İlk serbest bayramda...
Söze tebrikle başlayalım: Kurban Bayramınızı tebrik ediyorum. Çocuk sevinçleri güzelliğinde olsun bayramlarımız. Yüreklerdeki daralmalar gitsin, ferah bir zamanın önü açılsın bu bayram vesilesiyle. Hep biliyoruz ki, bayramlar gelince bütün dertlerin sona erdiği, bütün mazlumiyetlerin bittiği bir dünyada yaşamıyoruz. “Açları hatırlayın” diye seslenilmesi, “mazlumlar için dua edin” çağrısı yapılması bayramlarla birlikte otomatik bir iyileşmenin olmaması yüzündendir.
Ülkenin, dünyanın herhangi bir yerinde yüreği kıskaca alınmışlar varken, eğer, insanların birbirine karşı sorumluluk duygusu varsa, hele İslam’ın bayramlarında İslam coğrafyasının herhangi bir yerinde yaralı kalbler bulunuyorsa, diğer mümin yüreklerinin sevinç çığlıkları atamayacağı bellidir.
Yanı başınıza biraz derinden kulak kabarttığınızda, şayet kulaklarınız duyabilme gücünü hala kaybetmemişse, iniltileri, yakarışları, serzenişleri, hatta belki bir kısmı sizi de ilgilendiren ilenmeleri duyabilirsiniz.
Oysa sadece yanı başına bakmaz inanmış insan. “Dünyada bir tek kişinin ayağına diken batmışsa, onun acısını yüreğinde hisseder” denmiş ya… Eğer o yürek hassasiyetinden eserler kalmışsa hala, bugünün inanmış adamında, dünyadaki bütün iniltilere karşı duyarlıdır.
Bu bayram günü, biraz “vicdan yapma”nın kimseye zararı olmaz. Bu ifade ile karşılaştım son zamanlarda, ahlaktan, erdemden, ötekilere karşı insaflı olmaktan söz edildiğinde “vicdan yapma” gibi karşılıklar geliyor. “Vicdan yapma, benim karnım tok öyle acındırıcı laflara” gibi sözler. Kıran kırana bir rant dünyasında yol aldığımızın resmidir bu.
Ben gene de “vicdanın bitmediği”ne inanırım. Kimde, nerede, nasıl karşınıza çıkar bilinmez, belki bir çocuğun simitini martılarla paylaşmasında, bir kediye süt vermesinde, belki bir büyük annenin torununun yüzünü avuçlarının içine alıp dua etmesinde…
Ne dersiniz, hutbeler, vaazlar eski etkisini yapıyor mu? Hatipler, vaizler yürekten konuşuyorlar mı ne dersiniz?
Tüm bu işlerin tabii mecrasının dışına çıktığı, siyasallaştığı gibi bir kaygı içimi kemiriyor benim. Hiç siyaset yapmayanın bile üzerine gölgesi düşüyor siyasetin şu son zamanlarda.
Bu, iki senedir serbestçe bir araya geleceğimiz ilk bayramımız. Ramazanlar, bayramlar, teravihler, yani bir İslam toplumunun ilişkilerini canlı tutan iklimler paylaşılamadı, uzaktan paylaşıldı ya da. Hep mesafeli yaşandı. Bazen görüşmesiz.
Bayram sohbetlerimiz olacak artık.
Birbirimizin korona hikayelerini dinleyeceğiz. Yakalandık, yakalanmadık, ağır geçti, hafif geçti, şu aşı bu aşı, ikinci aşı, üçüncü aşı, Çin aşısı, Alman aşısı, aşı olmak - olmamak tercihlerinin gerekçeleri, aşının ardında bir hinlik olup olmadığı… kayıplar, cenazesine bile katılamadığımız yakınlar… bayram sohbetlerinin katığı olacak.
Tabii ekonomi var. Ekonominin hemen yanı başında siyaset var. “Hiçbir şey olmadıysa bile bir şeyler oldu insanların geçim dünyasında” Pahalılığı gündem etmeyecek insan var mı? -”Bir elimiz yağda bir elimiz balda” ifadeleri kullanılır mı bayram sohbetlerinde? Hısım akrabanın işsizliği, geçinme zorluğu, maaş düşmesi, ne zaman düzelir bu işler muhabbeti, tabii ki dolar – Euro – altın tırmanışı, tabii ki zamlar, tabii ki enflasyon, peynir, zeytin, simit fiyatları, faizler, birikmiş borçlar, kapanan iş yerleri…. “İşler nasıl “ sorusuyla başlayan bir dünya başlık.
Dedim ya, hemen yanı başında siyaset girer devreye… Bir, bu işlerin sorumlusu olmalıdır, bir de “bu iş nasıl düzelir?” ile gelen alternatifler… Acaba erken seçim olur mu, oylar nasıl dağılıyor acaba, Sedat Peker neler diyor öyle, bu milyon Eurolar neyin nesi, ya FETÖ borsası, ya bir gazetecinin “binlerce dosyanın masumiyetini kanıtladım ve suçlananları kurtardım” ifadeleri, Tayyip’in durumu nasıl, Bahçeli Tayyip’e ne getirdi ne götürdü? Bu gündemin bir de muhalefet ayağı vardır. Millet İttifakı oluşur mu, toparlanır mı, HDP nereye düşer, Millet İttifakının çatı adayı kim olur, şu isim - bu isim ne kadar toparlayıcı, ayrıştırıcı olur, kim kimden oy alabilir vs?
Sanıyorum bunlar, rutin bayram gündemleridir.
Ama ben derim ki, Kurban bir ibadettir. İbadet Yaratan’la ilişkiyi canlı tutma, vesilesidir. Yaratanla ilişkisi canlı kalan insan, insan gibi insandır. Asıl oraya bakmak gerek, derim. İnsanlığımız nerede, Yaratan bizlere baktığında ne görüyor her birimizde? Kalitemiz kaç karat? Kurbanların teslimiyeti kadar teslimiyetimiz var mı? Kalblerimizin kıvamına bakma zamanı, derim bugünler.
Bayramınız mübarek olsun.