Ali Babacan’ın eksik bıraktığı konu

Yeni bir parti hazırlığında olan Ali Babacan’ın Haber Türk’te Fatih Altaylı’ya yaptığı açıklamaları dikkatle dinledim ve notlar aldım.

Türkiye’nin cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçtikten kısa bir süre sonra karşılaştığı ekonomik krizle “karanlık bir tünele” girdiğini, “ülkemizin içinde bulunduğu bu durumla ilgili” olarak “kendisini vebal altında” hissettiğini söyleyen Ali Babacan, AK Parti’nin reformist dönemlerindeki en önemli bakanlarından biriydi. Bugün dünyaca bilinen, uluslararası saygın kuruluşların ekonomi konusunda görüşlerine başvurduğu, küreselleşmenin zirvedeki temsilcisi G-20’nin “dünyanın 16 seçkin ekonomisti” arasında kabul ettiği bir isim.

***

Bu köşeyi okuyanlar Ali Babacan’ın “dünyanın 16 seçkin ekonomisti” arasında yer aldığını duyurduğum 5-6 Şubat 2019 tarihli “G-20’nin seçkin insanlar grubu ve herkese açık küresel finans sistemi” ve “Geliyorum diyen küresel krize hazır mıyız” başlıklı yazılarımı hatırlayacaktır.

Özetle şöyle yazmıştım:

Küreselleşmenin zirvedeki temsilcisi olan G-20 tarafından 2017 yılında dünyaca saygın isimlerden oluşan 16 ekonomistin yer aldığı bir grup oluşturuldu.

Ekonomideki “Taylor Kuralı”nı bulan ABD’li meşhur iktisatçı Jhon B. Taylor, krizleri önceden tahmin eden eski Avrupa Merkez Bankası Başkanı Jean Claude Trichet, iklim değişikliklerinin yarattığı olumsuz koşulların ekonomiye olan etkisi üzerine yaptığı çalışmalarıyla dünyanın otorite kabul ettiği Nicholas Stern, Avrupa Merkez Bankası’nın kabul ettiği ve yürürlükte olan Two Pilar kavramını bulan 1936 doğumlu Otmar Issing gibi isimlerin yer aldığı bu gruba “Eminent Persons Group on Global Financial Govarence” (Küresel Finansal Yönetimde Seçkin İnsanlar Grubu) adı verildi.

Bu grup ülkeler arası sermayeden adil olarak fayda sağlanabilmesi ve ülkelerin finansal pazarlarını derinleştirmek için ne yapması gerektiği konusunda 100 sayfalık bir rapor hazırladı. Bu rapor IMF ve Dünya Bankası’nda dağıtıldı.

Raporu hazırlayan 16 isimden biri de Ali Babacan’dı.

2017 yılı Sayın Babacan’ın ekonomi bakanlığında olmadığı bir dönem. Bu kadar saygın bir grubun içinde yer almasında, bakanlığı döneminde göstermiş olduğu performansın yattığını söylemeye gerek var mı?

***

Yeni bir parti hazırlığında olan Babacan isminin toplumda bu kadar heyecan yaratması, dikkatleri üzerine çekmesi ve söylediklerinin pür dikkatle dinlenmesi bu yüzden olsa gerek. Ben de bu gerekçelerle konuşmasında “hukukun üstünlüğüne, güçler ayrılığına, demokrasiye ve özgürlüklere” sıkça vurgu yapan Babacan’ı dikkatle dinledim.

Ancak dikkatle dinlerken “kurumlar, kurallar, hukuk devleti, temel hak ve özgürlükler” alanındaki somut problemler hakkında pek şey söylememiş olmasını yadırgadığımı belirtmek isterim.

***

Önce notlarımda önemsediğim, altını çizdiğim sözlerini paylaşayım.

“Bu toplumda birlikte yaşama iradesi ve arzusu çok kuvvetli. Yeter ki siyaset ötekileştirmesin. Siyaset gelecek vadedemeyince desteğin yolu korkuda, karşı düşmanı üretmekte arıyor. Troller kutuplaşmanın, ayrışmanın araçları. Onlar doğal akan şeyler değil. Türkiye yeniden ümit ve gelecek siyasetine dönmek istiyor. Türkiye yeniden demokrasiyi ihya edebilir, özgürlükler ülkesi olabilir. Biz o dönemleri yaşadık.”

“Türkiye’nin bugün genel anlamda ifade özgürlüğü, adalet sorunu ve yakan ekonomik sorunu var. Bu özgürlük, adalet, ekonomi gibi pek çok sorunun çözülmesi için çalışmak. Bugünün ihtiyacı bu. Biz sadece bir kesimin değil her kesimin özgürlük sorununu çözmek için uğraşacağız.”

“Düzgün bir parlamenter sistem. Öncelikle güçler ayrılığı. İkincisi kontrol mekanizmalarıdır. Yüzde 90’ın üzerinde Meclis var, bir de 50+1 var. Eskiden Meclis’ten bütçe geçmese hükümet düşerdi. Şimdi öyle bir şey yok. Meclis gücünü kaybetmiş durumda. Meclis’i bir istişare organı olarak görmek lazım. Türkiye’nin buna ihtiyacı var.”

***

Meclis’in gücünü kaybetmiş olduğunu, bu yeni hükümet sisteminin kendilerini “Züğürt Ağa” gibi hissettirdiğini AK Partili milletvekilleri bile söylüyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından “termik santrallere filtre takılmasını erteleyen” yasanın veto edilmesi cumhurbaşkanlığı hükümet sitemini ve Meclis’in konumunu anlatan iyi bir örnek olmadı mı?

Sayın Babacan’ın “güçlü kurumlara ve kurallara” vurgu yapması bu yüzden oldukça önemlidir.

Gelelim benim “yadırgadım” dediğim hususa…

Kuralların önemine vurgu yapan, her fırsatta hukukun üstünlüğünü savunan Sayın Babacan’ın haftalardır kapısına kilit vurulmaya çalışılan ve maalesef dün AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik tarafından Marmara Üniversitesi’ne devredileceği duyurulan Şehir Üniversitesi hakkında tek bir söz söylememesi…

Şehir Üniversitesi’nin başına gelenler kurallara, hukukun üstünlüğü ilkesine, temel hak ve eğitim ilkelerine uyuyor mu?

Uymuyor elbette.

Zira Şehir Üniversitesi ve Halk Bankası arasında yaşananlar normal bir alacak verecek meselesi değil. Borçları yeniden yapılandırılan, batmaktan içinden geçtiğimiz ekonomik kriz sürecinde kurtarılan onca inşaat şirketleri ve spor kulüpleri varken Şehir Üniversitesi’ne yapılan tavrın anlaşılır bir izahı yok...Meselenin hukuki değil siyasi olduğu ortada...Dolayısıyla görmezden, duymazdan gelinecek bir mesele değil..

Babacan’ın “Gençlerde sağ, sol, liberal, muhafazakâr çok fark etmiyor. Onlar iyi gelecek, iyi bir eğitim istiyor. Biz bunu bütün gençlerle beraber inşa edeceğiz” sözlerini dinleyen Şehir Üniversitesi’ndeki gençler ne düşünmüştür?

Yadırgadım dediğim husus işte bu.

Şehir Üniversitesi’ne sahip çıkmak, Şehir Üniversitesi’nin başına gelenlere tepki göstermek en çok Ali Babacan’a yakışır çünkü.

YORUMLAR (48)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
48 Yorum