‘Aylar bize hep Muharrem oldu’

Bugün 1 Muharrem 1438, yani Hicrî yılbaşı... Yeni yılın İslâm âlemi ve bütün insanlık için hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Dinî takvim olarak hâlâ kullandığımız Hicrî Takvim, bilindiği gibi, ay yılı esasına dayandığı için 354 gündür; bu sebeple “sene-i devriye”ler mevsimler arasında dolaşır durur. Ahmet Haşim, bu takvimin Müslümanlarda yarattığı farklı zaman idrakini meşhur yazısında “Müslüman Saati” diye adlandırmıştı. Takvim ve saat sisteminde yapılan değişiklik, dünyaya bakışımızda, hayat tarzımızda ve zaman idrakimizde köklü bir değişmeyi, daha doğrusu değişme arzu ve iradesini ifade ediyordu.

***

Hicrî Takvim, hiç şüphesiz kusurlu bir takvimdi; yıl 354 gün olduğu için her otuz üç yılda, bir malî yılın kaybolmasına yol açardı. Ciddi buhranlara yol açan bu kayıp yıla eskiler Sıvış Yılı demişlerdir. 18. yüzyıl sonlarında, malî krize karşı alınan tedbirlere bağlı olarak Sıvış Yılı’ndan da faydalanmak isteyen devlet, hazinenin zarara uğradığı gerekçesiyle malî işlerde başlangıç tarihi olarak yine Hicret’in esas alındığı güneş yılını kabul etti (1790). Artık ödemeler güneş yılına göre yapılıyor ve bunun için yeni ay isimleri gerekiyordu.

O tarihte Suriye civarında kullanılmakta olan Rumî takvimden Süryanice ay isimleri alındı. Âzer, Nisan, Eyar, Haziran, Temmuz, Âb, Eylül, Tişrin (Teşrîn-i Evvel, Teşrîn-i Sânî) ve Kânun (Kânun-ı Evvel, Kânun-ı Sânî). Fakat nedense Âzer, Eyar ve Âb adlarını beğenilmediği için onların yerine Lâtince Mart, Mayıs ve Ağustos tercih edildi. Mart adı, Mars’tan, May(ıs) da bereket tanrıçası Miai’dan gelir. Ağustos malûm...

***

Rumî takvimi kabul ettikten sonra zamanı iki türlü saymaya başlamıştık. Aradaki on bir günlük fark çok ciddi karışıklıklara yol açıyordu, ama zaman içinde onun da bir kültürü oluştu. İnsanlardan mesela şöyle cümleler duyulabiliyordu: “Filan sene-i hicriyenin martında filan yere gitmiştim!”

Avrupa ile ilişkilerimiz, daha sonra Gregoryen (Efrencî) takvimin kullanılmasını zorunlu kılınca işler büsbütün karıştı. Hicrî, Rumî ve Efrencî takvimler birlikte kullanılıyor, periyodiklerde üç takvime göre belirlenmiş tarihler ayrı ayrı yer alıyordu. Rumî yılbaşının 1 Ocak’a alındığı 1918 yılında ise tuhaf bir durum ortaya çıktı: Birinci Kânun anlamına gelen Kânun-ı Evvel yılın son ayı, İkinci Kânun anlamına gelen Kânun-ı Sânî yılın ilk ayı olmuştu. Birinci Kânun/İlk Kânun ve İkinci Kânun/Son Kânun şekillerinde de kullanılan bu ay adları, 1930’larda Aralık ve Ocak şeklinde Türkçeleştirildi. Ocak, Süryanice Kânun’un Türkçesidir (Kânun’un kâ hecesi ince okunur).

16-10/02/02kr2besir.jpg

Kânun-ı Evvel’e hangi gerekçeyle Aralık adının verildiğini bilmiyorum. Belki eski yıl ile yeni yıl arasında, yani aralıkta kaldığı için... Teşrîn-i Evvel’e ekmek fiilinden yapılan Ekim adı yakışıyor. Arapça menşeli bir kelime olan ve Teşrîn-i Sâni yerine kabul edilen Kasım, zaten halk takviminde kullanılıyordu. 8 Kasım’da başlayıp Hıdırellez’e, yani 6 Mayıs’a kadar devam eden döneme Kasım denirdi. Eskiler Ekim ve Kasım’dan “Teşrinler” diye söz ederlerdi. Teşrin, sesindeki güzellik ve ahenk sebebiyle bazı şairlerce çok sevilen bir kelimedir. Yahya Kemal’in mısralarını hatırlayınız:

Teşrinlerin bu hüznü geçer tâ iliklere.

Anlar ki yolcu, yol görünür serviliklere.

***

Temmuz isminin de Süryanice’den alındığını söylemiştim. Bu isim, Sümer mitolojisinde tanrıça İnanna ile evlenerek Uruk’un ilk kralı olan çobanın isminden geliyormuş: Dumuzi... İbraniceye Tammuz şeklinde geçen Dumuzi, Adonis şekline girerek Yunancalaşmış ve mitolojinin önemli kahramanlarından birinin ismi olmuş. Şubat, Nisan, Haziran ve Eylül adları da muhtemelen mitolojik tasavvurlarla ilişkilidir. Bu arada Şubat ayının kısalığından dolayı halk takviminde Gücük diye adlandırıldığını hatırlatmak isterim. Abrul (veya Abril) de denilen Nisan ise berekettir; tabiata yeniden hayat veren nisan bulutu (ebr-i Nisan) bereketin sembolü sayılır. Eski inanışa göre bu ay yağan yağmurdan istiridyelerin (sadef) karnına düşenler inciye, yılanların ağzına düşenlerse zehire dönüşürmüş.

Ayların edebiyatımızdaki yansımaları ayrı bir bahistir. Tevfik Fikret’in bütün aylarla ilgili duygu ve düşüncelerini dile getirdiği “Âveng-i Şühûr” (Ayların Hevengi) isimli uzun manzumesini hatırlatarak geçiyorum.

***

Söze Muharrem’le başlamıştık; İslâm’da, savunma amacıyla yapılanlar dışında savaşmanın haram kılındığı dört aydan biri olan Muharrem’in sözlük anlamı şudur: “haram kılınan, yasaklanan, kutsal olan, saygı duyulan”... İslâm dünyasında bugün bu yasağa kimsenin aldırmadığını söylesem, herhâlde yanlış bir şey söylemiş olmam. Hz. Hüseyin ve aile fertleri de 10 Muharrem 61’de (M. 680) Kerbelâ’da –yasak çiğnenerek- şehit edildikleri için ayrı bir anlam kazanan Muharrem’de bütün Müslümanlar derin bir hüzne kapılır, peygamber torununun uğradığı zulmü lanetlerler.

Mehmed Âkif, 12 Rebîülevvel 1331 (19 Şubat 1913) gecesi hüzünlenmiş, kısa, fakat okuyanların yüreklerini dağlayan bir şiir yazmıştı. Peygamberimize hitaben yazılan ve “Pek Hazin Bir Mevlid Gecesi” ismini taşıyan bu şiirde, sonuncusu Balkan Harbi mağlubiyeti olmak üzere, İslâm âleminin son asırlarda yaşadığı felaketlerden şöyle şikâyet ediliyordu:

Yıllar geçiyor ki, yâ Muhammed,

Aylar bize hep Muharrem oldu!

Akşam ne güneşli bir geceydi...

Eyvah, o da leyl-i mâtem oldu!

Âlem bugün üç yüz elli milyon

Mazlûma yaman bir âlem oldu:

Çiğnendi harîm-i pâki Şer’in;

Nâmûsa yabancı mahrem oldu!

Beyninde öten çanın sesinden

Binlerce minâre ebkem oldu.

Allâh için, ey Nebiyy-i ma’sûm,

İslâm’ı bırakma böyle bîkes,

İslâm’ı bırakma böyle mazlûm.

İslam âleminin bugünkü durumu bu şiirin yazıldığı tarihteki durumundan pek farklı değil. O halde Âkif’in duası bugün de aynı heyecanla tekrarlanması gereken bir duadır.

NOT. Muharrem’le başlayan Arabî aylar şunlardır: Muharrem, Safer, Rebîülevvel, Rebîülâhir, Cemeziyelevvel, Cemaziyelâhir, Receb, Şaban, Ramazan, Şevval, Zilkade, Zilhicce... Bu aylardan Muharrem, Zilkade, Zilhicce ve Receb haram aylarıdır.

12 Rebîülevvel ise Hz. Muhammed’in doğduğu tarihtir.

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum