağın en önemli tarihi miraslarından bir diğeri ise Cumhuriyet gazetesinin 1924-1974 yılları arasında ilk yuvası olması. O yıllarda Türk basınının ve dolayısıyla edebiyat-sanat sayfalarının en önemli olayları bu duvardan dışarıya yayıldı.
Bu nedenledir ki Pembe Konak, 1977 yılından beri yasal olarak korunması gereken bir anıttı. Ne var ki, tıpkı diğer birçok kadim yapımız gibi, önce uzun süreli bakımsızlığa terk edildi. Malum, ihmal, yıkımın en sinsi silahı...
TARİHİ KORUMA KANUNU MU RANT HUKUKU MU?
Pembe Konak’ın başına gelen bu hazin durum, sadece ahlaki bir mesele değil, aynı zamanda açık bir hukuki ihlal. Halbuki, Koruma Kurulu kararları ve yönetmelikler, tescilli yapı parsellerinin ticari amaçla, özellikle de otopark olarak kullanılamayacağını net bir şekilde belirtiyor. Üstelik tescilli 1. derece anıtlarda “tek bir taşın bile yerinden oynatılmaması” gerekirken, konak tamamen yok edildi. Buna rağmen, otel yapılacağı vaadiyle yıkılan bir 1. Derece anıt eserin arazisinin 6 yılı aşkın süredir ticari ranta kurban edilmesi, mevcut denetim mekanizmasının iflasını gösteriyor. Maalesef bu utanç, Cağaloğlu’nun tek başına kaderi değil. Bölgenin hafızası olan nice köşk, han ve matbaa binası; otel, AVM ya da ticari otopark uğruna feda edildi. Şehrin kalbine tarih değil, rant park etti. Bu yıkım ve ihmal zinciri, Cağaloğlu’nun artık “bir ruhunun kalmadığı”, sadece ucuz toptancılığın mekanı haline geldiği tespitini acı bir şekilde doğruluyor. Münif Paşa Konağı’nın hazin sonu, bize şunu fısıldıyor: Eğer bir yapı Topkapı Sarayı gibi bir yapının sembolik gücüne sahip değilse ve kamusal baskı onu korumaya yetmiyorsa, en üst düzeyde tescillenmiş olsa bile, ticari hırsın karşısında yok olmaya mahkûm oluyor. Şimdi soru şu: Günümüzde Babıali’yi ‘canlandırma’ hayalleri samimi ise, bu utanç parkı ne zaman kapatılacak? 1. Derece Anıt Eser olan Pembe Konak’ın yeniden inşası ne zaman başlayacak? Yoksa, katıldığımız her açılışta kulaklarımızda çınlayan ‘tarihe sahip çıkma, yaşatma’ sözleri, sadece bir otoparkın üstünü örten, günlük ticari ranta göz yuman ince bir perde mi? Özetle, Kültür ve Turizm Bakanlığı Vakıflar Genel Müdürlüğü bu ayıba el atmalı. Pembe Konak’ın yerine konan otopark, Cağaloğlu’nun kültürel hafızasına saplanan bir utanç levhası ve derhal kaldırılmalı.
KORUMA DÜNYASI BUNA NASIL İZİN VERDİ?
2012 yılında bir şirket tarafından satın alınan konak, otel yapılacağı iddialarıyla gündeme geldi. Ancak Münif Paşa Konağı’nın yıkılmasına zemin hazırlayan cephe, ne yazık ki sadece ticari hırstan ibaret değildi. Koruma dünyasından bazı sesler ve kararlar, bu insafsız yok oluşa yasal kılıf bile sağladı. Üstelik kasten sürdürülen bu ihmal, yapının özgün haline dair tüm verileri ve projeleri içeren 1997 tarihli restitüsyon projesinin varlığına rağmen yaşandı; tarihi konak 22 yıl boyunca atıl halde bırakıldı. Oysa 1997’de rahmetli mimar Doğan Kuban gibi otoriteler, konağın “yıkılamaz, tarihi bir anıt” olduğu uyarısını yapmıştı. Konak, yıllarca süren bu bilinçli ihmal sonucu öyle bir duruma geldi ki, İstanbul 4 Numaralı Koruma Kurulu heyeti bile, yapının “insan sağlığı için risk teşkil eden atıl halini” gerekçe göstererek Şubat 2019’da “sökülerek yıkılmasına” karar verdi.
Bu karar, aslında koruma ilkesine aykırı bir teslimiyet belgesi. Tescilli yapıyı satın alan şirket, binayı “aslına uygun yeniden yapacağız” vaadinde bulunmuştu. Koruma Kurulu’nun kararı da bu yeniden yapım şartına bağlandı. Yani kurul, bir yandan 1. Derece Anıt Eser’in sökümünü onaylarken, diğer yandan bu kasten çürütülen mirası kurtarmak yerine, yıkımın yolunu açmış oldu. Sökülen bazı parçaların “yapılacak otelde kullanılmak üzere koruma altına alındığı” iddiası ise, sadece vicdanları susturmak için uydurulmuş bir formalite. Sonuç ortada: Ortada şimdi ne konak var, ne otel. Tarihi konak 6 yılı aşkın süredir ticari bir otopark...
