İç siyaset durağan mı?

Yerel yönetim seçimlerinden sonra iç siyaset hareket kazanacağına tersine, zaman içinde durağanlaştı.

- Durağanlaşmanın ilk  nedeni bence muhalefetin genel durumundan kaynaklanıyor.

Hiç bir siyasi parti şu ana kadar Cumhur İttifakı’nın siyasetten ikame eden, iktidara gelme gücü taşıyan bir görüntü vermedi. Bunun asıl nedeni ise, bir tür yeni hikaye eksikliği. Liderlerin iktidara yönelik otoriterlik ve keyfilik eleştirileri, “biz daha iyi yaparız iddiaları” yeni, ikna ve seferber edici fikir ve önerilere dayanmadıkça, siyasi alana hareket getirmiyor, seçmene heyecan vermeye yetmiyor.

Bu eksikliği ortadan kaldıracak, bir kaç maddelik değişim programına dayalı, seçmen gruplarını seferber edebilecek “somut ve geniş bir siyasi ittifak” da ne ilişki ne ihtimal olarak gündeme geldi. “Muhalif partilerin toplam oy oranları yüzde 50 civarında konsolide olmuş halde ve artma eğiliminde” denebilir. Ancak, geniş ve açık bir siyasi ittifak olmadıkça bu rakamın tek başına bir karşılığı bulunmayabilir. Diğer bir ifadeyle muhalif seçmenin farklı parçalarının sandık başında, kendi kararıyla bir ittifak üretmesini beklemek gerçekçi değildir. Özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, seçmeni etkiyecek ve bugüne kadar etkilemiş istikrar, kazanım koruma, güçlü siyasi irade gibi diğer faktörleri, bu bakımdan akılda tutmak gerekir.

Muhalefet, CHP’den DEVA’ya bir bütün olarak, stratejik ve ideolojik korkularla hareket ediyor, bu konuda zaman ve alan kaybediyor.

- İkinci durağanlaşma nedeni, şüphe yok ki, siyasi rejimin otoriter niteliği, iktidarın baskıcı politikaları.

HDP’nin bu bakımdan karşı karşıya kaldığı durum ortada ve tek başına yeterli gösterge. İktidar, siyasi alanı iyice daraltmış ve bu alanın toplumla bağlarını iyice kesmiş bulunuyor.

Örgütlü veya bireysel muhalif dil-eleştiri hızla ve keyfi bir şekilde kriminalize edilebiliyor. Dengeleyici ve denetleyici kurumlar çözülüyor. Ekonomik ve siyasi zorlamalar, baskılar, siyasi fayda endeksli el değiştirmeler, basını, etkisi az küçük parçalara bölerek özgül ağırlık kaybı yaşamasına yol açtı. Mevcut yapıyla basın, hem kamusal alan oluşturma ve tartışmalarına hem siyaset-toplum bağı kurmaya yönelik işlevini uzun süredir yerine getiremez oldu. Sosyal medya ise hem aynı ağırlığa sahip değil, hem gerek kendi yapısından gerek siyasi konu ve eleştirilerde karşı karşıya kaldığı takibat tablosu yüzünden makro siyasi bir anlam taşımıyor.

- Üçüncü neden ise, iç siyasetin yeni bir istikameti ve siyasi iktidarın bu istikametten yeni bir “hikaye” üretme çabasıyla ilgili.

Söz konusu olan, jeopolitik sorunlara endeksli, millilik ve milliyetçilik vurgusu yüksek, toplumsal ortalama hassasiyetleri iç siyasetten dışa yöneltme kabiliyetine sahip, dahası iç siyasi alanı gölgeleyerek daraltan bir boyuta sahip bir istikamet.

Erdoğan Ege, Libya, Doğu Akdeniz gibi konuları, konjontürel koşulları istediği kıvamda yoğurarak siyasetin merkezine taşıyor. Tarihsel bir haksızlık vurgundan yola çıkarak, meydan okuyan veya masaya oturtan sert lider görüntüsü vererek, “özgüven ve beka politikası”na yeni ve kuvvetli bir içerik katma yolunda ilerliyor.  Azerbaycan-Ermenistan çatışmasının, Ankara’nın bilgisi ve teşviki üzerinden bu çerçeveye oturtmak da pek ala mümkün.

CHP, İYİ Parti, DEVA gibi partiler bunun karşısında bağımlı değişkenler gibi hareket ediyorlar. Zira bu politikanın özüne tümüyle katılıyorlar, itiraz ettikleri üslup ve yöntem meselesini bile kuvvetli bir şekilde dile getirmekten çekiniyorlar. Böylece millilik, milliyetçilik tekelini Erdoğan’a bırakıyor, jeopolitik-demokrasi-meşruiyet-diplomasi ilişki ve imkanlarını rafa kaldırarak,  hep birlikte, Erdoğan’ın yedeğine düşüyorlar.

İç siyasetin serancamı biraz böyle.

 

YORUMLAR (8)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
8 Yorum