Bugün serzeniş günü
50 yılı aşkın zamandır yazıyorum. Dost - düşman yazılarımı okuyanların benimle ilgili yargısı aşağı yukarı şöyledir:
-İslamcı, vicdanlı, doğrucu.
Kendimi “cı’lı cu’lu” tanımlamadım hiçbir zaman. Ama “İslamcı” diye tanımlanmaktan da rahatsız olmadım. İslam’ı hayat çerçevem olarak bildim, biliyorum ve onun bir hayat disiplini olduğuna inanıyorum, İslam’ın özgürce yaşandığı bir toplumsal vasat inşa etmek gibi bir çabam oldu bütün hayatımda.
-Düşüncelerimi paylaşmayanlar tarafından bile “vicdanlı” diye tanımlanmak, benim Müslümanlığıma yakışan bir şey diye düşünürüm. Hem “Müslüman” kimliği ile bilinip hem de “vicdansız, insafsız, zalim, hukuk tanımaz, gaddar” diye tanımlanmak istemezdim. Öyle bir tanınırlığın, İslam’a ödetilen bedel olduğunu ve “gayretullah”a dokunacağını düşünürüm. Rasulullah’ın Peygamber olmadan önce bile “Muhammedül emin” olarak tanınıyor olması bütün Müslümanlar için örnektir, kanaatindeyim.
Yine düşüncelerimi paylaşmayanlar tarafından bile “Doğrucu” karakteriyle bilinmenin de bir yazar için, bir kanaat önderi için çok önemli olduğuna inandım hep. En yakın arkadaşlarımdan, kimi zaman mevcut güç odaklarının hışmından endişe edildiği, kimi zaman mevcut güç odaklarının eleştirilmesine gönlü razı olmadığı için “Söylediğin her şey doğru olsun ama her doğruyu söyleme” yolunda uyarılar yapıldıysa da, ve bu sözün bir miktar gerçeklik payı mevcut bulunsa da, “her doğruyu söylememe” ahlakının gide gide, insanı -Doğruları söyleme korkusu- içine iteceği gerçeğinin de farkındayım. Yaptığımız işin bir tür “zamana tanıklık” niteliğinde olduğu için, “doğruyu söyleme”nin eleştirdiğimiz kişiler için bile “iyilik” olduğuna inandığım için, bir de, güç sahiplerini ikaz etmenin onların hayrına olduğu geleneğine dair taa Hazreti Peygamberden, taa O’nun Raşid halifelerinden bize intikal etmiş kadim siyaset ilkeleri bulunduğunu bildiğimiz için, bir de “doğru duyarlılığı”nı kaybettiğiniz zaman nerede duracağınız bilinmediği için, bir de yanlışı görüp görmezden gele gele, görme disiplininiz değişeceği için…. Ne çok şey yazdım değil mi, doğruluk hassasiyeti üzerine, evet doğru bakmak, doğru görmeye itina etmek ve doğruları yazmak lazım, diye devam ediyorum.
Yahu, Allah Teala, “adil olun”, diyor. Her Cuma “Allah adaleti emreder” diye bir ayet kazınıyor zihinlerimize. Allah “kelimeleri yerinden oynatmayın”, diyor. “Adaleti ikame edin”, diyor. “Kinleriniz adaletinize yön vermesin”, diyor. “Yakınlarınız bile olsa adaletten ayrılmayın”, diyor. Bunlar metinlerde mi kalsın sadece?
Gelelim güncele:
Yıllarca “Bu CHP dönüşmeden Türkiye rahata ermez” diye yazdım. CHP kurulu düzenin kodlarıydı ve o da “toplumun Müslüman karakterini dönüştürme” hedefine odaklanmıştı. “CHP dönüşmeli, dönüşmeli, dönüşmeli” dedik. CHP ister toplumun büyük çoğunluğunun onu dışlıyor olması yüzünden olsun, ister bugüne kadar sürdürdüğü Jakoben kafanın geçersizliğini görmüş olsun, bir gün, bu değişim talebine kendi içinden karşılık üretmeye başladı. Samimi veya değil, böyle bir değişim dinamiğinin görülmesi, teşvik edilmesi, tutarlılığa evrilmesi yönünde uyarılar yapılması bana göre ülke çıkarları ve değerlerim açısından önemliydi. Şunu demeyi doğru bulmadım: “Sen asla adam olmazsın. İslam alanı dolmuştur, oraya falanca siyasi gruptan başkası giremez.” Bunu söyleme yetkisi kimde olabilirdi ki?
Hele böyle bir tavrı, düne kadar sizinle birlikte hareket etmiş ve bugün ayrı düşmüş insanların oluşturduğu siyasi yapılara söylemek nasıl bir şeydi?
Ak Parti’nin en zor günlerinde onun varlık mücadelesine sahip çıktım. 28 Şubat günlerindeki mücadelemiz bellidir. Ama diyelim vaktiyle Refah çizgisinde problem gördüğümüzde “bu olmaz” demişliğimiz vardır. “Seni seviyoruz savunan adam” yazımız da, o eleştiriler yapılırken çıkmıştır.
Ak Parti’nin yürüyüş seyrine ilişkin “Şunlar yanlış gidiyor” diye yazı yazmak neden sorun oluyor? Yanlışlar var yahu. Ve bunlar bizim hepimize mal ediliyor. “Siz iktidar olduğunuzda böyle olursunuz demek ki” deniyor. “Sizler” kelimesinin içine bütün “islami gelenek” konuyor. Yazık değil mi İslam’a? Allah bunu sormaz mı bizden? Kirlenilmedi mi? Herkes ellerine baksın bir. Yolsuzluklar diye bir gündem sadece muhalefetin gündemi mi? Ne adamlar gelmiş ilişmiş yol boyunca. Söyledikleriniz iktidarı zayıflatıyor. Ne yapayım, biraz da iktidar sahipleri düşünsün zayıflatıcı davranışlar içine girmemeyi. “Doğruculuğu” boğmak yerine iktidar sahiplerine yöneltsenize uyarılarınızı.
Cemaat cemaat olmaktan çıkmış, iyilik hareketi diye başlanmış, gelinmiş soru çalmaya, Emniyeti, Yargıyı kumpas merkezine dönüştürmeye. İktidara bitişmiş ve bulunduğu yeri canavarlaştırmış. Zulüm makinasına dönüşmüş. Kendine samimiyetle bağlananları yakmış yüzbinlerce… Şimdi onlara “Nereden nereye geldiniz, kendinize bir bakmıyor musunuz?” diye sorduğunuzda oradan da salvolar geliyor.
Cemaatlerin tümüne diyorum, iliklerinize kadar siyasileşmeyin, insanlar İslama gelişin siyasetten başka yolu olmadığını zannetmesin. Yanlış mı söylüyorum?
Ne diyelim. Allah’a sığınıyoruz. Ahiret var, diyoruz. Ahiret var, biliyor musunuz, diyoruz. Mahşer var. Yüce Kuranımızda defalarca “Allaha ve ahiret gününe inananlar” vurgusu boşuna yapılmıyor. “Herkes yarına ne gönderdiğine baksın. “