Kasılanlar Müzesi yaraşmaz bize
Cuma hutbesinde Diyanet, Cumhuriyet Bayramı’nı Atatürksüz kutlamış, adını geçirmeden.
Erdoğansız AK Parti anmasına, Ecevitsiz ve Erbakansız KKTC kurtuluşu kutlamaya benzemiyor mu?
‘Alisiz Alevilik’ reddiyeleri döşenen bir kurumdan gelmesi ise daha da ironik. Ama komik kaçmıyor artık.
Ya da muz yiyemeyen vatandaşları kızdırdıkları için Suriyeli gençler gözaltına alınıyor. Ve ‘provokatif muz yeme eylemi’yle suçlanıyorlar. Parodi haber olsa kahkahayla güldürür. Fakat gerçek olunca acı bir gülümseme bile zor.
Şuna ne demeli:
İYİ Parti lideri Akşener’in ziyareti sırasında “Burası Kürdistan” diyen Siirtli esnaf, gözaltına alınmış. Örgüt propagandasından.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Başbakanlığında “Doğu Karadeniz Lazistan, Doğu ve Güneydoğu Kürdistan’dı” dediği hatırlatılıyor.
Erdoğan; “Kürdistan” sözüne tepki gösteren CHP ile MHP’yi, Atatürk dönemi Meclis zabıtlarına, Osmanlı eyaletlerine bakmaya çağırıyor, cehaletle suçluyordu.
Politik mizahın yararlanabileceği bir tezat ama kimsenin gülmeye hali yok.
Mizaha yer de tahammül de kalmadı.
Zaten nükteye, şamataya konu olabilecek şeylerin kendisi tahammülsüzlük eseri.
Memleket, baştan ayağa kasım kasım kasılıyor.
Lügatinde ‘eşek şakası’ olan, ağır şakayı bile kaldırabilen bir kültür için hazin.
Oysa mizah, insan zekasının alametifarikası.
Bilim, hayvanların da gülüp gülemediğini hala araştırıyor.
Bizim nasıl gülebildiğimiz, hayvanların niye gülemediği; “Uyuşmazlık Teorisi”yle açıklanıyordu.
Yan yana gelmeyecek, olamayacak uyumsuzluklardan, kaba zıtlıklardan, absürt durumlardan çıktığı için hayvanlar, güldürüden ne anlardı!
Düz ovada yağmurdan kaçmak, komik gelir bize.
‘Ahmak ıslatan çisenti’deki tuhaflık hoşumuza gider, kendi başımıza yağması bile güldürür yüzümüzü.
Yağmurdan kaçarken doluya yakalanmak da öyle. ‘Trajikomik’ der, güleriz ağlanacak halimize.
Hele ‘geçmiş yağmura şemsiye açma’ absürtlükleri gözümüzden yaş getirir, karnımıza ağrı girer, yerlere yatarız.
“Bayram koçu gibi” giyinene güleriz kıs kıs. Yakışmayan gösterişi, rüküş süslenmeyi, altıyla üstünü uyduramamayı ayırt edecek göz bizde vardır.
Hakiki bayram koçu, tezattaki gülünçlüğü, kurbanlıktaki gösteriş budalalığını nereden kavrayacak ki beyni gıdıklansın!
Gırgır geçmek, espriye vurmak insan zekasına mahsus bir hınzırlık olarak görülüyordu.
Fakat şimdilerde teori değişti. Yeni gözlem ve bulgulardan hareketle “Zararsız Saldırı Teorisi” tartışılıyor.
Çünkü...Şempanze, orangutan ve goril gibi primatlarda da bir çeşit mizah anlayışına rastlandığı söyleniyor.
Hint şebeğinin şebeklikleri, maymunun maymunlukları bir komedyenlik yeteneğine dayanıyormuş meğer. Her zaman kendiliğinden ortaya çıkan bir durum komedisi değil.
Köpeklerdeki muzip yüz ve bakışların altında da bir mizah duygusunun yattığından bahsediliyor.
En sürprizi ise fareler. Gıdıklanmaktan acayip keyif aldıkları, kendi ses frekanslarında kahkaha üstüne kahkaha attıkları tespit edilmiş.
Primatlar da gıdıklanmaya benzer tepkiler veriyormuş; gevrek gevrek ya da bıyık altından gülerek!
İşte gıdıklanmanın nasıl olup da böyle güldürdüğü sorusuna, “Zararsız Saldırı Teorisi”yle cevap veriliyor.
Fiziksel varlığa, refaha, kimliğe ya da inanca saldırı, düşmanca değil de zararsız göründüğünde kikirdetiyormuş. Canlılar üstündeki ortak etkisi bu.
Ötekinin dokunması, dürtmesi fiziken acıtmadığında güldürüyor.
Yine de bir boşluk var teoride; zararsız sözlü dokundurmalar bile insanlarda her zaman gülme etkisi uyandırmıyor!
Bugünlerde Türkiye’de, daha çok kızdırıyor hatta.
Çoğunluk, Necip Fazıl’ın “Çatık kaş, hükümet dedikleri zat” dizesindeki ‘gergin insan’ modunda gezmiyor mu?
Sirke satan asık suratlarla rakibe diş gıcırdatma sanatına döndü siyaset.
Güler yüzlü takılmalar, hınzırca iğnelemeler yok.
Şen kahkahalar, ince espriler yerine zehir zemberek öfkeler, düşmanca tehditler patlıyor.
Trakya Üniversitesine bağlı Omurgasızlar Müzesi’nde 2 bin böcek sergileniyormuş. Özel kutularda korunarak.
Omurgasızlar değil de Kasıntılar Müzesi olsaydı, börtü böcekten örneklerini sığdıracak kutu bulunmazdı herhalde.
İnsan, yaradılıştan üstün ve şanslı halbuki; kendi kasılmalarıyla bile dalga geçebiliyor, o donanıma sahip.
Rahmetli Barış Manço’nun “Arkadaşım Eşek” şarkısıyla keh keh neşelenebildiğimiz günlere dönmek dileğiyle:
“Uzun kulaklarını son bir kez salla/Tüm eski dostlarımdan bir haber yolla/Ayrılık geldi başa, katlanmak gerek/Seni çok çok özledim arkadaşım eşek/Arkadaşım eş, arkadaşım şek, arkadaşım eşşek”.