İki vali, iki olay

Bursa Valisiyim. Devir nazik. Zor günlerden geçiyorduk. Parti kongreleri düzenlemek, toplantılar yapmak, gösterilerde bulunmak yasaktı.

O sıralarda Cumhuriyet Halk Partisi, kurultayını toplamak istemiş ve sıkıyönetimin olmadığı bir il aramışlar Bursa’da karar kılmışlar. CHP’nin toplantısını Bursa’da yapma kararından - Allah bilir ya- hiç memnun olmadım. Rahmetli İsmet İnönü nereye giderse, orada olaylar çıkıyor. Bu işi nasıl hadisesiz atlarız diye, kara kara düşünmeye başladım.

CHP Bursa İl Yönetim Kurulu’nu temsil eden başkan ve bazı üyeler geldiler:

‘Genel Başkanımız Mudanya tarafından yolcu gemisi ile gelecek. Biz de Sayın İnönü’ye layık bir karşılama töreni yapmak istiyoruz. Nasıl yapalım?’

Aramızda tartıştık. Sayın İnönü’nün üç otomobille karşılanmasına, vilayetin de bir trafik arabasını kafilenin önüne koyarak kuralları kontrol etmesine karar verdik.
Emniyet Müdürü’nü çağırdım. Kararımızı söyledim. Emniyet Müdürü şöyle dedi:

‘Mudanya ile Bursa arası 25 km. Yol üzerinde köyler ve büyük yerleşim merkezleri var. Kafileye iltihaklar olursa ne yapacağız. Biz men etmeye kalkışacağız, onlar katılmak isteyecek, olaylar çıkacak.’

‘Yol, Allah’ın yolu, dedim. Kafilenin arkasına düşeni engelleyemeyiz. İdare edeceğiz. Olayların çıkmasına meydan verilmesin.’

Kafileye katılanlara müdahale edilmedi. Olay da çıkmadı. Sayın İnönü’nün Bursa’da ve parti merkezinde olduğu haberi kısa sürede duyuldu. Bina önünde birikenler, alkışlayanlar oldu.

***

Ben makamımdayım. Telefon çaldı. Arayan İçişleri Bakanı:
‘Vali Bey, İnönü geldi mi?’
‘Geldiler efendim. Şu anda Halk Partisi Merkezi’nde bulunuyor. Yakında çıkacak, toplantı yerine geçecek. Her şey normal geçiyor. Bir olay çıkmadı.’

‘Siz olay çıkmadı diyorsunuz ama, parti merkezi binası önünde ahali birikmiş, genel başkanı alkış yağmuruna tutuyorlarmış. Gösteri Yürüyüşleri Kanunu nerede kaldı? Bunlar yasak değil mi? Tabii Vali Bey makamında olursa, böyle olur!’

Anlaşılan bazı işgüzarlar telefonla haber vermişler. Şu mukabelede bulundum:
‘Parti merkezi önünde alkış tutulduğu doğrudur. Kanun hükümlerine aykırı bir cihet bence yok. Zatı aliniz, bakansınız. Şu anda beni görevden almaya yetkilisiniz. Ben yasaların kurallarını uygulamakla görevliyim. Nasıl uygulanacağı bana ait bir haktır. İşimin yetkilerini başkasından öğrenmek istemiyorum. Memnun değilseniz, yerimi terk etmeye hazırım’ dedim ve cevap beklemeden telefonu kapattım.

Beş on dakika sonra telefon yine çaldı. Bu kez doğrudan Başbakan Menderes’in sesiyle karşılaştım:
‘Kara gözlerinden öperim. Biraz evvel yapılan telefon konuşması yanımda geçti. Galiba seni kızdırdılar.’

‘Bakana kızmak haddim mi? Bana, İsmet Paşa’yı alkışlayanlar var, Gösteri Kanunu nerede kaldı dedi. Geçen hafta Fenerbahçe’nin maçı vardı. Karşı takımı yendi. On beş bin kişi Lefter’i stadyumdan havaalanına kadar taşıdılar. İsmet Paşa Lefter de mi değil. Bakan bey bunları düşünmüyor mu?’

Sayın Menderes güldü:
‘Alındığın anlaşılıyor. Ben bildiğin gibi davranman için telefon ediyorum’ dedi.

Diyeceğim şudur ki, yöneticiler yasaları uygularken yansız olmaya mecbur olduklarını unutuyorlar. Bugünkü meslektaşlarımın da neler çektiklerini biliyorum. Ben bu yüzden Amerika’da valilerin seçimle gelmesine gıpta ediyorum.”

***

Yukarıdaki hikâye İhsan Sabri Çağlayangil’in “Anılarım” kitabından.

***

Gelelim bugüne… MHP’li siyasetçi Sinan Ogan son bir ay içerisinde ikinci kez saldırıya uğradı. Toplantı yapmaya çalıştığı yerlere mütemadiyen saldırılar oluyor. Çeşitli engellemelerle karşılaşıyor.

Önceki gün de Samsun’da bir silahlı saldırı girişimi yaşandı.

Referandum öncesinde yaşanan bu hadiselerin içinde bulunduğumuz hassas zamanlarda ciddiye alınması ve provokasyonlara izin verilmemesi gerektiği çok açık.

Ne var ki Sinan Oğan’ın uğradığı silahlı saldırı konusunda Samsun Valisi İbrahim Şahin’in “Abartılacak bir şey yok” şeklindeki talihsiz açıklaması bu dönemin hassasiyetlerine uygun görünmüyor.

İbrahim Şahin elbette devlet terbiyesi almış ve devlet adamı sorumluluğu içerisinde olan bir bürokratımız. Elbette gerekli önlemleri almış, devlet adamı sorumluluğu ve hassasiyeti içerisinde yaklaşmıştır meseleye. Başka türlüsü düşünülemez.

Ancak sayın valinin konu hakkında açıklama yaparken kullandığı ifadeler yönettiği şehirde yaşayan ya da o şehre misafir gelen herkesin can güvenliğinden sorumlu bir devlet adamının kullanabileceği ifadeler olamaz. Meselenin gereken ciddiyetle ele alındığını açıklaması beklenen bir mülki amirin “abartılacak bir şey yok” diyerek adeta siyasi bir kavgada taraf gibi görünmesi doğru değil. Doğru olmaması bir tarafa çok tehlikeli.

Aman ne olur… Hiç değilse bugünlerde biraz daha dikkat, biraz daha özen…

YORUMLAR (18)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
18 Yorum