Milli Görüş lideri ve ümmetin liderliği
Milli Gazete’de dün “Bana itaat sözü verdiniz, unutmayın” uyarısı içeren bir yazı çıktı. Yazan, Oğuzhan Asiltürk’tü.
Kendisini, Erbakan’dan sonraki Milli Görüş lideri olarak parti yönetiminin de üstünde konumlandırıyordu.
Ve Erbakan’ın halifesine verilen itaat sözünün, inanç gereği tutulmasını istiyordu.
Saadet Partisi Genel Başkanı Karamollaoğlu’na karşı söylüyor gibi anlaşıldı.
Ama benim kafam karıştı.
Hemen İslam Ansiklopedisi’nin “Biat” maddesini açıp tekrar okudum.
Yetmedi, Prof. Hayrettin Karaman’ın, 31 Mart 2017’de Yeni Şafak’taki “İtaat” başlıklı cuma yazısına bir daha göz attım.
Yine de kafamdaki karışıklığı gideremedim.
Ansiklopedi, aynı anda iki halifeye biat edilemeyeceğini yazıyor.
Karamollaoğlu’nun halifelik iddiası ve biat talebi yok.
Fakat ümmetin lideri olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı tanıyan ve devlet başkanı ulü’l-emre itaati, İslam’ın gereği görenler var.
Bu durumda kime biat edilecek? Bir fikir ayrılığında, ümmetin liderine mi itaat edilecek, Milli Görüş liderine mi?
HALİFE OLSA SORGULANAMAYACAK SANKİ
İkilem tek değil. Başka sorunlar da çıkıyor ortaya.
Çünkü Asiltürk, peygamberimizden sonra Hz. Ebu Bekir’in halife seçilmesini, kendi konumuna örnek gösteriyor.
Yani bırakın sadece Milli Görüş cemaatini, milleti de aşan, doğrudan ümmeti bağlayan bir itaat talebi söz konusu. Hem de kayıtsız şartsız, sorgusuz sualsiz.
Ancak bir yandan da konuyu; kendisiyle Karamollaoğlu, Milli Görüş’le Saadet Partisi ilişkisine indirgiyor.
Ne dediğine bakalım:
“Millî Görüş inancına göre, bir toplumun başındaki yönetici vefat ederse, yerine o görevi yüklenecek yeni bir yönetici seçilir.
Millî Görüş Toplulumunun hizmetini yüklenme görevi, Erbakan Hoca’mızdan sonra bana teklif edildiğinde, bu görevi bir şartla kabul edeceğimi söyledim:
‘Sizden inançlarımıza uygun bir şey yapmanızı istersem, itaat edeceğinize söz veriyor musunuz’ dedim.
Bu talebime yanıt olarak, o toplantıya katılanların tamamı ‘evet, sen bizden zaten yapmak zorunda olduğumuz şeyi istiyorsun, kabul ediyoruz’ dediler.
Erbakan Hoca’mızın yasaklı olduğu dönemlerde bir arkadaşımız Genel Başkan olarak görevlendirilirdi. Genel Başkan olarak görevlendirilen kişi, davanın başında bulunan Erbakan Hoca’mızdan habersiz hiçbir şey yapmazdı. Kendi görüşüne göre hareket etmezdi.”
Maksat açık, mesaj karışık...
HALİFEYİ PADİŞAH, ÜMMETİ TEBAA ZANNEDİYORLAR
Halifeliği ‘dediği dedik’ padişahlıkla, ümmeti emir kulu tebaayla karıştıranlar var.
Fahri şeyhülislam Hayretttin Hoca, farklı düşünüyor.
İşte görüşü:
Bir: Kuran’da Allah ve peygamberden sonra itaat edilmesi istenen ulü’l-emr, emir sahipleri demek.
Devlet başkanından yönetici memurlar ve aile reislerine kadar herkes, kendi çapında bir emir sahibidir. Yetkili, sorumlu ve otorite.
Bilmeyenlere göre bilenler, alimlerle uzman vasfı taşıyanlar da bunlardandır. Hatta emir alıp verme hiyerarşisinde, devlet başkanından bile önce gelirler.
İki: Allah ve peygambere itaatle, diğerlerine itaat yükümlülüğü bir değil. Muhatapları, emri sorgulayıp itiraz edebilir.
Gayrimeşru emirlere, haksız ve yanlış buyruklara uyulmaz. Bilakis karşı gelmek, ilahi bir emir ve dinin gereğidir.
İslam Ansiklopedisi’nde ise “Biatın Unsur ve Şartları” şöyle sıralanıyor:
“Biatın amacı, devlet başkanlığı makamı boşaldığında bu makama bir başkan seçmek ve bağlılık sunmaktır.
Biat akdinin unsurlarından birincisi, bir yanda halife, diğer yanda biat eden kimseler olmalıdır.”
İlmi yeterlilik sahibi, en faziletli ve adil olmak da halifeliğin şartları arasında. Ve halifenin tekliği esas, iki tane olamaz.
Demek ki itaat mevzusu, Milli Görüş içindeki ast-üst çekişmesine indirgenecek kadar basit, düz ve tek taraflı değil.
BİAT İSTEYEN BURADA, ÜMMET NEREDE!
Bir de Tunus’taki Nahda Hareketi lideri Gannuşi gibi halifeliği reddeden, gerçekçi bulmayan Müslümanlar var. Ocak 2011’de Al Jazeera’ya açıklamıştı.
İslam Ansiklopedisi, Hayrettin Hoca, Gannuşi...Hepsi bu işin daha iyi bileni.
Ve devlet başkanı halife dahi bilenin sözüne itaat etmek zorunda.
Uzman kim ise dinen, emir sahibi ulü’l-emr de odur.
Gelin de ayıklayın şimdi sapla samanı.