Bir cana dokunan olarak öğretmen
2023 Eğitim Vizyonu açıklandığı tarihten itibaren Türkiye eğitim gündemi ile meşgul. MEB, geleceğin Türkiye’sini doğru eğitim hamleleri ile kurmaya çalışma arayışında. Kaliteli eğitim ile hem Türkiye’nin nitelikli insan çıtasını yukarı çıkarmaya hem de ekonomiyi besleyen insanı yetiştirme uğraşı içinde. Öğretmenlik eğitimi ile ilgili yönetime geldiği tarihten itibaren de bir arayış içinde.
Mevcut öğretmenlik eğitimi ile eğitimin devam edemeyeceği aşikar. Mevcut öğretmenlerle de endüstriyi geliştirilmek ve insan kalitesini yukarı çekmek zor. Bundan dolayı da eğitimin öncüsü olan öğretmenin eğitimini öncelikle ele alıyor. Cumhuriyet’in kurduğu “Köy Enstitüleri, Öğretmen Okulları, Yüksek Öğretmen Okulları” birikiminden de yararlanmak istediğini dile getirmişti Milli Eğitim Bakanımız. Bu hafta ise “Formasyon dediğimiz şeyin sistemi nasıl sıkıntıya soktuğuna şahitsiniz sözleriyle teori ile pratiğin birleşmediği mevcut öğretmen yetiştirme tarzının eğitimin derdine derman olmadığından tekrar yakındı.
Ziya Selçuk Bey eğitimin laboratuvarından gelen, eğitimin nasıl olması gerektiğini Türkiye’de bilen nadir insanlardan biri. Öğretmeni yetiştirme arayışı Ziya Selçuk Bey’i: “Dört sene içinde bütün öğretmenlerimizin ulaşabildiğimiz kadarıyla yüksek lisans sahibi olması konusunda bir hedef koymak, gözetmek söz konusu olacak” görüşünde bir karar almaya yöneltmiş durumda.
Dört sene içinde bütün öğretmenlerimizin yüksek lisans sahibi olma zorunluluğu, Nasrettin Hoca’nın samanlıkta kaybettiği iğneyi sokakta araması hikayesini anımsattı bana. Yıllardır öğrencimize, öğretmenimize verdiğimiz diplomaların, sertifikaların amacına ulaşmada işlev dışı kaldıklarını görüyoruz. Lisans, yüksek lisans, formasyon eğitiminin son yıllarda üniversitelerin, akademisyenlerin kazanç kapısına dönüştüğünü bilmeyen yok. Verilen diplomalarda resmî belge ihtiyacını karşılamanın ötesinde bir nitelik kazandırmıyor diploma sahibine. Yeni diploma sonuçlu eğitimler bir o kadar daha zaman, emek ve beklenti kaybı demek.
2023 Eğitim vizyonu öğretmenliğin tanımını ve işlevini yeniden yapma ihtiyacı doğuruyor. Öncelikle de toplumun, öğrencinin, öğretmenin “öğretmenlik” mesleğine bakış açısını güncellememiz lazım ki öğretmeni ve öğretmenliği de günceleyebilelim.
Öğretmenlik 657’nin garantisi altında çalışmak değil. Öğretmenliği; tatili bol, maaşı garanti, atandıktan sonra sınıfa girip çıkmanın kafi geldiği, öğretmenin kendini yenileme ihtiyacı duymadığı, ders verimliliğinin ölçülmediği bir rahat meslek algısından kurtarmak lazım. Üniversite diplomasının öğretmenlik için yeterli bir belge olmadığı ve asıl eğitimin öğretmen olduktan sonra başladığı algısını oturtmak lazım. Öğretmenlik; insanı, bilgiyi, dili, diksiyonu, psikolojiyi bilmeyi gerektirir. Öğretmenin kendi yaşam kalitesini arttırması için kendine sürekli yatırım yapması gerekir. Bunu birine rağmen maaşına rağmen değil kendisi için yapma ihtiyacı hissetmeli. Tükenmişlik hissinden kendini arındırması ve motivasyonunu sürekli diri tutmalı ki okulun, sınıfın, toplumun lideri vasfını koruyabilsin. MEB, öğretmene değer vermede, öğretmeni aydın bir insan gibi yetiştirmede rolünü yerine getirmedi. Öğretmeni ve öğretmenliği yasa, prosedür, kağıt evrak ile boğdu. İyi öğretmen MEB’e göre ders verimliliği yüksek olan değil kağıt üstünde prosedürü yerine getirendir. MEB’in dönem sonu seminerleri de öğretmeni yetiştirmek, yenilemek, güncellemek, öğretmene dokunmak için bir fırsat iken zaman doldurma kurslarına dönüştürüldü.
Öğretmenin ataması yapıldıktan sonra öğretmen makus talihiyle baş başa bırakılıyor. 24 Kasımlar ise “Öğretmenlik kutsal bir meslektir” cümlesiyle geçiştirildi. Kutsallık misyonu verilen öğretmenliğin bu misyondan sıyrılarak hayatın içinden bir meslek olduğu anlayışı hakim kılınmalı. Öğretmen de kendisinden olmayanı kendisine aitmiş gibi kimlik edinip bu kimliğe uygun bir meslek geliştirmekten sıyrılmalı. Toplumun kendisini düşürdüğü bu tuzaktan kendini kurtarmalı. Kutsallık ile pekiştirdiği mesleğinde öğretmenlerin her şeyi bildiği yalanının farkına varıp gelişime açık tutmalı kendini. Öz eleştirisini hep canlı tutmalı. Öğretmenlik mesleğinde ne kadar yetkin olduğuna, yine kendi öz eleştirisinden yola çıkarak kendisi farkına varmalı.
Öğretmen üniversiteden aldığı bilgileri öğrenciye nakleden bir aracı da değildir. Ayrıca bilginin taşıyıcısı, hamalı da olmamalı öğretmen. Bu çağ, bilenlerin iyi öğretmen olduğu değil yapabilenlerin iyi öğretmen olduğu çağdır. Bilgiyi; üreten, hayata indirgeyen, öğrencinin dünyasına yansıtan, öğrenciye dokunan bir yaşam öncüsüdür öğretmen. Kabiliyetleriyle, yetenekleriyle, becerileriyle, bilgi birikimiyle ve kendini sürekli yenilemesiyle toplumun öncülüğünü yapan gönül rehberidir.
Behçet Necatigil, Ahmet Haşim, Ahmet Hamdi Tanpınar, Nurettin Topçu... gibi derinlikli bir entelektüeldir öğretmen.
Daha çok lisanslı diplomalara sahip öğretmene değil, Doğan Cüceloğlu’nun tabiriyle “bir cana dokunan” öğretmene ihtiyaç var günümüz Türkiye’sinde
Asaf Halet Çelebi'nin yıllar önce söylediği Sanatkârın, asıl cemiyete nüfuz eden büyük bir muallim olduğunu bilmemiz lazımdır”sözündeki muallim ve sanatkarın yeri değiştirildiğinde günümüzün öğretmen ihtiyacı karşılanmış oluyor.
Kuzguncuk müdavimlerinin hayat yükü
Ali Barskanmay
Türkiye, Suriye’de ne yaparsa kazanır?
Mustafa Karaalioğlu
Suriye’de Türkiye’nin eli güçlendi ama…
Mehmet Ocaktan
Suriye’yi doğru okuma ödülü
Yusuf Ziya Cömert
Körleşme ve aynada iskeletini görmek
Alaattin Karaca
Şirketlerde emeklilik planlaması
Raşit Yıldırım
Stresi bu sefer Fenerbahçe kazandı
Gökhan Aktürk
Şifa deposu: Keçiboynuzu pekmezi
Gamze Demirel
Türk milleti aptal mı ki kış gelince bayram etsin?
Kerime Yıldız
Suriye’de en kritik sorun
Taha Akyol
İsrail tehdidi ne kadar yakın?
Ahmet Taşgetiren
Beşşar Esad’ın sarayından görüntülerin düşündürdükleri
Fehmi Koru
Eğitimde yapay zekâ devrimi mi?
İskender Öksüz
Çantacı!
Uğur Emek
İran Suriye’den vaz geçer mi?
Mensur Akgün