20 yıl önce 20 yıl sonra...

28 Şubat bizler için takvimlerde yer alan bir ay ismi ve sayıdan ibaret değildir. 28 Şubat, bu ülkenin darbelerle dolu geçmiş tarihinde ‘post modern darbe’ olarak kayıtlıdır.

Dün 28 Şubat’ın 20. yıldönümüydü. Demokrasi tarihimize kara bir leke olarak kazınan antidemokratik uygulamaları, yapılan zulümleri “geçti o günler” sözüyle birlikte bir kez daha hatırladık. Ve içimiz bir kez daha burkuldu.

Aktörlerinin iddiasına göre etkisi bin yıl sürecekti. Sürmedi. Çünkü zulümle abad olunmuyor. Çünkü ne kadar güçlü olunursa olunsun, ne kadar muktedir olunursa olunsun bir de “göklerin kararı, adaleti” var ve adaletsizlik, hakkaniyetsizlik, merhametsizlik sonsuza kadar devam etmiyor.

28 Şubat post modern darbesi bunun en güzel örneğidir. Allah bir daha yaşatmasın o günleri.

Ancak geçmişte yaşandı gitti gözüyle bakmamak lazım. Yarınımızda bir daha böylesi antidemokratik girişimlerin, kalkışmaların yaşanmaması için düne dönüp darbenin kronolojisine, geliyorum diyen ayak seslerine bakıp ders çıkartmak ve inceden inceye muhasebesini yapmak gerekiyor…

Evet, zulüm ve etkileri bin yıl sürmedi. Peki, kuşaklardan kuşaklara aktarılarak o karanlık yıllar bin yıl daha konuşulur mu? Konuşulur…

***

Aljazeera’den Didem Özel Tümer, “20. Yılında 28 Şubat” başlığı altında bir dizi mülakat gerçekleştirdi.

Bu bağlamda TBMM eski Başkanı Cemil Çiçek ile de bir röportaj gerçekleştirilmiş.

Sayın Cemil Çiçek’in tespitleri ve söyledikleri geçmişin bir daha yaşanmaması adına oldukça önemli. Zira Türkiye’de artık kimse darbeye tevessül edemez seslerinin yükseldiği bir dönemde 15 Temmuz kanlı darbesini yaşadık.

Şunları söylüyor:

“Kamuoyu 28 Şubat darbesini ‘post modern bir darbe’ olarak algıladı. O kavram tam yerine oturdu, oturmadı diyerek gereksiz tartışmak yerine, o kavram üzerinden ne söyleceksek söylememiz lazım. Evvela devletin gücü kötüye kullanılarak, bel altı vurmalarla, düzmece senaryolarla halkın seçtiği parlamento devre dışı bırakılmaya çalışıldı.”

“Bu yaşananlardan ben şöyle bir şey çıkardım. Bu ülkede her somut olayla ilgili yorum yapmak yerine, bu nereden kaynaklanıyor diye kafa yordum. Türkiye’nin işleyen, güçlü, ileri bir demokrasiye, devlete, hak ve özgürlüklerin teminat altına alındığı siyasi bir ortama kavuşabilmesi için üç şeyin şeffaf hale gelmesi, kayıt altına alınması gerekiyor.

Bunlardan ilki ‘kayıtdışı ekonomi’dir: Olağanüstü yönetim dönemlerinde kayıtdışı ekonomi büyük mesafe katediyor. Devlet güçsüz hale geliyor ve adaletsizlik artıyor. Bugün hala en az ekonominin üçte biri kayıtdışıdır. Böyle olduğu zaman biz adaletten bahsetmekte zorlanırız.

İkincisi ‘kayıtdışı siyaset’tir: Demokrasinin kalitesi tam da bununla ilgilidir. Bu temin edilemediği süre içerisinde, başka alanlara da olumsuz yansımaları oluyor. Kayıtdışı siyasetin en net olduğu dönem 28 Şubat dönemidir. İşleyen bir demokraside, Batı demokrasilerinde siyasetin kimler tarafından yapılacağı bellidir. Partiler vardır, partilerin kanunu vardır, anayasası var. Bunlar kayıt altındadır. Vatandaş hesap sorması gerektiğinde bunlardan sandıkta hesap sorar. Kayıtdışı siyaseti yapanların hiçbirisi sahnede gözükmez.

Üçüncü kayıtdışı unsur ise sosyolojik gruplardır. Bir kısım dinde olmayan din, kayıtdışı din. Bunu da 15 Temmuz’da gördük. Bütün bu yaşadıklarımızdan sonra çok şükür artık bu üçüncüsü üzerinde de bir kısım ilahiyatçılarımız FETÖ terör örgütünün ortaya koyduğu vahşet ve alçaklıktan sonra bu alana dikkat çekmeye başladı. Ben 1997 Ağustos’undan bu yana bu kayıtdışı üç unsuru söylerim.”

***

Cemil Çiçek’in Aljazeera’ye verdiği mülakat kuşkusuz baştan sona önemli. Arşiv niteliği taşıyor. Dikkatle okumanızı salık veririm.

Cemil Çiçek tam 52 yıldır Ankara’da. Siyaset basamaklarını hakkıyla çıkmış, TBMM’nin en deneyimli ve siyasi belleğine sahip devlet adamlarından birisidir.

Devlet adamlığı, siyaset adamlığı tanımının önüne geçmiş nadir isimlerden birisidir.

Ülkenin sorunlarına çoğu zaman siyaset yaptığı partisiyle ters düşmeyi göze alarak -ki zordur- siyaset üstü bakabilmiştir.

Uzunca bir süredir siyasetin ahlakla buluşması gerektiğini, esas ihtiyacın dürüstlük olduğunu dillendiren Cemil Çiçek, zor zamanlarda konuşan bir isim aslında.

Sadece 14 yıllık AK Parti iktidarlarında yaşanılan sorunlara, o sorunların yaşandığı dönemlerde haksız ithamlara maruz kalmasına rağmen ısrarla yaptığı ‘uyarıcı’ konuşmalarına bakmak yeterli.

Hakkını teslim etmek adına bir örnek verelim: FETÖ ile hiçbir sorunun olmadığı yıllarda hatta pek çok kişinin Fetullah Gülen ve cemaatini ‘kutsama’ yarışına girdiği, methiyeler dizdiği o dönemlerde Cemil Çiçek partisini, hükümetini ve toplumu “FETÖ tehlikesine karşı” uyaran isim olmuştur.

YORUMLAR (6)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
6 Yorum