Faiz kalıyorsa Ağbal niye gitti?
Merkez Bankası Başkanı değişti. Fakat para politikalarında ciddi bir değişiklik yapılmayacak.
Bu teminatı, önce Ağbal'ın yerine atanan yeni Başkan Kavcıoğlu verdi. Ardından Hazine ve Maliye Bakanı Elvan, bu güvenceyi teyit etti.
Yetmedi, Cumhurbaşkanlığı Finans Ofisi Başkanı Prof. Göksel Aşan, mesajı tekrarladı.
Aşan, "Yeni Başkan Kavcıoğlu ile Bakan Elvan, son derece doğru bir mesajı iletiyor. Para politikası tarafından baktığımızda, ciddi bir değişikliğe gidilmeyeceğinin mesajını veriyorlar" dedi.
Ola ki piyasalar yeterince anlamamıştır diye, aynı mesajı bir kez de Yiğit Bulut üstüne basa basa şöyle duyurdu:
"Cumhurbaşkanı Başdanışmanı sıfatı ile söylüyorum, bütün piyasa bunu bilsin, bakın, sayın MB Başkanı altını net olarak çizdi. Herhangi bir olağanüstü toplantıyla herhangi bir kısa vadeli faiz değişikliği olmayacak."
Yanı sıra, Ayasofya Baş İmamı Boynukalın'ın "İslam faizcilerle mücadeleyi emrediyor, güçlü ülkelerde sıfır faiz olabiliyor" şeklindeki paylaşımına AK Parti'den tepki geldi.
Grup Başkanvekili Turan, Ayasofya İmamı sıfatıyla bu tür tartışmalara girmemesi için Boynukalın'ı nazikçe uyardı.
İktidar, ayet ve hadisle üstünde faizi sert indirme baskısı kurulmasını istemiyor. Hatta dinin de gereği diye, kamuoyunun bu tür beklentilere sokulmasından rahatsızlık duyulduğu anlamı çıkmıyor mu?
Peki Ağbal niye gitti?
Öyla ya, yüksek faiz politikası yüzünden gittiği sanılıyordu.
Yükselttiği faiz kalıyorsa, başkan niye gitti?
Para politikası değişmeyecek, devam ettirilecek ama başkan değişti.
Sebep, faiz-enflasyon politikası değilse ne?
Onun cevabını, bu değişikliği savunan yetkililer de bilmiyor.
Cumhurbaşkanlığı Finans Ofisi Başkanı Prof. Aşan, nedenini sadece Cumhurbaşkanı'nın bildiğini açıkladı.
"Cumhurbaşkanı'mızın Merkez Bankası başkanını ne sebeple değiştirdiği, sadece Cumhurbaşkanı'mızın bilgisi dahilindedir. Eğer Cumhurbaşkanı'mız ihtiyaç görürse nedenini paylaşır."
Arttırdığı faiz kalıyorsa Ağbal'ın niye gittiği, aziz milleti ilgilendirmiyor demek. Onu ögrenmiş olduk. İstenirse millete söylenip istenmezse söylenmeyecek bir sır.
Dün sormuştum. Bu durumda acaba şunun cevabını milletle paylaşmaya gerek görürler mi:
Ağbal başkanlığa atandığında, Cumhurbaşkanı “Dolar düştü, borsa yükseldi, risk puanı indi, doğru yolda olduğumuzu gösteriyor” demişti.
Ağbal’ın alınmasıyla dolar çıktı, borsa çakıldı, risk puanı fırladı. Neyi gösteriyor? Atayan da alan da Cumhurbaşkanı'yken dış güçler, paramızdaki kaybın ve kötü yönetimin nesinden sorumlu?
Yoksa bunu da sorma hakkı yok mu, yeni Başkan bile hikmetini bilmezken milletin merak etmesi uygun değil mi?
İmamlar konuşamayacak mı?
AK Parti tabanında ilginç bir gerilim yaşanıyor. İmamların, siyasi tartışmalarda söz hakkı yok mu? Herkes konuşurken imamlar susacak, Allah’ın emirlerini tebliğ etmeyecek mi?
Nereden çıktığı malum; Ayasofya Baş İmamı Prof. Boynukalın, hemen her gün güncel gelişmelere ayet ve hadislerle yorum getiriyor.
İlkin, İstanbul Sözleşmesi’yle patlak verdi. AK Partili Özlem Zengin, Hoca’nın paylaşımlarını doğru bulmadığını, siyaseti siyasetçilere bırakması gerektiğini söyledi.
Zengin, Allah’ın ayetlerini hatırlatan Hoca’yı susturmaya çalışmakla suçlandı, linç yedi.
Cübbeli Ahmet ve benzerlerinden arka bulan Hoca, hız kesmedi. İfade özgürlüğünü serbestçe kullanmaya devam etti.
Son olarak faiz meselesinde, AK Partili Bülent Turan, Hoca’yı dostane şöyle uyardı:
“Ayasofya’nın açılışı gibi tarihi bir meydan okumayı gölgede bırakacak bir tavırla sürekli polemiklerin içinde olmanız Ayasofya için bedel ödeyen herkesi üzmekte!..Faydası olmadığı kanaatindeyim”.
Boynukalın, paramızdaki değer kaybından dış güç saldırısını sorumlu tutmuştu. Yedi düvelle istiklal savaşı verdiğimizi belirtmiş ve ayette emredildiği üzere, milleti açlıkla sınanmaya karşı sabra çağırmıştı.
Ama klasik parti propagandasını ayete, dine dayandırması, iktidarı memnun değil rahatsız etti. Çünkü iktidarın alanını daraltıyordu. Siyaseti, Allah’ın emriyle din adına konuşan hocaların kontrolü altına sokuyordu.
Destekçileri, yine AK Parti’ye karşı Hoca’nın konuşma özgürlüğünü savundu. Bu kez de Turan, linç yedi.
Diyanet Vakıf-Sen Başkanı Ünal’ın İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkma gerekçesi, yine havalarda uçuştu:
“Açın Kur’an’ı okuyun, başka bir şeye gerek yok, hukuk da orada yazılı kadın hakları da faizcilerle mücadele de...”
O zaman ayetleri en iyi bilen, en güzel kıraatle okuyan bir hafızı niye başkan yapmıyoruz da anayasa, kanun, Meclis, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi, demokrasi, milli irade gibi kavramlarla günaha, küfre, şirke giriyoruz demezler mi!
Diyanet’in İslam Ansiklopedisi’ndeki “Harici” maddesi, ayetleri siyasi slogan gibi kullanmanın neye yol açtığını anlatıyor.
Halife Hz. Ali’yi bile kafirlikle suçlayıp şehit eden Hariciler, Ansiklopedi’de toplumsal gelişmeye ve devlet düzenine ayak uyduramayan dar kafalı, sığ ve bağnaz bedeviler olarak tanımlanıyor. Laftan anlamaz bir “kabile zihniyeti” diye.
“Hüküm ancak Allah’ındır” ayetini sloganlaştırıp Kur’an’dan başka kanun ve kural tanımayız diye ayaklanmışlardı. Her şeyin yazılı olduğu Kur’an’a yorumsuz, tefsirsiz, muradına mana vermeden harfi harfine uymayı dayatıyorlardı.
Bu da Harici vaizlerinin sözüne, iktidara ve kanun düzenine din adına hükmetme gücü veriyordu. Sözlerinden çıkanları, dinden çıkmak ve Allah’a karşı gelmekle suçlama gücü!
Ben Zengin’le Turan’ı haklı buluyorum.
İmamlar camide siyaset yapacaksa hakimle savcı mahkemede, asker kışlada, polis karakolda, öğretmenler de okulda siyaset konuşsun, onların başı kel mi, vatandaş değiller mi, parti propagandası yapmaya hakları yok mu?
Siyasete gireceklerse cübbeyi, üniformayı çıkarmak onlara şart da din görevlilerine niye değil?
AK Parti, iktidar mücadelesinde yararlanmak için şımarttığı neo-Harici reflekslerle karşı karşıya geldi. Önünü açtı, durduramıyor şimdi.
Partiler üstü tutulmalıyken dinle siyaseti, partiyle camiyi, mitingle cumayı, ayetle sloganı, vaazla propagandayı ayırmamanın getirdiği yer burası. Umarım ders alınmıştır.