Ekonomi Dışarısı, İçerisi

Ekonomi yazarı değilim, ama ekonomi yazacağım.

“Öyleyse ne alaka?” diye sormayın. Çünkü yazacağım şey, tam da ekonomist olmadan ekonomiden ayrışamayan insanların bakışını anlatmayı amaçlıyor.

İktidarın ekonomi konularında sürdürdüğü bir dili var. İçeriyi idare etme dili bu. Ne demek içeriyi idare etmek? “Siz bakmayın yazılanlara söylenenlere. Aslında iyi gidiyorsunuz” demek. Bunun tahtında müstetir (altında gizli) bir mesaj daha var, o da “Siz aslında yaşardıklarınıza da bakmayın” gibi bir muhteva taşıyor. Mesela Hazine ve Maliye Bakanı “Dolar aldı başını gidiyor, bunu nasıl yorumlamak lazım?” gibi bir soruya “Ne o yoksa sen maaşını dolarla mı alıyorsun?” gibi bir cevap vermek, tam da karşıda oturan gazetecinin şahsında tüm topluma “Sizi ne ilgilendirir doların yükselmesi?” gibi bir tavır göstermektir. İşte tam da bu “Siz aslında yaşadıklarınıza bakmayın” mesajıdır.

Bakan bilmez mi kendisi dahil Türkiye’de maaşı ile çalışan milyonlarca insanın her ay eline geçen paranın dolar karşısında ne kadar eridiğine baktığını? Bu iş artık Türkiye’de “Bir asgari ücretle 2002’de kaç simit, kaç kilo şeker, kaç kilo et alınıyordu, gibi “kaç dolar, kaç gram altın alınıyor?” noktasında seyrediyor, bakan bunu bilmez mi? Bakan bilmez mi, çiftçinin kullandığı her malzemede biraz dolar var, şoförün aldığı mazotta dolar var, sanayicinin üretimine kattığı ürünlerin yüzde bilmem şu kadarı dolarla… Nerede ise çocuklar bayram harçlıklarını dolarla istiyor bu memlekette. Niye? Çünkü öyle üç-beş lira bayram harçlığı olarak komik kalıyor da onun için.

Bu durumda Bakan’ın o yaklaşımı, bile bile sözü mecrasından kaydırmak oluyor. Belli ki Bakan buna halkı inandıracağını düşünüyor. İşte tam da bunu söylüyorum. İktidar “halkın yaşadığı gerçek karşısında işin vahametini kabul etmek ve bu vahim durumdan çıkış çarelerini anlatmak yerine laf kaydırmayı tercih ediyorsa, daha kötüsü, karşısında bu laf kaydırmalara inanacak saflıkta bir halk bulunduğunu düşünüyorsa Türkiye’nin dramı budur.

Bunun bir başka boyutu Türkiye’nin notunu düşüren derecelendirme kuruluşlarının açıklamaları konusunda sergilenen tavırda görülüyor. İktidar adına yapılan açıklamalarda bu kuruluşların not düşürmeleri genelde “Türkiye’ye yönelik komplonun bir parçası” olarak okunuyor. Şöyle ki: “Türkiye tırmanışta, dış güçler bunun önünü kesmek için farklı alanlarda hamleler yapıyorlar, derecelendirme kuruluşları da ekonomi alanındaki sabotajların aktörleri…”

Benim dünyada bir takım güç odaklarının Türkiye’ye ve İslam dünyasına komplo kurabilecekleri ihtimalini göz ardı etmeyeceğim bilinir. Ama başka gerçekleri de var dünyanın…

-Türkiye’nin ekonomisini büyütmek için kendi tasarruflarının kâfi gelmediği gerçeği,

-Dışardan (Buna İngiliz’inden Amerikalı’sına, Çinli’sine, Rus’una,Yahudi’sine, Rum’una kadar tüm dünya finans çevreleri dahil) kredi bulma zorunluluğu,

-Kredi açan ya da yatırım yapan herkesin ülkenin borç ödeme güvenilirliğine ya da yatırımın güvenli olup almadığına baktığı, bunu bir şekilde incelettiği,

-Kendini pazarlayan ülkelerin ya da firmaların da ne kadar güvenli – verimli olduklarını anlatmak üzere raporlar hazırlattıkları…

-Hatta bunların zaten tabak gibi ortada olduğu ve görüldüğü…

-Mesela Moody’s gibi bir kuruluşun Türkiye’nin notunu B1’den B2’ye indirmesinde gerekçe olarak kullanılan hususların zaten bilinen şeyler olduğu, buradaki yeniliğin not düşürmekten ibaret bulunduğu…. Zaten biliniyor.

Soru şu: Türkiye’nin Moody’s’e yönelik “Bize komplo kuruluyor” şeklindeki tepkisi dışarda bir anlam taşıyor mu? Mesela bu söylem bir finans kuruluşunu ikna ediyor ve “Biz bu Moody’s’in komplosuna iştirak etmeyelim” yollu bir uyanışa vesile oluyor mu? Yoksa belki de zaten Türkiye’ye karşı hesabı bulunan “kötü niyetli?” finans odakları, aşka gelip “Madem kredi açmazsak Türkiye’yi çökertme imkânı var, öyleyse kapatalım muslukları” mı diyorlar? Ne de olsa bu finans odaklarının büyük kısmı Siyonist merkezlerle ilişki içinde.

Yoksa “Paranın dini imanı yok” sözü mü geçerli? Siyasi hesaplaşma bir platformda devam ederken, başka bir platformda da Türkiye’yi oldurmayacak – öldürmeyecek, ama bankalarda duran parayı da nemalandıracak bir finans akışını sağlamayı mı tercih ediyorlar?

Burada asıl meseleyi görmemiz gerekirse o da ne yazık ki şudur: “Bize komplo kuruyorlar” söyleminin asıl hedefi “Dışarısı” değil “İçerisi”dir. Çünkü dünyayı azıcık anlayan kişi, bu tür beyanların dünyada kimseyi etkilemediğini bilir. Evet ümüğünüzü sıkarlar ama “Sen benim ümüğümü neden sıkıyorsun?” gibi bir isyandan kılları bile kıpırdamaz. Sen güçlü olacak, ümüğünü sıktırmayacak, “ümüğüm sıkılıyor” diye de ağlamayacaksın. Çünkü bu tür ağlamalar “Dışarısı”nın keyfine keyif katıyor.

Bu sözün asıl problemli yanı, “İçeri”yi uyutma amacı taşıyor olmasıdır. “Komplo teorisi alıcı buluyor” yaklaşımı, siyasi iktidarın “halka karşı samimiyet” boyutu itibariyle çok çok sorunlu. Bir gün asıl “samimiyet sorgulaması” yapılırsa işte o zaman yandı gülüm keten helva noktasına gelinmiş olacaktır.

YORUMLAR (56)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
56 Yorum