Karakolda ‘Haydar Abi’ dönemi

Haydar Abi’ kovulmuş, karakolda ‘Güzin Abla’ dönemine geçilmişti. Z kuşağı hatırlamaz, sene 1998.

‘Şeffaf Karakol’ projemiz, dünya medyasında haber oluyordu.

Cam gibi içini gösteren, kamerayla gözetlenen, perdeleri de kapısı da 24 saat açık, gözaltına alınanlara suçlu muamelesi yapılmayan, güler yüzle dert dinlenen, sıcak duş imkanı bile sunulan karakol modası başlatılmıştı.

Üstüne AK Parti geldi, 2002’den itibaren bir 10 yıl boyunca ‘işkence ve kötü muameleye sıfır tolerans’ politikasıyla reformlar yaptı.

Caydırıcılığı arttırmak için birçok kanun değiştirildi.

İşkence suçlarında, AİHM tazminatlarının sorumlulara ödetilmesinin yolu açıldı.

Kolluk görevlilerinin bu suçtan soruşturulması, mülki amirin iznine bağlıydı, kaldırıldı.

İşkence suçu, zaman aşımına tabi olmaktan çıkarıldı.

Hapis cezalarının paraya ve başka tedbirlere çevrilmesi yasaklandı.

İşkence suçları acil işlerden sayıldı, öncelikli olarak soruşturulacaklar arasına sokuldu.

Bu davalarda, duruşma aralarının 30 günü aşamayacağı kuralı kondu. Yargılamalar hızlandırıldı.

Ölüme sebebiyet verme halinde, işkenceciye ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası getirildi.

Karakolda ‘Haydar Abi’ dönemi sona ermişti.

Bırakın sıra dayağını, sopadan geçirmeyi...Karakolda fırça dahi çekilemeyecekti. Kötü muamele tarihe karışmıştı.

Polise yolu düşen vatandaş, asık suratla bile karşılanmayacaktı.

‘Haydar Abi’ artık bir ticari sopa markasının adıydı, karakol aletleri arasında yeri yoktu.

Ve sene 2021...

İstanbul’da, Esenyurt Karakoluna ayağıyla gelip giren Birol Yıldırım, ölü çıktı.

42 yaşındaki Yıldırım, bir özel güvenlik şirketinde amirdi. Polisle tartışma sonrası karakola çekilen bir mesai arkadaşıyla oğlunun akıbetini sormaya gelmişti.

Yıldırım’ın da keyfi gözaltına alındığı; kameraların görmediği bir kör noktada, 10 polis tarafından hadleri bildirilirken işkence altında can verdiği iddia ediliyor.

Sağ kalan baba ile oğlunun ifadeleri yansıdı, haberlerde rastlamışsınızdır. Doğruysa ters kelepçeyle keyfi gözaltından arabada başlayan ve karakolda süren feci dayağa kadar ağır suçlamalar var.

Soruşturulması aciliyet arz eden bir karakolda şüpheli ölüm vakası ve işkence iddiaları söz konusu.

Olay, 5 Haziran gecesi yaşandı. Üzerinden 10 gün geçmiş oluyor.

Ne yapıldı, ne yapılıyor?

CHP’li Alpay Antmen tarafından Meclis’e de taşındı. “Yıldırım’ın, yüzü kan revan içinde morga kaldırıldığı doğru mu, otopsi raporu nerede” diye İçişleri Bakanı’na soruldu.

Hala aydınlatıcı, ikna edici bir açıklama duydunuz mu? Ya da gerektirdiği ciddiyetle üstüne gidildiği izlenimine sahip misiniz?

Azami duyarlılıkla ele alındığını gösterme çabası bile yok ortada.

Yetkililerde, adi vakaymış gibi bir lakaytlık ve vurdumduymazlık...

Bakan Soylu polise, uyuşturucu satıcılarının ayaklarını kırıp sorumluluğu kendisine atma talimatı vermişti.

Çıktığı son TV yayınında da bu sözlerini savunmuştu. “Evet, uyuşturucu satıcılarına falan kötü davranılıyor, dövün diye de ben talimat veriyorum. Raporlarda işkence diye yazanlar bunlar” demişti.

Peki Esenyurt Karakolunda yaşanan nedir? Sorumlusu kim? Haydar Abi dönemine, yargısız infazlara geri mi döndük? Sıfır tolerans kanunları, işkence ve kötü muamele yasağı rafa mı kalktı?

Vay be, nereden nereye!

Yargıyı Orhan Baba mı arındıracak?

Hadi, organize suçtan arandığı için, Sedat Peker’in yargıdaki çürümeyle ilgili ifşalarına itibar edilmiyor...

Gerçi o da ayrı dert. Suç şüphelilerinin beyanı esas alınmayacak, sabıkalıların lafıyla hareket edilmeyecek, şahitlikleri kabul edilmeyecekse...Yeni içtihat buysa...İtirafçı, gizli tanık ifadeleri üstüne kurulan onca hüküm ne olacak?

Yine de geçtik...

Yahu bir hakim, Peker’in suçlamalarını yalanlarken daha büyük bir ifşada bulundu.

“Hakim ve savcıları araştırın, yüzde 25’i benden daha pahalı arabaya biner” dedi.

Koskoca bölge idare mahkemesi reisine de mi itibar edilmeyecek?

Yargının tek yaptığı, Peker’in ilgili tivitlerine erişim engeli koymak oldu.

Oysa 2 Şubat 2015’te, Cumhurbaşkanı Erdoğan da yargıdaki yozlaşmadan ve rüşvet çarkından şöyle yakınıyordu.

“Birincil mahkemeden tutun da üst mahkemeye varıncaya kadar, ne yazık ki birçok şeyler oralarda dönüyor. Avukatlarıma aynı şekilde birçok talepler geliyor. Demek ki vicdanla cüzdan arasında dolaşan bir yapı var...”

“Yargıyı cüzdanıyla vicdanı arasında sıkıştırmayın” lafı, Yargıtay başkanlarından Mehmet Uygun’a ait. 1998’de, siyasilere uyarı olarak söylemişti.

Bunlar da mı yetmiyor bir ‘Temiz Yargı’ harekatı başlatmaya?

Cumhurbaşkanı, o konuşmada “Adaletin bu mu dünya” isyanını sadece Orhan Baba’nın dile getirmesinden şikayet ediyordu.

Adaleti aramak, sormak yine Orhan Baba’ya mı kalacak?

YORUMLAR (41)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
41 Yorum