AK Parti'nin Adâlet ve Kalkınma'sı
İktidar partisi, hummalı bir şekilde büyük kongresine hazırlanıyor. Kongre için çok isabetli bir slogan bulmuşlar. Türkiye Yüzyılı'yla da uyumlu olsun diye "Adında AK, ışığında istikbal" sözünü kullanacaklarmış.
Kongreyle birlikte parti yönetimi ve bakanlık koltuklarında revizyon bekleniyor. Rivâyete göre kimin değişeceği de kamuoyunda heyecan ve ilgi konusuymuş.
Fakat ne hikmetse Ömer Çelik sözcülükten, Yılmaz Tunç Adâlet Bakanlığından, Abdülkadir Uraloğlu Ulaştırma'dan gider mi, yerlerine kim gelir diye merak edip soran tek kişiye rastlamadım halktan.
Siyaset kumkumalarının dedikodu çarklarının dışında bir Allah kulu da mı ilgilenmez? Çarşı pazarda ilgilenen çıkmadı karşıma. Heyecan o derece yüksek yani.
O gitse bu gelse halk için ne değişecek? Makamlara gelip gidenlerden başka kimse için fark etmiyor.
Herhalde özel sohbetlerde, Ankara gazetecilerinin kulağına hep fısıldandığı gibi, parti kurullarında artık siyaset üretilmediğindendir. Yanlış anlaşılmasın, bu sırrı fısıldayanlar öyle CHP'li filan değil, yüksek sesle konuşamayan AK Parti elitlerinin bizzat kendisi.
Parti kurullarında toplanıp dağılıyorlar ama gerçek bir tartışma ortamı bulamıyorlarmış. Takdirlerini gür sesle daima büyüklerine bildirirken göstermelik rollerinden şikâyetlerini bile kısık sesle ancak halka duyurma gayretindeler.
Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Mehmet Uçum, atanmış biri. Fakat seçilmiş yöneticileri dururken AK Parti'ye ayar verircesine istikamet çizmesi, siyasete sınırlar koyması homurtulara yol açmıştı. Homurdayanlarsa kenara çekilmiş birkaç AK Parti gediklisiydi. Rolleri çalınan aktif parti yöneticileri, tepkisiz izlemişti.
Parti yönetimindeki değişiklik beklentisinin halkta niye heyecan ve ilgiye yol açmadığını anlatmak için başka söze gerek var mı?
İktidarın, kadro değişikliğinden çok anlayış değişikliĝine ihtiyacı var görünüyor. Ortak akıl ve katılımcılıktan uzaklaşan karar süreçlerini, sözde değil özde değiştirmedikten sonra bütün parti yöneticilerini, bütün bakanları yenileseler ne olur?
İşte o yüzden büyük kongre için seçtikleri sloganı doğru buluyorum.
AK Parti'nin, her şeyden önce ismi üzerinde yeniden düşünmesine vesile olur belki.
23 yıllık iktidarın başlarında, iktidar ama muktedir değilken... Yani henüz yargıya hükmü geçmez ve vesayetiyle didişirken hep şöyle iğnelenirdi: Kalkınmasına lâfım yok ama adâletini istemez, kendine kalsın.
Yargı vesayeti de yenildi, yenisi dahi kuruldu, tüm dizginler ele geçti, hem iktidar hem muktedir. Ve tablo daha parlak değil, artık Adâlet ve Kalkınma'nın kalkınması da istenmiyor.
Adâlette gelinen nokta şu: Aslolan güya tutuksuz yargılamakken Türkiye'de, her 100 bin kişiye 403 tutuklu düşüyor. Ve bu rakam, OECD ülkeleri arasında bize en yakın ikinci ülke Macaristan'ın iki katından fazla. 2009'da orta sıralardayken istikrarlı bir yükselişle 2022'de açık ara birinciliğe çıkmışız.
Kalkınmasını sorarsanız... AK Parti eski MKYK üyesi ve hızlı Reisçi Metin Külünk, 4 sene kadar önce durumu özetlemişti. Kaynakları betona yatıran, fakirden alıp zengine servet aktaran, halkı daha da yoksullaştırırken zengini daha da kalkındıran, milli geliri âdil bölüştürmeyen bu kalkınma düzenini baştan ayağa değiştirmeye çağırıyordu.
Anlayacağınız, dünya lideri olduk ama en kalabalık hapishane nüfusunda. Kişi başı gelirde, insanını iyi yaşatmakta, hak ve özgüklerde yani adâlet ve kalkınmada değil.
Sloganını atarken bununla yüzleşmesi, yalnızca AK Parti'nin değil hepimizin, Türkiye'nin hayrına olmaz mı? Eski bir sloganlarında söylendiği üzere, o zaman AK Parti kazandığında Türkiye de kazanır.














