"Cumhuriyet'in eğitim temelleri meşrutiyetle atıldı"

Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İrfan Erdoğan ile Cumhuriyet’in 100. yılında Türkiye ve eğitimi hakkında konuştuk.

İrfan Hocam ile Cumhuriyet’in 100. yılında Türkiye ve eğitimi konuşmak için buluştuk. İrfan Hoca’da gülümseme selam hal hatırdan öncedir.

Kasım’ın içine yerleşmiş yaz güneşi. İrfan Hoca’nın göz alıcı deri ceketi dikkati. Düşünce dinçliğine eş değer bir dikkat çekme. Hal hatırdan sonra dünyanın gidişatındaki üzüntüyü paylaşıyoruz. İrfan Hoca, Filistin’e Türk toplumunun amasız fakatsız sahip çıktığına dikkat çekiyor. Bağdat Caddesi’nin sabah trafiği. Ağır ağır Ekvator kokulu mekana ilerliyoruz. Farklı konularda fikir teatisi de hariç değil.

Toplumda insanların birbirine karşı güven sorunu yaşadığını konuşuyoruz. İrfan Hoca, eski ile günü mukayese ederek bu sorunun gün geçtikçe derinleştiğine değiniyor ve ekliyor: İnsan yalnızlaştırıldıkça birbirine olan güveni de azalıyor.

Fenerbahçe’ye yönümüzü çevirir çevirmez güneşi alnımızda buluyoruz. Tanpınar’ın “Güneş Kırıntıları” ve Yahya Kemal’in “Hayal Şehir” şiirlerinden kalma bir güneş gibi . “Güneşin vehmi” nden saraylar yaratan Yahya Kemal’e karşılık öğrencisi Tanpınar “ayna ayna, pul pul” güneşi omzumuzdan tutup bize giydiriyor. Giyilmeyecek gibi de değil. Kışın gelmeye gün saydığı günlerde güneş halen tüm uzuvlarımızla temas halinde. Güneşin, ağacın, kuşun, deniz melteminin, çayın, kakaonun ve müziğin iç içe geçtiği kafeye kuruluyoruz.

img-4263.jpg

İrfan Hocam Cumhuriyet’in 100 yılını Türkiye ve maarif dünyamız açısından nasıl okumak, görmek, değerlendirmek lazım?

Her dönem insanda anlam arayışı vardır. Tarihte, hep yaşanılan çağı anlamlandırma ihtiyacı doğmuş. Francis Bacon’ın “idoller” çağı var. Altın çağ idolü, kabile idolü. İnsan, içinde yaşadığı toplumdan bakarak yaşadığı çağı da anlamlandırarak yüceltiyor. “Altın Çağ” yüceltilmesi. Her şeyi buradan yola çıkıp yüceltiyor.

Bizim de ihtiyaçtan hareketle kutsadığımız dönemler var. Cumhuriyet’in 100 Yılı anlamlandırması; bereketli, yaratıcı ve doğru bir adım. AK Parti, Cumhuriyet’in 100 Yılını dillendirdi. 100 yıl dillendirmesi ile kendine taze bir kan bulup rüzgarı yakaladı, sıçradı. Aynı sıçramayı ülke geneline de yayıp ülkeye bir bayram havası yaşattı AK Parti. Muhalefet de kavramı içselleştirdi. Kendine yeni bir vizyon bulma ihtiyacı hissetti.

Cumhuriyet’in 100 yılı bize 300 yılı gündeme getirdi. 100 yılın 300 yıl içinde değerlendirilmesi gerekir. Tanzimat, Meşrutiyet ilk yüz yıl, Cumhuriyet ikinci yüz yıl ve bir de önümüzdeki bereketli yüz yıl. Cumhuriyeti, devamlılığın taçlanması olarak görüyorum. T.C. halen imparatorluğun mirasını hissediyor. Bagajımızda duruyor bu miras.

Osmanlı’nın son 100 yılı Cumhuriyet ile taçlandı. Cumhuriyet’in 100 yılını yaşadık. Cumhuriyetin 100 yılı sanat, spor, eğitim, hukuk kısaca her alanda bize bir ivme kazandırdı. Cumhuriyet kendi yüz yılını inşa ederken sancılar yaşadı. Kavgalar, çelişkiler, kamplaşmalar, kutuplaşmalar yaşadık.

Şimdi cumhuriyet önümüze yeni bir 100 yıl çıkarttı. Önümüzdeki yüz yıl bereket yüz yılı. Önümüze bir şans imkan çıkarttı. Yaratıcı olmamız için bize bir fırsat veriyor. Tıkanmışlıktan kutuplaşmaktan, hamasetten kurtulma arınma gibi birçok konudaki sorunlarımızı yaratıcı bir dille yeniden gözden geçirip anlamlandırma imkanı verdi. Akabinde yaratıcı bir dil ile çözme imkanı da sundu.

cumhuriyet 100 yaşında motivasyonuyla 300 yılı avucumuzun içine aldık. Tanzimat, Cumhuriyet ve gelecek yüz yılında bize lider ülke olma fırsatı verdi. Bütün görüşlerin hercümerç olduğu bir yüzyıla giriyoruz. Ulus devlet, dünya devleti, liberalizm, dindarlık, özgürlük gibi enerji kaybettiren bu farklılıkların çözüldüğü bir sentez olacak önümüzdeki yüz yıl. Bu aklımıza gelecek sorun alanlarına üçüncü yol ile yeni bir kapı açma fırsatı sunacak bize. Biz önümüzdeki 100 yıl tezlerine yaratıcılık eklemezsek sınıfta kalacağız.

Gelecek 100 yılı konuşalım. Önümüzdeki yüz yıl bitmemiş kavgaları bitirecek bir ortam sundu. Dünyada yaşananlar da bize yardım ediyor. Sayın Cumhurbaşkanımız “Dünya beşten büyüktür.” sözüyle yeni güç merkezlerine ihtiyaç olduğunu sürekli dillendiriyor. Bu durum Türkiye’yi mevcut her alanda önemli bir noktaya getiriyor. Rusya, Balkan, Ortadoğu’da yaşananlar da Türkiye’nin önemli bir noktada yer almasına yardım ediyor. Latin Amerika dahi Türkiye’nin önemine yardım ediyor. Hatta ABD’nin dünyayı doğru okuyan aydınları da bize yöneliyor, bizi yüceltiyor.

Filistin’e destek de ezber sözler elinin tersiyle itiliyor ve insanlar Filistin’e özgürlük diye haykırıyor. 1980’lerde bize uzak görünen Azerbaycan bir türkülük mesafede. Karabağ bizim meselemiz.

Kısaca önümüzdeki yüz yılda yeni bir güç oluşuyor. Türkiye önümüzdeki yüz yılda yaratıcı bir dil söylem politika ile bu güç merkezinin lideri olma merkezinde yerini alabilir.

İrfan Hocam o zaman Cumhuriyet’in 100 Yılında eğitimi ele alalım. Cumhuriyet’in yüz yılında eğitimi nereye oturtmak lazım, Cumhuriyet amaçladığı eğitim başarısını yakaları mı? Cumhruiyet’in 100 yılında eğitim karnesini konuşalım.

Aliciğim yüz yıllık eğitimi de bu siyasi çizgi içinde ele alalım. Osmanlı yüz yılı, Cumhuriyet yüz yılı ve gelecek yüz yıl.

Cumhuriyet yüz yılını Osmanlı yüz yılı ile bağlantılı ele almamız lazım. 1908-1912 yılları savaşlara rağmen Osmanlı’da eğitim tartışmalarının, eğitimin nitelikli hale gelmesinin altın yıllarıdır. Okul, hayat, muhit, müfredat, teori, eğitim çerçevesi farklı aydınların hür tartışmaları sonucu bu yıllarda tamamlandı. Savaşlara rağmen yakalanan bu coşku Cumhuriyet’e taşındı. Osmanlı eğitim birikimi Cumhuriyet’e devredildi. Cumhuriyet, Osmanlı yaptı bizde aynısını yaparız coşkusuyla Osmanlı ile yarışırcasına bir eğitim seferberliği başlatıyor. Hatta 1927’de Gazi Terbiye Enstitüsü, Osmanlı dönemi Muallim Mektebinin mimarı Mimar Kemaleddin'e yaptırılıyor. İddia edildiği gibi tamamen aykırı yok sayılan bir Osmanlı yok. Cumhuriyetin ilk yıllarında eğitimde örnek alınan ve daha nitelikli eğitim için yarışılan bir Osmanlı var.

İrfan Hocam o zaman daha geriye gidebilir miyiz? Osmanlı eğitim sisteminin modernleşmesi ile başlayabilir miyiz? Osmanlı eğitim sisteminin modernleşme süreçlerini, süreci başlatan aydınları ve bu süreçler Cumhuriyet’e nasıl katkı sağladı?

O zaman eğitim bilgisi ışığımızı daha geriye tutalım. Padişah 3. Selim ile askeri alanda başlayan Avrupa’nın örnek alınması var. Sonra Padişah 2. Mahmut eğitimi zorunlu hale getiriyor ama uygulama alanı bulmuyor. İkinci Mahmut ile oluşturulmaya çalışılan Batı tarzı eğitim bizde Tanzimat ile başlıyor. Tanzimat eğitim, hukuk, düzen açısından bir milat. Geçici Maarif Kurulları oluşturuluyor. Bu kurum 1857’de Maarif Nezareti’ni doğuruyor ve yapı eğitime yön veriyor. Medreselerin tıkanması Modern üniversitelerin açılması fikrini doğuruyor.

1846’da Dârülfünûn ( ilk modern üniversite) kuruluyor. 1851’de Darülfünun için kitap hazırlama,tercüme edilmiş bilimsel eserler kazandırma, kültür seviyesini yükseltme gibi amaçlarla Encümen-i Daniş* kuruldu. Her karar yeni kurumları doğuruyor. Kurumlar birbirini tamamlıyor. Modern eğitimin temelleri atılıyor.

Dârülmaârif 1950’de kurulur. Masraflarını Sultan Abdülmecid’in annesi Bezmiâlem Vâlide Sultan karşılar. 1848'de Darülmuallim, 1870'de Darülmuallimat açılıyor. O dönemde hazırlanan okulların nasıllığıyla ilgili öneriler fikirler hazırlayan Maarif Nizamnamesi günümüz 1739 MEB kanunu ile uyumlu. Maarif Nizamnamesi Cumhuriyet ile taçlandı.

Cumhuriyet’i kuran kadrolar 2. Abdulhamit okullarında okuyan paşalar görüşü hakim. İkinci Abdulhamit Dönemi’nde eğitim nasıl bir seyir izliyor, Cumhuriyet’e katkısı nasıl oldu?

Abdülhamit dönemi okulların en çok açıldığı dönem. Nicel üstünlük var. Maliye, Ziraat, Baytarlık, Askeri, Gümrük,Ticaret, Polis, Hukuk, Hendese, Mülkiye, Deniz Ticaret, Sanayi-i Nefise Mektebi, kız sanayi mektepleri, memur meslek mektepleri gibi günlük hayatın her alanına hitap eden her alanın ihtiyacını karşılayan okullar açıldı. Eğitimin kitselleşmesi devlet desteğiyle padişah eliyle destekleniyor bu dönemde.

Türkiye’de yükseköğrenim İstanbul dışına ilk kez Menderes döneminde devlet imkanlarıyla Anadolu’ya taşındı. Boğaziçi Üniversitesi, Menderes döneminde CHP’nin itirazına rağmen yüksek okul statüsü kazandı.

Hakeza Türkiye’de en çok Üniversite AK Parti döneminde açıldı. Bu dönemde Türkiye’nin üniversite açılmayan ili hatta kimi ilçesi kalmadı.

Sadece üniversite ile sınırlı kalmadı. AK Parti’nin eğitim yatırımları okul öncesi, ilk, orta eğitim öğretimin her alanında devam etti. Eğitimin altyapı sorunları çözüldü. Günümüzde her alanda nicel üstünlük sağlandı. Nitelik sorunu var.

İkinci Abdulhamit dönemi nicel hamle başladı. Meşrutiyet ile nitelik devir başladı. Çağdaş Batılı nitelikli eğitime Meşrutiyet Dönemi’nde geçildi.

img-4262.jpg

İrfan Hocam, o zaman Meşrutiyet Dönemi’ne geçelim. Meşrutiyeti “Cumhuriyetçi Muhafazakar İsmail Hakkı Baltacıoğlu” kitabınızda da üzerinde durduğunuz eğitimin altın çağı olarak görüyorsunuz. Böyle düşünmenize sizi sevk eden nedir? Meşrutiyet aynı zamanda savaş yılları. Buna rağmen bizim açımızdan eğitimin altın çağı olarak tabir etmenizin sebepleri nelerdir?

Son söyleyeceğim sözü şimdi söyleyip öyle geçelim soruya:

“Şükür ki Cumhuriyet'in ilk eğitimci kadroları, meşrutiyetle atılan adımları takip etti ve hemen Cumhuriyet'in hemen başlarında üretici bir eğitim sistemi inşa edildi. Osmanlı Meşrutiyet dönemi ile temelleri atılan çalışmalar ve fikri dinamizm Cumhuriyet kurulurken takip edildiği gibi ileriki dönemlerde de devam etseydi bugün eğitim sistemimiz daha iyi olurdu.”

Şimdi geçelim Meşrutiyet Dönemi’ne. 1907, 1908, 1910 yıllarında eğitimde tarif ötesi bir hamle var. Avrupa’da yeni okul (new school) fırtınası var. Akımın kaynağı J.J. Rousseau. 1908-1915 yılları arası. Yeni okul akımını tüm eğitimcilerimiz izliyor. Satı Bey, M. Cevdet, Baltacıoğlu, Unat, Gökalp, M.Emin…

Avrupa’ya gidiyorlar. Okulları tek tek dolaşıyorlar, gözlemliyorlar, eğitim süreçlerini takip ediyorlar. Eğitim teorileri kurmaya başlıyorlar. Eğitimle ilgili tezler ileri sürüyorlar. Dergilerde eğitimle ilgili tartışmalar yayımlanıyor. Eğitim gündemi, seçkin aydınların olmazsa olmazı. Eğitimi köyden başlayalım gibi farklı fikirler ortaya atılıyor. 1909’da Darulmuallim benzeri okullar başka illerde açılıyor. Avrupa’da açılan okulların muadili hatta daha iyisi Osmanlı’nın Üsküp, Halep, Selanik gibi birçok başka şehirlerinde açılıyor. Bu okulların bazılarının dergileri, yayınları var. Eğitim manifestoları yayımlıyorlar. Düşünce aktifliği had safhada.

Gaspıralı gelip bu okulları izliyor :”Bu okullar tüm Asya’da izlenmeli, buralara da açmalıyız.” diyor. Baltacıoğlu ilk kez Vefa Lisesinde okuyup etkilendiği Rousseau’ nun “Emile” eserini elli kez okuyor. Hazırladığı “İçtimai Mektep” tezini dünyada en gelişmiş eğitim tezi olarak görüyor.

Avrupa’da eğitim gören Mauallim Cevdet, ön planda tutulan ezbersiz eğitim sloganına karşı çıkıyor. Mektep medresede yenilikçiliğe karşı bir manifesto yayımlıyor. Cevdet’in çıkışı doğru bir çıkış. Eleştirilen medresenin bütünlükçü olduğunu; yeni eğitimde ise müfredatın, okulun, öğrencinin çok teknikleştiğini birbirinden kopuklaştığı eleştirisini yapıyor. Maarif Nezareti Emrullah Efendi ile Satı Bey tartışmaları… hasılı 1908-1915 yılları savaşa rağmen eğitimin altın çağı. Bu birikim Cumhuriyet’e devredildi. Ve bu birikimden yola çıkarak diyorum “Eğitim açısından Osmanlı yıkılmasaydı bu birikimle şimdikinden daha ilerde olurduk.”

Hocam şimdi Cumhuriyet Dönemi’ne geçebilir miyiz? Osmanlı yıkıldı. Saltanat kaldırıldı. Cumhuriyet ilan edildi. Akabinde Halifelik kaldırıldı. Ve yeni bir devlet. Cumhuriyet eğitimde ne yapmak istedi, neyi başardı, istenilen yere gelmemesinin nedenleri nelerdir?

Cumhuriyet’in eğitim çekirdeğini 1908 yılındaki seçkin eğitimci aydınlar oluşturdu. Meşrutiyet’in aydın kadrosu Cumhuriyet’e intikal etti. 1908’de Osmanlı’da başlayan çağdaş eğitim 1920’den sonra devam etti. Meşrutiyet, Cumhuriyet ile taçlandı.

Balkan Harbi, 1.Dünya Harbi, Kurtuluş Savaşı ve bunları görüp yaşayan aydınların oluşturduğu duygu birlikteliği. Cumhuriyeti’in ilk yıllarında dönemin şartları farklı etnik yapıya sahip aydınları duygu ve ülkü birlikteliği etrafında birleştiriyor. Şartlar böyle bir birliktelik oluşturdu.

Mustafa Kemal’in eğitim beyni Ziya Gökalp’e göre; mektep, medrese, yabancı okullar aynı dönemde farklı insan yetiştiriyor. Bu çok başlılık, kopukluk, insan enerjisi kaybına neden oluyor. Ülkeye yazık oluyor. Namık Kemal’den gelen ülkü birlikteliği fikri etrafında insanı birleştirelim diyor. 3 Mart 1924’te Tevhid’i Tedrisat Kanunu’yla eğitim öğretim birliği oluştu. Eğitim kamusallaştı. Milli Eğitim oldu. Eğitimde çok başlılık ortadan kaldırıldı. Eğitim devletin kontrolüne alındı. Bir ülke kurulurken eğitime görev verilir. Cumhuriyet de eğitimle yeni bir millet inşa etti. Millet mektepleri, halk evleri okuma yazma öğretmekle birlikte meslek öğretti. Bilgiyi üretime dönüştürdü.

Dönemin söylemleri kapsayıcı, ötekileştirici değil.

Osmanlı’da yetersiz olan eğitimin yaygınlaşması Cumhuriyet ile her kesime yaygınlaşma imkanı buldu. Avrupa’da eğitim sanayinin ihtiyacını karşılamayı amaçlarken bizde eğitim herkese fırsat eşitliği, adaleti sağlama imkanı sundu. Cumhuriyet eğitimle alt sınıfı yukarıya taşıdı. Eğitim seferberliği, yatılı okullar ile yoksul bölge insanını, köylüyü yukarıya taşıyıp bakan, başbakan, cumhurbaşkanı yaptı. Avrupa ve Amerika’da olmayan bir imkan. Bizde oldu. Bu durum, Cumhuriyet’in eğitimdeki en büyük başarısı.

Ayrıca Cumhuriyet’in ilk yıllarında nicelik sınırlı tutuluyor. Niteliği başarmaya önem veriliyor. Doğal ritminde seyreden rasyonel üretim merkezli eğitim var. Okullarda deney, gözlem, üretim, sanat, öp planda. Eğitim dine mesafeli. Devrim dahi üretimin gerisinde.

İrfan Hocam bu dönemde Satı Bey ve Ziya Gökalp arasındaki fikir ayrılığını ve Satı Bey’in Türkiye’yi terk etmesi olayını nasıl okumak lazım?

Cumhuriyet’in aydın kadrosunun merkezi Türk Ocakları. Satı Bey yeni kurulacak devletin ulus devleti olmasıyla ilgili çekinceleri vardı. Türk Ocaklarını beynelmilel yapalım. Ziya Gökalp ile çatışıyor bu konuda. Mütareke sonrası Arap coğrafyasının bana daha çok ihtiyacı var deyip Suriye’ye gidiyor. Arap coğrafyasında Osmanlı ve Cumhuriyet’ten aldığı birikimle birçok kitap neşredip birkaç ülkede maarif bakanlığı yapıyor.

İrfan Hocam sizce Harf Devrimi bir ihtiyaç mıydı? Harf Devrimi yapılmalı mıydı? Harf Devrimi’nin bize katkıları, bizden alıp götürdükleri neler oldu?

(Duruyor, arkasına yaslanıyor, elini başının arasına alıp düşündükten sonra gülümseyerek)

Harf devrimi yapılmalıydı ancak biz eskiyi de tanıyıp taşımalıydık günümüze. Geçmişi günümüze taşıyamamak bir eksiklik. 1940-1950 sonrası doğan çocukların elinden eski alfabenin alınması bir haksızlık. Harf devrimiyle elit kesim dışında kimse eskiye ulaşamadı. Kopukluk oluştu. Eskinin birikimine ulaşmanın yolları açık tutulmalıydı.

İrfan Hocam 100 yıllık Cumhuriyet tarihinde 65 Milli Eğitim Bakanı görev almış. Bakanların görev süresi ortalama 18 ay. Eğitimde aksama, eğitimin rayından çıkması ne zaman başladı? Bu kadar idealist kadroya rağmen eğitim de sınıfta kalmamızın sebepleri üzerinde biraz duralım. Sonra kalemi önümüzdeki sizin tabirinizle “Bereketli 100 yıla” tutalım.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında eğitimde bilgi ve üretim var. Cumhuriyetin ikinci yarısında 1930’un ikinci yarısından sonra eğitime hamaset karışıyor. Eğitim evrim geçirip eğitime yaratıcı anlamlar yüklenilmediği için “Eğitim evrim geçirip eğitime yaratıcı anlamlar yüklenmediği için bazı söylemler rahatsız edici olmaya başladı. Eğitime hamaset de karışınca bu söylemler amacının dışına çıkıp baskıya dönüştü. Bazı kesimlerin baskı aracına dönüştü. Cumhuriyet’in ikinci yarısı çok partili hayat ve günümüz dahil eğitime karışan hamaset eğitimi bazı kesimlerin birtakım ideolojilerin amacı haline getirdi.

Cumhuriyet’in ikinci döneminde nicel anlamda yükselme var. Ancak eğitim sarmala dönüştü ve savruldu. İhtiyaç fazlası popülizm ön plana çıktı. Anlamsız bir büyüme oluştu. Bugün imkan olsa eğitimde ayıklama ihtiyacı var.

AK Parti’nin 20 yıllık iktidarı döneminde nicel yatırım üstünlüğü var. Şimdi sıra nitelikte. Niteliğe yatırım yapmaya sıra geldi.

Bugün Cumhuriyet’in ilk yıllarında oluşan duygu birlikteliği yetersiz. Milliyetçi söylem öteki görüyor. Buradan çıkmamız lazım. Yaratıcı bir söylem ile yeni bir anlama ihtiyaç var. Avucumuza aldığımız üçüncü yeni 100 yıl iddiasıyla yeni bir anlamlandırma, duygu birlikteliği oluşturmamız lazım. Reaktiften proaktifliğe geçmemiz lazım. Kapsayıcı, eşitlikçi, çok kültürlülüğü bulunduran yeni bir ortak kültür oluşturmamız lazım.

İrfan Hocam havanın güzelliği, sizin derin bilgilendiriciliğiniz ve güleryüzlü sohbetinizle gün daha bir güzelleşti. Teşekkür ederim. Kalemi size versem son olarak ne demek istersiniz?

Cumhuriyet eğitimde ilk dönem başarısını Osmanlı’nın son dönem yetişen eğitimci seçkin aydın sınıfına borçludur. Onların oluşturduğu alt yapı, düşünce dinçliği, fikir üretimi, idealizm motivasyonu eğitimi diri tutan taze kan olmuştur.

Ancak ikinci ödem Osmanlı’dan Cumhuriyet’e intikal eden seçkin entellektüel eğitimci kadro yetişmediği için de eğitimin kan kaybı başlayıp devam etti.


* Ayda bir kez toplanan ve her biri bir bilim dalında uzman 40 dahili üyeden oluşurdu. Harici üyeler arasında en ünlüleri Avusturyalı doğu bilimci Joseph von Hammer, Purgstall İngiliz Redhouse sözlüğün hazırlayıcısı James Redhouse ve Fransız doğu bilimci Thomas Bianchi’dir.

YORUMLAR (29)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
29 Yorum