Hayırlı tıraşlar

"Bunlar dinsiz, imansız, kitapsız"...

"Bunların dini, bayrağı, ezanı yok"...

"14 Mayıs'ta bu ülkeyi küffara teslim etmeyeceğiz"...

"Namazın bile kazası var ama bu seçimin kazası yok"....

"Bay Bay Kemal'e oy vermek, kimseye vacip değil"...

"Biz emri Allah'tan, onlar Kandil'den alıyor"...

Karşıtını bir kalemde dinden, imandan çıkarıp milletten bile dışlayan bir ihraççı propagandayla karşı karşıya muhalefet.

Vaktiyle şairin, 'çok Müselmânı bu soğuklar eyledi âteşperest' dediği kadar var.

Estirilen bu soğuk rüzgârların, daha çok kimseleri âteşperest edeceği ortada da...

Din, iman mücadelesi veriyor gibi onca esip gürlemeler; "sizler ne patatese, ne soğana liderinizi kurban etmezsiniz"le mi bitecekti!

Merkez Bankasının eriyen 128 milyar doları nasıl açıklanmıştı:

"Başbakanlığım döneminde bu döviz rezervini 135 milyar dolara kadar çıkardık. Daha sonra bir düşüş yaşandı, yoktum. Cumhurbaşkanıydım."

Bir ara düşerken yoktu ama Suud ve Emirlikler gibi düşmanlıktan dönülen dostların desteğiyle yine Erdoğan yükseltecekti.

Patates, soğan fiyatları yükselirken de Erdoğan yoktu anlaşılan. Yine Cumhurbaşkanı'ydı. Bir anlık dalgınlığından yararlanan hangi dinsiz, imansızlar yükselttiyse!

Boş bırakmaya gelmiyor işte; enflasyon güya düşüyor ama patatesle soğan yerine siyaset ucuzluyor.

Neyse ki halkın pahalılıktan yanına yaklaşamadığı soğanı, patatesi ucuzlatırsa yine Erdoğan ucuzlatacak; söz verdi.

Dünyada Türkiye Yüzyılı başlarken halk soğan ve patates alamıyor, din ve vatan her an elden çıkabilir, bir ara dalgınlık eseri böyle bir zafiyete de düşmüşüz nasıl olduysa.

Fakat Erdoğan milletin, liderini soğanla patatese kurban etmeyeceğinden emin, buna güveniyor.

The Economist adlı İngiliz dergisi de gitsin istiyormuş; kuru ekmekle soğana muhtaç kalmak pahasına Erdoğan'ı tekrar seçmek için bir neden daha.

İktidar, Sisi'yle sandıkta yarışmaya kalktı, kaybetti.

Şimdi de The Economist'le, soğan ve patatesle yarışmayı deniyor.

Erdoğan, Kılıçdaroğlu'yla kendisi arasında bir seçim yapılsın istemiyor. Terör örgütleriyle, dış güçlerle, gerekirse patates, soğanla arasında bir seçim yapılsın istiyor.

Oy pusulasına PKK amblemini, Biden'ın resmini, patatesle soğanı basma imkanı olsa basılacak hani.

"Salgın, sel, deprem Allah'tan geldi; takdir böyleymiş, kader işte, iktidar ne yapsın" rahatlığıyla...

Asrın yıkımı; asrın depremi olduğundan yaşanmış sanki. Tedbirsizlikten, müdahaleye geç kalmaktan değilmiş gibi.

Deprem yıkımında 50 bin can kaybedilmiş olabilir. Din, vatan kurtarmanın yanında lafı ettirilir mi? Büyütülecek tarafı yok, üstünde durmaya değmez noktasına getirildi iki ayda.

İktidar, ülkeyi şahlandırırken sorunlar ya Allah'tan yahut dış güçlerden geliyorsa ne konuşuyor daha muhalefet!

Bu hainliklerin hesabı, zaten sandıkta sorulacak. Yoksa niye seçime giriyoruz. İktidarın nasıl yönettiğini oylamak için kurulacak değil ya sandıklar!

Büyük resmi gören, küresel oyunları bozan davanın garibanı, soğanla patatese mi değişecek liderini!

Dış güçlerin de seçime girdiğini ve iktidarla dış güçler arasında bir seçim yapmak için sandığa gideceğini zanneden, dünyalara değişmez...

Gaza, toza boğuldu seçmen. Sağlıklı karar veremesin diye. Doğru karar vermesinden korkuluyor demek.

Berat Albayrak'ın bakanlığa veda notundaki gibi, at iziyle it izini karıştırdılar. Hak ile batılı ayırmayı zorlaştırdılar.

Kara cüceye dönüşerek sönmeyen yıldızlar, patlar. Süpernova patlamasından çıkan gaz ve toz bulutundan da yeni yıldızlar doğar.

Büyüklenme dönemlerinden sonra da böyledir. Kahramanlık destanlarının gülünç taklitleri yazılır.

Jonathan Swift, Gulliver’i serüvenlere salarken yolunu ilkin Lilliput diyarına düşürmüşse bundan. Kendini dev aynasında gören kibirli cücelerin ülkesiydi. İngiliz epik şiirinin kitabını tersinden yazarak sahte kahramanlığı yeriyordu.

Hiciv üçlemesi olarak tasarlamıştım; destanı alaya bozan ilk iki kitabım basılmıştı: "Sıkıyönetici Buhran" ve "O Kadar da Uzun Boylu Değil".

Üçüncü taşlama ise yolda, demiştim. "Tıraş Bitince Parodisi Başlar", çıktı.

Mayıslardan bir mayıs sabahı illaki tıraşlanacak takma bıyıkları anlatıyor, bir 'efsane bitince parodisi başlar' hicvi.

Laf aramızda kapak da epik oldu, sanatçı dostum Ahmet Güneştekin sağ olsun, onun eseri. Tasarımı, sanatçı Şener Özmen'e ait.

Ve kısmetse ilk imzası, bugün Merzifon Kitap Fuarı'nda.

"Asılın usturalara heyamola!"

img-20230505-131610-801.jpg

YORUMLAR (107)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
107 Yorum