Barlas’ın nesi ciddiye alınacak?
Mehmet Barlas, Sabah’ın başyazarı diye söylediklerini ciddiye alanlara dün bozuk atıyordu.
“Şapa oturacaklar” cümlesiyle biten çok içerikli söylenmelerini bir kenara koyabiliriz.
Fakat ‘ne ciddiye alıyorsunuz yahu beni, onlar fantezimdi’ dediği şeyleri bir kenara koyabilir miyiz?
Dün ‘fantezimdi, ciddi değil’ diye kendi kendini yalanladığına bakmayın. Önceki gün, bütün ciddiyetini takınarak “siyaseti ciddiye alanlar, bu söylediklerimi hafife almasın” diyordu.
Önce ciddiye aldırmaya, sonra da fantezi diye unutturmaya çalıştığı şey, muhalefete verilmiş bir muhtıraydı.
CHP ile İYİ Parti’yi, dikkatli davranmaya çağırıyordu. Yoksa bir sabah kendilerini kapatılmış ve seçimlere girmekten yasaklanmış bulabilirlerdi. Milletvekilleri de sürgüne gönderilirdi.
Dikkat edecekleri husussa, iktidarın kendileri için çizdiği meşruiyet sınırlarınının dışına çıkmamalarıydı.
Muhalefet, yalnızca iktidarın izin verdiği alanda top koşturabilirdi.
Esnaf dolaşmaya, halkla temasa, sokak sokak gezmeye, iktidarı kötü gidişattan sorumlu göstermeye, hele aralarında ittifak kurmaya, hele hele HDP ile yan yana gelmeye, Kürt kardeşlerinin oylarına talip olmaya, aynı zamanda milliyetçi muhafazakar seçmene hitap etmeye zinhar izinleri yoktu. Bu konular iktidarın tekelindeydi, onlara hak değildi.
Barlas, ayrıntıya girmiyordu. Yasak alanı, özetle ‘yalancılık, küfürbazlık ve terörist hainlik’ olarak tanımlıyordu.
Kılıçdaroğlu ile Akşener’e; eğer ayaklarını denk almaz da yasak alanda siyaset yapmaya devam ederlerse başlarına geleceklere dair ayar ve gözdağı veriyordu.
Tabii ki CHP ile İYİ Parti’ye kapatma davası açılacağından, seçime girmeleri yasaklanacağından ya da muhalif siyasetçiler Fizan’a sürüleceğinden değil. Amaç, korkutarak muhalefeti dar bir alana hapsetmek.
Daha önce çokça izlediğimiz bir film bu. En çok da AK Parti ve Erdoğan, tekrar tekrar izlemekten şikayetçiydi.
Eski partileri kapatılmıştı, AK Parti’yi kurduklarında siyasi yasağı hala devam ediyordu.
Erdoğan, neyle karşı karşıya olduklarını ve nasıl mücadele edeceklerini, daha yolun başında, ocak 2002’de şöyle ortaya koymuştu:
“Birinci parti olarak iktidara geldiğimiz anda ilk atacağımız adım, şunu bilesiniz ki demokratik hak ve hürriyetlerle ilgili siyaset alanının genişletilmesine yönelik olacaktır.
Çünkü hukuk, sadece bana gerekli değil. Tüm insanlar için gerekli olan bir şey. Bu noktadan hareket ettiğimizde görüyoruz ki, Türkiye`de siyaset alanını zorla daraltmak isteyen, bu yönde gayret sarf eden bazı anlayışlar var. Demokrasi standardını ülkemizde yüksek değil de tam aksine alçak tutmak isteyen anlayışlar var.”
Maalesef bugün de varlar, benzer gayret ve anlayışlara hala rastlıyoruz.
Barlas’ın fantezilerinin ciddiye alınacak yanı da bu; siyasetin alanını daraltma operasyonuna hizmet etmesi.
Berat Bey'in 'dolar' mesajı kime?
Berat Albayrak, yeri yerinden oynatacak bir kitap yazıyormuş. Adı, “At izi it izi” gibi bir şey olabilirmiş.
Ayrıca “yüzünü kıbleye, sırtını dolara yaslayan” bir kitle varmış. Ve bunlar, ilk günden beri Albayrak’a düşmanlık ediyorlarmış. Kitap, onların ipliğini de pazara çıkaracakmış.
Bir intikam şaheseri olacak yani.
Kim mi söylüyor? Albayrak’ın babası Sadık Albayrak. Derdi birilerinin kulağına kar suyu kaçırmak mıdır, artık nedirse, bu tehditkar detayları da tellal takımından bir ulak vasıtasıyla adresine ulaştırıyor. ‘Duymayan kalmasın’ der gibi.
Gerçi memleketin kasasının teslim edildiği bir yetişkin adına niye ikide bir babası konuşur, anlamış değilim.
Ama Sadık Bey kalem erbabıdır, içeriğine hakimiyetinden de belli ki kitabın yazımına yardım ediyor.
Zamanlama da çok manidar. Müjdeyi vermek için doların 10 liraya dayanmasını bekledi. Berat Albayrak’ın Hazine ve Maliye Bakanlığından ayrılışının da birinci yıldönümünü seçti.
Berat Bey olsa plansız bir çakışmaya ihtimal vermez, komployu yapıştırırdı hemen: Bu kadar denk gelmeleri tesadüf mü yani, hadi canım, külahıma anlatın siz onu(!)
O gittiğinden beri at izi it izine karışık, Hakla batılı ayırmak da hala zor.
Yetmezmiş gibi, şimdi mesajı alan birilerinin ödü de bir şeylerine karışmıştır. Her kimse o “yüzünü kıbleye, sırtını dolara yaslayan”lar, onlar işte.
Kitap yayınlanmazsa izleri ayırmayı nihayet başardılar demektir.
Berat Bey’in veda notunda belirttiği üzere, Mevla sonlarını hayreylesin.