Neden geldim Diyarbakır’a?

akifb.jpg

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin’e kalırsa “Türkiye’den kaçmak istiyorlar diye bakmamak lazım, gençler dünyayı tanımak istiyor”.

Gençler bundan mı gidiyor, sanmam.

Ama benim Diyarbakır’a gelme nedenim İstanbul’dan kaçmak değildi, orası kesin.

Ahmet Güneştekin’in “Hafıza Odası” sergisi, bugün Sur’daki tarihi Keçi Burcu’nda açılıyor.

Bir ben değilim, sergiyi görmeye uçak dolusu İstanbullu geldi. Kibarlar aleminden tanınmış simalar, namlı gazeteciler...

Sergiyi Pilevneli Galeri sunuyor. Küratörü Murat Pilevneli. Usta sanatçı Şener Özmen danışmanlık yapıyor. Evsahibi ise Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası.

Ahmet Güneştekin’in sıkı hazırlandığını söylememe gerek yok artık.

“Hafıza Odası”, adı üstünde, bir yüzleştirme sergisi.

Güneştekin, Diyarbakır için özel eserler de hazırladı.

Yüzleştirme sanatının bu yeni örneklerinden biri, “Kayıp Alfabe”. Devlet dersinde kaybedilenlerin anısına, devasa bir tabelalar enstalasyonu.

“Analar Duvarı” ile “5 Nolu” enstalasyonları da hayli yankılanacak yenilikler arasında.

Süreci başından beri takip ediyorum. Oda Başkanı Mehmet Kaya ile Yardımcısı Fadıl Oğurlu, organizasyonun her detayıyla bire bir ilgilendiler.

Diyarbakır’ın turizmine büyük katkısı olacak, Türkiye’nin her yerinden sanatseverleri çekecek, dünyada ses getirecek bir sanat olayından söz ediyoruz.

Fırsat ayağa gelmiş. Fakat kayyum yönetimindeki belediyenin, köstek olmamakla birlikte destek de olmadığı izlenimi edindim.

Halbuki tarihi Ulu Cami’nin avlusundaki panolarda bile yazıyor. Diyarbakır, dünyada kilometrekare başına en fazla yazar, şair ve sanatçının düştüğü bir ‘müze şehir’ olmakla övünür.

Böyle tanıtılan bir şehre, dünya çapında bir sanatçının sergisi geliyor. Diyarbakırlı diliyle “Başım gözüm üstüne” demeliydi Valilik.

Allah’tan davet sahibi Ticaret ve Sanayi Odası, serginin kıymetini biliyor da gövdesiyle taşın altına girerek açığı kapattı.

Diyarbakırlının misafirperverliğine zaten laf yok, yeter ki ağırlanacak misafir bulsun.

Şunu da söylemezsem olmaz...

Suriçi’nde başınızı ne yana çevirseniz tarih çıkar karşınıza.

Hendek operasyonlarında yıkılan binaların yerine yenileri, güya Diyarbakır mimarisi tarzında yapılacaktı. Biten ev ve işyerleri, minyatür kopya tarzında olmuş, daha büyük yapılamaz mıydı, bu bir!

Eğer mesele tasarrufsa...Eskileri, Diyarbakır bazalt taşındandı. Diyarbakır’da bazalt kalmamış gibi yeni taşlar ta Kayseri’den getirilmiş, bu israf nedir, etti size iki!

Baktım, Diyarbakırlılar artık bu tür çarpıklıkları yadırgamıyor bile.

Kayyum yönetimi, Diyarbakır’da kalmamış gibi daire başkanı, müdür ve hatta memurları dahi belediyeye şehir dışından getirirken bazalt taşı mı getirilmeyecekti?

Herhalde “ithal memur”lara alışanlar, ithal taşa mı alışmayacak diye düşünülüyor.

İyi ki geldim, iyi ki gördüm, Diyarbakır’ın mutfağı da öyle böyle değildir. Eminim gelen herkes aynı damak memnuniyetiyle ayrılacak.

Ayrıca gelmesem, Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi DİTAM’a uğrayıp Başkan Yardımcısı Sedat Yurtdaş ve yönetim kuruluyla o hızlandırılmış ufuk turunu nasıl yapacaktım!

“Hafıza Odası”, iki ay boyunca Keçi Burcu’nda açık. İmkanı olanlara tavsiye ederim, mutlaka yolunuzu düşürün, etkileyici bir sanat ziyafeti.

Hem gezip görmeye değer bir şehir. “Neden geldim Diyarbakır’a” pişmanlığı yaşamazsınız.

Günün anlam ve önemine uygun bir şarkıyla bitirelim, Erkan Oğur’dan: “Neden geldim İstanbul’a”.

Peşinden de orijinal versiyonunu dinleyebilirsiniz.

Yüzyıl önce buradan ABD’ye mecburi göç edenlerin gurbetteki sıla hasretini, acılarını saza, söze döküyor. Osmanlı Rumlarından Achilleas Poulos’un içli sesinden gelsin.

YORUMLAR (47)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
47 Yorum