Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı yazdı: Müslümanın zihnine vurulan zincir

Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı yazdı: Müslümanın zihnine vurulan zincir

Günümüz İslâm âleminde taklit denen alevli ateşin her tarafı sardığına şahit oluyoruz. Yanıyoruz, alevler içinde kaldık, ama hâlâ farkında değiliz. Ölüler bizi idare eder hale gelmiş, kafamızı bir türlü geçmişten geleceğe çeviremez hale düşmüş durumdayız.

[Karar]
PROF. DR. BAYRAKTAR BAYRAKLI

İnsan zihnini kirleten, oradan toplumun çürümesine kadar uzanan en tehlikeli ve zehirli durumların başında taklit gelmektedir. Hiçbir şey üretmeden, yeni bir şey getirmeden, ortaya koymadan geçmiş nesillerin söylediğini olduğu gibi aktarmak anlamında taklit kötü neticeler doğurmakta, toplumları yıkıma sürüklemektedir. Bir bakıma taklit, insanın boynuna, yani zihnine vurulan bir zincir, bir tasma, bir bukağıdır. Yüce Allah bu konuyu Kur’ân’da defalarca gündeme getirmektedir. Şimdi o âyetleri ele alabiliriz:

“Onlara, ‘Allah’ın indirdiğine uyunuz’ dendiğinde, ‘hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız’ derler. Ya ataları akıllarını kullanamamış, doğruyu da bulamamış idiyseler de mi?” (Bakara 2/170).

İNSAN İLE HAYVANIN FARKI

Akıllarını kullanamayan ve doğru yolu bulamayan atalarını yeterli gören, onları sorgulayıp yanlış ve eksiklerini tespit etme cesaretini gösteremeyen nesilleri Yüce Allah Bakara 171’de şöyle açıklamaktadır: “Onların durumu sadece çobanın bağırıp çağırmasını işiten hayvanların durumuna benzer. Çünkü onlar sağır, dilsiz ve kördürler. Bu sebepten dolayı akıllarını kullanamazlar.”

Demek ki taklitçilerin beynine gelen duyumlar, yeni bilgiler ve düşünceler gereken yeniliği, yeni üretimi gerçekleştirememektedir. Yeni üretim yapamadıklarından ham olarak kalmakta; geçmişi sorgulamadan ona teslim olmakta, geçmişin işe yaramayan yığınları içinde kaybolup gitmektedir.

Bu iki âyeti birleştirince, insanla hayvanı ayıran ölçütü buluyoruz. Atalarından aldığı kültür mirasını sorgulayan, gerektiğinde reddeden insan hayvandan ayrılmaktadır. Çünkü bu insan, geçmişin yanlış bilgi yığınının zincirini zihnine vurmamış, onun kirinden zihnini temiz tutmuştur. İşte Yüce Allah bunu yapamayana hayvan demektedir. Hayvanlar değişime açık, geleceğe ışık tutma yeteneğine sahip varlıklar değildir. Taklite saplanmama, inkâr psikolojisinden imana sıçrama gibi önemli, köklü bir değişime açık değillerdir. Onlar aklını kullanamayan, doğru yolu bulamayan baba nesillerinin zeminine çakılıp kalırlar. Geçmişe dönük bir zihinleri olduğundan, yaşadıkları zamanda değil, geçmişte yaşarlar.

“Onlara, ‘Allah’ın indirdiğine ve peygamberine geliniz’ denildiğinde, ‘babalarımızı üzerinde bulduğumuz yol bize yeter‘ derler. Ataları hiçbir şey bilmiyor ve doğru yol üzerinde bulunmuyor iseler de mi?” (Mâide 5/104).

Taklitçiler öylesine sabit fikirlidirler ki, dünyaları değişse bile kendilerini asla değiştirmezler. Geçmiş düşünce ve davranışlarının tutsağı haline gelmişlerdir.

Bakara 170’de “babalarını üzerinde buldukları şeye uyacaklarını” söylerken, bu âyette babalarını üzerinde buldukları şeyi kendilerine yeterli görmektedirler. Geçmişin bilgisini, görüşünü, değerlerini, törelerini, adetlerini, yaşantısını kendilerine yeterli gören taklitçiler, geçmişte yaşayan zamanı tersine çevirme gibi bir zihin kirliliğine sahiptirler. Geçmişi yeterli gören bu taklitçiler, kendilerinin bir şey yapamayacağına inanmakta, aşağılık duygusuna sahip olduklarından değişime kendilerini kapamaktadırlar. Babalarının bilemeyeceğine, onların doğru yolda olmayacağına dair hiç tahminde bulunmamaktadırlar. Onların bilgi ve yollarını sorgulama cesaretini kendilerinde bulamıyorlar. Kendilerine karşı güvenleri kalmamıştır.

“Ateşin başında durdurulmuş iken onların, ‘âh ne olurdu, keşke biz dünyaya geri çevrilseydik de Rabbimizin âyetlerini yalanlamasaydık, inananlardan olsaydık’ dediklerini bir görsen” Hayır! Daha önce gizlemekte oldukları şeyler kendilerine göründü. Eğer dünyaya geri gönderilseler, yine kendilerine yasak edilen şeylere döneceklerdir. Zira onlar gerçekten yalancıdırlar” (En‘âm 6/27-28). Bu dünyada aşikâr yaptıkları ile gizledikleri ameller ahirette önlerine konduğunda, iyi amel yapmak ve inanmak için bu dünyaya gelmek isteyecek kâfirlere bu isteklerini yerine getirmeleri şartı ile bu fırsat verilse yine eski yaptıklarını yapacak, kendi kendilerini taklit edeceklerdir. Taklitçiler, kendi geçmişlerini taklit edecek kadar zihin kirliliğine sahiptirler.

TAKLİT DENEN ALEVLİ ATEŞ

Taklitçiler öylesine sabit fikirlidirler ki, dünyaları değişse bile kendilerini asla değiştirmezler. Geçmiş düşünce ve davranışlarının tutsağı haline gelmişlerdir. Kendi geçmişini sorgulayamayan bu insanlar, başkalarını sorgulama imkânına, cesaretine sahip değillerdir.

Günümüz İslâm âleminde taklit denen alevli ateşin her tarafı sardığına şahit oluyoruz. Yanıyoruz, alevler içinde kaldık, ama hâlâ farkında değiliz. Taklit zinciri beynimizi hapsetmiş, ölüler bizi idare eder hale gelmiş, kafamızı bir türlü geçmişten geleceğe çeviremez hale düşmüş durumdayız. Kur’ân, bu hâlimize ağlamakta, geleceğin nurlu ışığı uzaklaşmakta, her gün beynimize ve gönlümüze vurulan zincire bir halka daha ilave edilmekte, durmadan ufkumuzu daraltmakta ve geleceğimizi karanlığa gömmektedir.

Geçmişin günümüze ışık tutan değerleri ile ayak bağı olan yönlerini ayırt etme zamanı artık çoktan gelmiş, hatta geçiyor bile. Çarpıtılmış medeniyetin sobasına odun ve şeytanın çağırdığı ateşe yakıt olmadan beynimizi ayağa kaldırmalıyız.

Bizi ayağa kaldıracak beyin doğumlarının artık gerçekleşmesi gerekiyor. Beyinlerimiz ve aklımız ahirette bizden şikâyetçi olmadan önce onlara yakışanı yapmalıyız. Sorgulanmadan önce beyinlere vurulan taklit zincirinden onları korumalıyız.

ORUÇLUNUN YANINDA YEMEK EDEBE AYKIRI

Oruçlu kişi yanında yiyip içenlere müdahale etmeli mi?

Oruçlu kişinin yanında yiyip içmek saygısızlıktır, edebe aykırıdır. Orucu yiyen insanın kalitesini gösterir. Orucu tutanın buna karşılık hiçbir şey yapması gerekmez. Oruç tuttuğunu söylerse kibir yapmış olur. Bu nedenle o kişinin densizliğine verip sabretmesi gerekir.

Kadınlar camide itikafa girebilir mi?

İtikaf, dünya hayatından kendini soyutlayarak mabedin bir köşesine çekilmek, dışarı çıkmadan Allah’a konsantre olmaktır. Zikretmeye, düşünmeye ve Kur’an okumaya kendini vermektir. İtikafın terbiye edici bir boyutu vardır. Bu yönü sosyal hayata yansımalıdır. Yılın her döneminde yapılabilir ama Hz. Peygamber’in çoğunlukla Ramazan ayının son 10 günü yaptığı rivayet edilmiştir. Kadınlar camide itikafa giremez. Kocası müsaade ederse evinin bir köşesinde itikaf ibadetini yapabilir.

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN