Virüs insandan daha hızlı ilerliyor

Virüs insandan  daha hızlı ilerliyor

Usta kalem Umur Talu’nun ‘Senin Adın Corona Olsun’ kitabı okuyucuyla buluştu. KARAR’a verdiği röportajda Kovid-19 sürecinde yola çıkan kitabında insanın salgın öyküleri etrafında tıp tarihine uzandığını söyleyen Talu “Patojenler insandan daha hızlı” diyor

SEDAT PALUT / İSTANBUL 

Umur Bey, ‘Senin Adın Corona Olsun-İnsanlığın Maceraları’’ kitabınız pandemi dönemi için hazırlanan bir kitap mı yoksa salgınlarla ilgili bir çalışma yaparken ortaya çıkan Kovid-19 salgını kitabın hazırlanış seyrini mi değiştirdi? 

Kitap ilk salgın kayıpları başladığında yola çıktı, depremin vurduğu İzmir’de tamamlandı. Önce kendi merakımla yaptığım küçük yolculukları sosyal medyada, çektiğim fotoğraflarla yayınlayarak başladı diyebilirim. Yani kitap olarak değil, günlük yazı-hikayeler olarak. Takipçileri oluştu. Fahri Aral’ın önerisiyle de Literatür Yayınları’nda hızla kitaba dönüştü. Tabii sosyal medyadaki haliyle değil; her öyküyü, bağlantıları geliştirdim. Yenilerini ekledim.

Ama kitabın özü, bir insanın salgın öyküsünden yola çıkarak; salgınlar, asırlar, ülkeler ve maceralar arasında dolaşmak. Bir yola koyulduğumda, nerelere gidebileceğini de bilmeden; zaman zaman savaşlara, casusluk öykülerine, filmlere, kitaplara, devrimlere, karşı devrimlere de kapılarak! Öncesinde olan sadece şuydu: Belgesel metinleri yazarken tarihin içinde gezinmeye başlamıştım; biri içinse, tıp tarihinin küçük bir kesiti içinde bilgilenmeye başlamıştım. 

Teknolojinin her alanda çok ilerlemesine rağmen salgın hastalıkların hala kitlesel ölümlere sebep olması hakkında ne düşünüyorsunuz? 

Elbette bu konuda söz öncelikle tıbbın, tıp tarihinin. Ama bu konuda uzman, bilgili, meraklı olanlar, özellikle tıp ve salgın tarihini iyi bilenler için bu salgınlar sürpriz değil. Sadece virüsün karakteri sürpriz ve yeni olabilir. İnsanlığın hayat ve hayatta kalma şartları; büyük kentler, evcilleştirilen ve kitlesel üretime köle edilen çiftlik hayvanlarıyla ilgili sorunlar, hızlı ulaşım imkanları, barınma şartları, tabiatın tahribatı… Hepsi etkili. Virüs ve bakteriler bu hayatın görünmeyen ve önemli bir unsuru.

Bir çok muharebeyi  elbette kazanıyor insanlık; ama savaş bitmiyor ve bitmeyecek. Ulaşımın daha zor ve tabiat tahribatının daha az olduğu çağlarda da büyük salgınlar var. Veba, kolera gibi. O günkü şartlar bile küresel bir salgına yetiyor. Çünkü bu patojenler insandan daha hızlı. İnsan aklından da daha cevval. 

Salgınlara karşı yapılan bilimsel çalışmalarda, İslam dünyasının katkısının yıllar geçtikçe azaldığını görüyoruz kitapta. Bunu İslam dünyasının yaşadığı medeniyet krizinin bir yansıması olarak okumak mümkün müdür? 

Dinlerle, inançlarla veya etnisiteyle ifade edilen hangi dünyanın daha çok katkı yaptığını bilemem ve öyle de bakmak istemem. Bunlar küresel sorunlar ve bugünkünün tersine, hakkı olan şey de, insanlığın öyle bakabilmesi. Kitapta 1866 Uluslararası 3. Sağlık Konferansı var. İstanbul’da.

Temel sorun kolera ve Hindistan-Hicaz Hac yoluyla dünyaya yayıldığı düşünülüyor. 7 ay sürüyor. Bir çok önemli ismin yanında, hijyen ve karantinada çok öncü olan bir doktor da orada; ünlü yazar Marcel Proust’un babası Adrien. Ama ne biz o konferansın ruhunu, onu açan Osmanlı Nazırı’nın ‘enternasyonalist’ mesajını biliyoruz, ne Fransızlar Baba Proust’un da oğlu kadar önemli olduğunun farkında. Sizin değindiğiniz ayrım vardır mutlaka. Ama genel olarak bilime, insanlığın ortak geleceğine katkı kültürünün ağırlığı bakımından.  

Bu kitabın “Ben bilirim” mesajı yok ama ille bir kıssadan hissesi olacaksa; çağların, virüslerin, salgınların, hastaların, kayıpların, mücadele edenlerin ortak tarihine vurgudur. Nefrete, şiddete, ayrımcılıklara karşı…

ZENGİN ÜLKELER DE YOKSULLARI KORUYAMADI  

Jeofizik profesörü Ahmet Ercan İzmir’deki depremin ardından “Bir ülkede ekonomi ne kadar bozuksa deprem o kadar öldürücü olur. Yoksulluk ne kadar fazlaysa deprem size o kadar yakındır. Depremde zenginler ölmez, fakirler ölür” dedi. Kitapta da değiniyorsunuz fakirlik- salgın hastalık ilişkisine. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?

Ercan’ın açıklaması genelde doğru. İzmir’de olanı, kayıplarımızı tam böyle açıklamak mümkün olmasa da… Yazlıkların çöktüğü Yalova’yı da öyle açıklayamayız.

Ama ülkenin ve insanlarının sadece parasal yoksunluğu değil, hukuk, adalet ve insana özen yoksulluğu da hem depremde hem salgında önemli. Salgınlara gelince; Corona’nın ABD’de siyahları, Kızılderilileri daha çok öldürdüğünü, Fransa’da yoksul banliyölerde daha etkili olduğunu gördük. Ama bu ülkeler ve devletleri, kağıt üstünde yoksul değil, dünyanın en zenginlerindendi. Hem ekonomik açıdan hem sağlık imkanları, teknoloji bakımından.

Ama koruyamadılar, kurtaramadılar, tedbirli ve kapsayıcı değillerdi. Türkiye’de de öncelikle yoksullar elbette. Çalışmak, işe veya işsizliğine koşmak zorunda olan insanlar; tıp otoriteleri ile hayatlarındaki diğer otoriteler arasında sıkışanlar, kalabalık haneler, sağlığa ve sağlıklılığa erişimi zayıf olanlar. Her tabakadan umursamazlar elbette var, ama mecburiyetlerden ötürü, aynı sağlık çalışanları gibi, salgının ortasında korumasız kalanlar da çok.

Öne Çıkanlar
YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
1 Yorum
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN