HDP, PKK, iktidar ve muhalefet
HDP sadece siyaset yapan değil, aynı zamanda üzerinden siyaset yapılan bir parti.
Erdoğan’ı, Bahçeli’si, Soylu’suyla Cumhur İttifakı, HDP olmasa, güncel siyasete bu denli “laf” yetiştirmekte muhtemelen zorlanırdı. Teröristler, hainler, bölücüler kelimeleri siyasetin yerine bu denli kolaylıkla geçemezdi. Velhasıl, iktidar cephesi, 40 yıllık bir çatışmanın ürettiği milliyetçi toplumsal zemini sürekli sürüyor.
Büyük baskı politikasına, kayyumlarla “devletleştirilmiş” HDP belediyelerine, tutuklanan belediye başkanlarına, milletvekillerine, parti üyelerine, üniversitelerde Kürt meselesine endeksli tasfiyelere, keyfi yargı süreçlerine rağmen “deniz” bitmiyor.
İktidar, yeni iddia ve ataklarla bu meseleden güç üretmeye devam ediyor, milliyetçi tahkimat siyasetini buna endeksli yürütüyor.
Peki muhalefet tarafı?
Siyasi iktidarın, muhafazakarlar ve ulusalcılar üzerinde estirdiği rüzgar, “bizim çatıları da uçurur” korkusuyla, CHP, Gelecek Partisi, DEVA gibi siyasi partiler Kürt meselesinde ileri adım atamıyor, örneğin HDP’yle ilişkiye geçemiyorlar. Buna ortalama merkez sağ ve sol bakışın terkibinde bulunan kuvvetli Kürt hareketi alerjisi eklenince, muhalif alanda da, Kürt siyasetini bir yönüyle “HDP-tedirginlik ilişkisi” belirliyor.
Ancak bu mesele, bir tarafın dışlaması ve öfkesi, diğer tarafın alerjisi ve endişesinden ibaret değil.
2022 ya da 2023’te yapılacak seçimlerin belirleyici aktörü Kürtler olacak.
HDP’nin yüzde 10’un üzerinde kemikleşmiş oyu var. Bir de Güneydoğu bölgesinde AK Parti’den uzaklaşan, arayış halindeki muhafazakar Kürt seçmen meselesi var.
Bu iki kritik husus, seçim sonrası ülkeyi kimin yöneteceğini belirleme gücünde.
Nitekim, Cumhur ittifakının HDP’yi hedef alması, milliyetçi tahkimat arayışı yanında, bu parti ile diğer muhalifler arasındaki muhtemel bir yakınlaşmayı engelleme niyetinden kaynaklanıyor. Erdoğan’ın iktidarda kalmasının yollarından biri bu.
Muhalefet ise, Erdoğan’ yenmek için HDP oylarına muhtaç olacak. Muhalif partilerin HDP’yi dolaylı olarak dışlayan tavrı devam ederse, HDP seçmeni, onlara destek verir mi? Bu, büyük bir soru işareti ve yanıt önemli ölçüde HDP’nin alacağı tavra bağlı.
Türk siyasal sisteminin son dönem ana paradokslarından birisi budur.
Gelelim HDP’ye...
Diğerleri HDP üzerinden siyaset yapıyor ama HDP de siyaset yapan bir parti.
O zaman soru şudur: Bu paradoks karşısında HDP’nin durumu ve stratejisi nedir?
Yanıtın eşyanın tabiatından kaynaklanan üç farklı katmanı var.
- HDP yönetimi bu paradoksu önemsiyor ve aşmaya çalışıyor. Kürt sorununu ve çözümünü “yerel demokrasi” önerisi üzerinden ele alıyor. Ancak siyasette önceliği demokratikleşmeye verdiğini söylüyor ve bu çerçevede muhalif alanın kurucu parçalarından birisi olmaya çalışıyor. Şubat ayı başında önce Saadet Partisi’yle, ardından Gelecek Partisi’yle gerçekleştirecekleri, (DEVA ve CHP’den yanıt bekliyorlar) buluşmanın amacı bu kurucu strateji.
- Bu ana rotanın yanında, HDP, mensuplarının, eski ve yeni milletvekillerinin teşkilatlarının karşı karşıya bulunduğu baskı ve ithamlar karşısında tepki veren bir siyaset izliyor. Baskının dozajı arttığı oranda tepkinin dozajı da yükseliyor ve bu durum kurucu strateji iddiasıyla çelişki bir görüntü oraya çıkarabiliyor.
- HDP bakımından bir de, yüksek önemde üçüncü bir belirleyen var. HDP, Türkiyeli bir siyasi parti iddiası taşıması yanında, Kürt siyasi hareketinin, belli süreklilik içinde doğmuş bir parçası. PKK da aynı hareketin parçası. Bu durum kaçınılmaz olarak, HDP ve PKK arasındaki ilişkiler veya bağ konusunu gündeme getiriyor.
Peki durum ne?
Şu açık: HDP ile PKK arasında herhangi bir organik ilişki, hiyerarşik bağ, temsil ilişkisi bulunmuyor.
Dahası, siyaseti temsil eden, çatışma çözümünde siyasi kurumu öne alan HDP’nin, şiddeti temsil eden
PKK’dan farklı bir hat oluşturduğu, pek çok aktörü itibariyle böyle bir arayış içinde olduğu söylenebilir.
Sosyolojik gelişmeler de bu istikamette.
Ne var ki, HDP ile PKK arasında hiç bir bağ olmadığı da söylenemez. Bir kere, doğum nedenleri, insan ve toplumsal havuzları ortak. Aralarında siyasal etkileşim kimi zaman, özellikle kriz dönemlerinde kaçınılmaz. Bir kaç gün önce Esenyurt HDP binasına yapılan baskında ortaya çıkan, toplantı masanın arkasındaki Öcalan ve PKK’lı görüntüsü bunu gösteriyordu.
Bu ikili durum da bir paradoksu, HDP’nin paradoksunu ifade ediyor...
HDP, bunu aşabilir mi?
Bu, muhalif siyasi partilerin HDP’nin paradoksunun ne kadar farkında olduklarıyla ilgilidir.
HDP’nin sadece Kürt sorununu değil, çatışma çözümünde siyasi yolu temsil etmesi ve öne çıkarması, bu farkındalıkla mümkündür.