Aç yok da tok az imiş
Yaa Alev Hanım, böyle işte. Size magazin manşetinden “Türkiye’nin karnı doydu, tokuz çok şükür” dedirten gazeteyi dün okudunuz mu?
Ekonomi yazarı Dilek Güngör, “Hayat çok pahalı, fiyatlar uçtu” diye yazıyordu.
Ağzınızdan attıkları başlığın mürekkebi kurumadı daha.
“Siyasi bir söylem olarak açlık, Türkiye’nin bugünkü koşullarında inandırıcı gelmiyor”du size.
“Bugün artık açlıktan ziyade açgözlülük var. Türkiye’nin karnı doydu. Tokuz çok şükür”dü size göre.
Yine Sabah’tan alın haberi.
Aç yok da sadece tok yatan azmış meğer!
Tavuk eti, yumurta, süt, TV seti, araba...Ekonomi uçtu uçacak diye beklerken son bir yılda fiyatlar uçuşa geçmiş, hem de iki katına varan artışlarla.
İktidarı uyarıyor Güngör; döviz ve enflasyonun ezdiği alım gücünü bir de fahiş zamların ezdiğini, acil tedbir almak gerektiğini söylüyor.
Demek ki halk yoksullaşmış, alım gücü düşmüş, eve ekmek götürmek zorlaşmış.
Herkesin karnı tıka basa dolu, yediği önünde yemediği ardında değilmiş, bakın!
Son 10 yılda görülmemiş pahalılıktan söz ediyor yazı. En çok da temel gıda maddelerini vurmuş.
Kişi başına milli gelir, 2013’te 12 bin 500 dolara yükselmişti. Bugün 20 bin dolarları bulması gerekiyordu. Ama 8 bin dolarlara gerilemiş.
3 gün önce açıklanan son programda 2023 hedefi, kişi başına 10 bin 700 doları yakalamak. 2008’de bile 11 bin dolardı.
10 yıl önceki düzey, artık gelecek hayallerimiz arasında dahi yer almıyor.
Gelir dağılımındaki makasın daralmadığını, uçurumun tekrar açılmaya başladığını gösteren resmi TÜİK rakamlarını da koyun üstüne...
Türkiye şahlanıp zenginleşmemiş, fakir giderek daha da fakirleşiyor demek.
Edebiyat ustası Alev Alatlı’yı yine de iknaya yetmemişti.
Belki Dilek Güngör’ün çaldığı alarm zili, onun da uyanışına vesile olur.
Herkesin önünde yağlı lokma, ballı maaş ve ihale var da kimse beğenmiyor değilmiş.
Çalışanların yarısı, asgari ücrete talim ediyor. O para da pula dönmüş.
KRT’de, “Sen Ne Dersin” programında Yavuz Oğhan ve İnan Demirel’le konuştuğumuzdan daha vahimmiş tablo.
“Acından değil ama kahrından ölür insan, boğazına kadar borca batıp yarınından emin olamamaktan kahrolunur, borçlu ölmez ama benzi sararır” demiştim de izleyiciden itirazlar gelmişti. “Tok, açın halinden ne anlar” atasözünü hatırlatıyorlardı.
Haklılarmış, az bile söylemişim.
Alatlı’nın tokluğa şükrünü, “El uzatılan yere dil uzatılmaz” deyimiyle izaha çalışmıştım.
El açılan kapıya laf etmek güçleşir, evet.
Tıka basa doyanlara Allah manda şifalığı versin...
Fakat karnı tok sırtı pek olanlar, iktidarın nimetlerinden yararlananlar ya da ikbal beklentisine girenler bile inkar edemiyor artık. Halkta geçim sıkıntısı başgösterdi.
İktidar medyasında “Aç yok ama hayat da çok pahalı, kuru ekmeğe talim edenler var” yazıları çıkıyor.
Yoksullukla mücadele ise sadaka ve zekat dayanışmasına havale.
Demek ki geçinememekten, yokluktan, darlıktan, eve ekmek götürememekten şikayet açgözlülük, nankörlük etmek değil. Gerçekmiş. Biri, Alev Hanım’a da iletsin.
Edip Uğur'un ardından: Değdi mi?
Allah rahmet etsin; şubatta Kadir Topbaş’ı kaybetmiştik, dün de Edip Uğur’u.
Biri İstanbul, diğeri Balıkesir büyükşehir belediye başkanlıklarından zorla istifa ettirildiler.
İkisi de AK Parti iktidarının harcında emeği olanlardandı.
2017’deki akıl almaz furyada önce istifaya ayak dirediler. Ama medya destekli baskı ve tehdit kampanyasına yenildiler.
Ne yolsuzluk ve FETÖ’cülük imalarıyla zan altında bırakılmayı kaldırabildiler. Ne de vefa ve kadirşinaslık görememeyi...
Reva görülen muamele kime ağır gelmezdi ki!
Zehir edildi mücadeleleri, emekleri burunlarından getirildi. İkisi de kötü hastalığa yakalandı. Belki de kahırdan...
Yanlış yapanları kenara koyup yola devam etme iddiasıyla el çektirilmişlerdi.
Sanki yolsuzluk ve FETÖ’ye yardım gibi yanlışlar yapmanın karşılığı, yargıda hesabını sormak değilmiş de bir kenara koyup yola devam etmekmiş gibi.
Seçmen iradesinin hiçe sayılıp sayılmayacağına da aldırılmadı.
Sandıkla gelip sandıksız gönderildiler. ‘Antidemokratik müdahaleye, vesayetçiliğe girer’ denmedi.
İBB Meclisindeki AK Parti Grubu, Kadir Topbaş’ın adını Yenikapı Meydanı’na vermeyi teklif etti.
O zaman sormuştum:
Zan altında bırakılarak istifaya zorlandığını, bir demokrasi ayıbının mağduru olduğunu, seçmeninin iradesine saygısızlık yapıldığını, belki de kahrından öldüğünü unutturur mu?
Edip Bey’in de adını yaşatmak, itibarını iade etmek gibi bir siyaseten sahip çıkma gösterisine girişebilirler. Soru aynı.
Görevlerinde her dedikleri, her yaptıkları doğru olmayabilir. Hataları sevaplarıyla hizmetleri geçti. İkisi de haza beyefendi, kalendermeşrep siyasetçilerdi.
Sandık sonucunu sandıksız değiştirme müdahalelerine kurban gittiler. Ne uğrunaydı? Değdi mi?